Güney Kore dizisi Innocent Defendant'den ekrana uyarlanan Mahkum dizisinde başrolü canlandıran Onur Tuna, Hürriyet gazetesinden Hakan Gence'ye çarpısı itiraflarda bulundu.2022 senin yılın olacak gibi... İki film, bir dizi, bir şarkı... Pandemi döneminde evde oturmaktansa üretmeye devam etmek istedim. Yaşadığımız süreç buna yaradı, diyebilirim. Üretmek çok güzel. Zaten beni ilgilendiren ne ürettiğim; nasıl satacağım kısmıyla ilgilenmiyorum. Dört iş için de elimden geleni yaptım diyebilirim.O zaman önce ‘Benden Ne Olur?’ filmiyle başlayalım. Film 14 Ocak’ta vizyona giriyor... Evet, Aslı Kızmaz’ın kitabından uyarlandı. Hazal Kaya, Enis Arıkan, Selin Şekerci... Kalabalık bir oyuncu kadrosu var. Romantik komedi türünde.Seni şimdiye kadar dramlarda izlemeye alışmıştık. Ne kırdı bunu? Okuduğumda draması olan işler hep daha çok ilgimi çekti. Katmanlı karakterleri seviyorum. O yüzden draması ağır işlerde oldum şimdiye kadar. ‘Benden Ne Olur?’ romantik komedi ama alışageldik işlerin dışında. Efsanevi aşklardan ziyade hepimizin gün içinde düştüğü durumları iyi anlatan ve analiz eden bir Film. İnsanların bu hikâyeyi izlediklerinde kendilerine yakın bulacaklarını düşünüyorum.Filmde partnerin Hazal Kaya. Senin boyun 1.97, o minyon bir kadın. Filmde birlikte rol alacağınız duyulduğu andan itibaren boy farkınız konuşuldu... Bu, enerji işi. İzlerken göreceksiniz aslında; o boy farkı durumunu, oynarken tatlılığa bile döktük. Bunu eğlence haline getiren bir çifti canlandırıyoruz. Teknik olarak nasıldı? Hazal sette genelde zıplıyordu (gülüyor).Partner bulmakta boyunun uzunluğu sorun çıkarıyor mu? Genelde ‘Bu zorluğu yaşıyoruz’ diyorlar. Ama ben oynamaya başladığım anda karşımdakiyle teknik bir boyutta buluştuğum için öncelikle oyunuma dikkat ediyorum. İkili ilişkilerde, sevgililerinle durum nedir? O anda da enerjiye dikkat ediyorum. İyi enerjilerde buluşalım, güzel sohbet edelim, ondan sonra zaten her şey güzel olur (gülüyor).Filmin türü romantik komedi. Sen ne kadar romantik ve komiksin? Benimle ilgili ikisini de söyleyen var. Ama sosyal hayatta bu yönlerimi çok göstermiyorum, kendimi anlatmaya korkuyorum herhalde. Yakın çevrem ne kadar enerjik olduğumu bilir. Hiç somurtkan değilimdir.Neden korkuyorsun? Sosyal medya çok yönlü bir yer. Ne yaparsan yap eleştirel bir boyutla karşılaşıyorsun. Onur olarak gezdiğim yerleri, kedi-köpeklerimi paylaşıp ‘Bu kadar’ demek yeterli oluyor. Ailemi, dostlarımı, tek başıma geçirdiğim vakitleri kendime saklamak bana çok daha doğru geliyor. Böyle olunca enerjimi daha iyi koruyacağıma inanıyorum. Ama “Hiç mi orada insanlara bakmıyor sun” diye sorarsan tabii ki bakıyorum. İşim oyunculuk.Birilerini ‘stalk’lıyorsun yani. Bunun oyunculukla ilgisi nedir? Evet, ‘stalk’lıyorum. Instagram’da ‘Keşfet’te gördüğüm birinin sayfasına tıklayıp paylaşımlarında geriye doğru gidiyorum. İnsanların ilişkilerini gözlemliyorum. Bana ödev gibi oluyor. Yanlışlıkla birine beğeni atarsan, geri mi çekersin yoksa takibe mi alırsın? Beğenimi geri alırım. Yanlışlıkla olmuş sonuçta (gülüyor).Filmde kendin gibi bir oyuncuyu canlandırıyorsun... Evet, oyuncu, ünlü biri. Canlı, enerjik bir kızla tanışıyor. Ama karakterin kendi içinde bazı çatışmaları var. O dünyanın içinden kurtulup kurtulamayacağını bilmiyor. Bunları yaşarken mücadeleleri oluyor. Ama aslında film, kızın hikâyesi.Kitabı okuduğumda canlandırdığın karaktere biraz sinir olmuştum. Romantik ama bir yandan da çapkın bir adam. Sen ne kadar çapkınsın? Daha evlenmedim, bekârım. Kadınlarla da iyi geçinirim, onlara değer veririm. Bu çapkınım mı demek oluyor? Hayır, değilim. Aslında çapkınlık göreceli bir şey. Yani sokaklara çıkıp bu konularla ilgili bir çaba göstermiyorum. Genelde setteyim, bu tip şeylere vaktim kalmıyor.Flört etmeyi sever misin? Hoşuma giden, ilgimi çeken ya da bilgi birikimi ve zekâsı hoşuma giden biri varsa flört edebilirim. Sen kendine hiç ‘Benden ne olur?’ dedin mi? Dedim. Hâlâ kendime bu soruyu soruyorum.Cevabı? ‘Oldum’ demek değil de, olmak için ne gerekiyorsa yapmaya çalışmak en güzeli. İlk kez 6 yaşımda tiyatro sahnesine çıktım. 14 yaşımda müzikle ilgilenmeye başladım. O sebeple buralarda olacağımı hissediyordum. Ne kadar profesyonel boyuta geçiyor, onları zaman içerisinde görüyorum.Peki, çocukluktan beri ilgilendiğin bu dünyaya girerken ne ummuştun, ne buldun? Özetle mutluyum. İşimi seviyorum. Bir insanın hayatta istediği işi, mutlu şekilde yapması çok değerli. Özü unutmadan oyunculuğa ve müziğe bu şekilde devam ettiğim sürece çok fazla mutsuz olacağımı da düşünmüyorum.Sizin meslekte kimilerinin arayışı şöhret, kiminin para, kiminin belki de çapkınlık... Seninki sadece oyunculuk muydu? Ben hep insana dair şeyleri araştırmayı sevdim. Bunlar da yaptığım meslekte hep işe yaradı. Maddi kaygılar tabii ki var ama mutsuzsan işini ne kadar yapabilirsin! Günün sonunda yorulursun ve o kazandığın senin için hiç olur. Ben yaptığım işten mutluyum. Diğer anlattığın konularla da çok ilgilenmiyorum.Hep böyle yakışıklı mıydın? İlkokulda çekilen fotoğraflarıma bakıyorum da, çirkinmişim. Sonra ergenlikte ani bir boy atma dönemim oldu. Aşırı ince ve uzundum. Artık 37 yaşımdayım. Bir şeyler fiziksel olarak da tıpkı zihin gibi yerine oturuyor. Ama ben bu ‘yakışıklılık’ lafına çok inanmıyorum…Ben de bu cevaba inanmıyorum. 1.97 boyunda, mavi gözlü bir adamsın… Nasıl yakışıklılığa inanmıyorsun? Tasarlanmış ürünler değiliz. Bunun üzerinden de bir şey yapmıyorum. Mesela gitar ya da piyano çalarken yüzümle çalmıyorum. Sadece, sokakta göreceli olarak ilgisini çektiğim insanların beğenmesi hoşuma gidebilir.Görsel bir iş yaptığın için fiziğinin artıları olmuştur. Hiç önyargılarla karşılaştın mı? Algı kırmak için uğraştığım zamanlar oldu. Nasıl? Eğer seni güzel buluyorlarsa ‘Aa, güzelse oyunculuk yapamayabilir’ algısı oluşabiliyor. Ama teknik olarak yıllardır neler yaptığımı ben biliyorum. Az önce anlatmaya çalıştığım buydu aslında. ‘Yüzüm çok güzel’ diyerek durmadım, farklı farklı insanlarla metot oyunculukları çalıştım. Bunlar benim bedenimde, zihnimde yer ettiler. Zaman içinde geliştirilebilir bir yetenek haline geldiler. Bunun geliştirilebilir olduğunu gördükçe üstüne gitmeye devam ettim. Sonra da insanların ‘İyi oynuyor herhalde’ dediği bir hal aldı. Bu da benim için algı kırmaktı.Pandemi süreci ve 2021 senin için nasıl geçti? Çok çalışarak. Konuştuğumuz işler dışında müzik devam etti ve ‘Dilemma’ diye bir film daha yaptık. Mustafa Kotan yazdı, çekti. Konsept bir iş. O da yılın ilk aylarında çıkacak. Orada da karısı tarafından aldatılan bir adamın hikâyesini izleyeceğiz. Sen hiç aldatıldın mı? Hiç bilmiyorum, ama aldatılmışımdır. Herkes herkesi aldatıyor diye biliyorum.Sen aldattın mı? Evet, aldattım. Beynen mi fiziken mi? İkisi de oldu. Yakalandım da. Telefonda mesajları gördü ve ilişkimiz bitti. Aldatmak kötü bir şey. İnsanın kendini yaralıyor günün sonunda. Başlarda ‘bitmişti zaten’ gibi bir algıyla hareket edebiliyorsunuz ama zaman içerisinde aldatılmaktan daha bile kötü olduğunu anlıyorsun. Çünkü bir şey yapıyorsanız bunun hayat içerisinde bir karşılığı olacaktır. Aldatan biri olmanın da bir bedeli var. O yüzden aldatmayalım.Karda yürüyüp izini belli etmeyenlerden de değilsin herhalde. Yakalanmışsın zaten. Çok ‘laf ağzımda’ bir tipim. Dayanamıyor, söylüyorum. O yüzden yakalanma olasılığım hep çok yüksek olacaktır. Yeni dizin ‘Mahkum’ Fox’ta başladı. Bir uyarlama, orijinalini izledin mi? ‘Mucize Doktor’ da uyarlamaydı, etkilenmemek için onun da orijinalini izlememiştim. Oynadığım karakteri kendimce uyarlamak istiyorum. Hamlet’i 3 bin kişi canlandırır, hepsi farklı oynar.Bir savcıyı canlandırıyorsun... Fırat Bulut adaletli ve gözü kara biri. Yapılan uyarılara rağmen bazı davaların peşini bırakmıyor. Bu davalardan biri de Türkiye’nin en zengin ailelerinden birinin çocuğu Barış Yesari (İsmail Hacıoğlu) hakkında. Yesari, karakterimi öyle bir oyuna getiriyor ki, Fırat bir sabah gözlerini cezaevinde açıyor. Hafızasında boşluklar var ve cinayetle suçlanıyor.Bir günde değişen bir hayat görüyoruz. Sen bunu hiç yaşadın mı? Üniversitede ev arkadaşım inşaat mühendisiydi. Okulu bitirdi, iş buldu. İş arkadaşlarıyla çıktığı yemekten dönerken 2 tinerci tarafından 11 yerinden bıçaklanıp hayatını kaybetti. Onu ellerimle defnettim. O günden beri hayatın ne kadar kaygan olduğunu iyi biliyorum.Aynı zamanda bir kadına şiddet hikâyesi söz konusu. Bu konuda ne söylemek istersin? İğrenç! Şiddetin her türlüsü için cezai şartların ciddi oranda arttırılması gerek. Ancak bu şekilde bazı kesimlerin akıllanacağını, diğer kesimlerin de bundan etkileneceğini düşünüyorum. Dizide adalet temel konunuz. Bu duyguyla ilgili ne düşünüyorsun? Aslında adaletin insani ve analitik yönleri olduğunu düşünüyorum. Mesela bir insan yaya geçidi gördüğünde arabasını durdurma refleksine kavuştuğunda başka bir şeye de kavuşacak. Bu, toplumun zekâsını da değiştirecek. Çocuklara da okulda bir şeyler öğretebilirsiniz ama esas bu tip şeyleri iyi analiz etmiş aileler, ebeveynler gerekiyor.Sen hayatta adil misin? Kendimce adil olduğumu düşünüyorum. Ama benim adalet sistemim de bazılarına farklı gelebilir. Arada bir insan olarak bir yere saplanıyor olabilirim, karşımdaki beni uyandırıp adaletimi değiştiriyor olabilir… Ama an içinde bir kefe oluşturup o kefeleri birbirine eşitlemeye çalışan biriyim.Çanakkale’de doğmuşsun. Nasıl bir aileyle büyüdün? Babam matematik öğretmeni, annem tapu kadastro emeklisi. Abim var, o da matematikçi. Sen de iktisat okumuşsun… Evet. Aslında Çanakkale’deyken hayalim kendimi geliştirmek adına 3 büyük ilde yaşamak ve okumaktı. Liseye Bursa’da gittim. 15 yaşımdan beri yalnız yaşıyorum. Sonra Dokuz Eylül Üniversitesi’nde İktisat Bölümü’nü kazandım. Arkadaşlarım da orada diye İzmir’e gittim, mezun oldum. Bu sırada Müjdat Gezen’de tiyatro yapmaya devam ettim. Ege Üniversitesi Devlet Türk Musikisi Konservatuvarı’nda 1.5 yıl nota yazma ve okuma eğitimi aldım.Hayatında hem müzik hem oyunculuk varmış. Neden ağır basan taraf oyunculuk oldu? Mesela tasvir içeren eserler okumaktansa doktorların yazdığı, insan beyninin analiziyle ilgili ya da sosyal psikoloji alanında kitapları okumayı seviyorum. Oyunculuğun özünde de bunu iyi analiz edip tamperamana dönüştürmek yatıyor. Çokyönlü psikoloji bilince de oyunculuk daha yakın geliyor.Güne tekerlemelerle başlarmışsın... Evet, güne öyle uyanıyorum. Buraya gelmeden önce yaptım. Ne söyledin? Söyleyeyim mi! (Söylüyor ama onun hızına yetişmek ve buraya yazmak imkânsız.)Sabah yataktan böyle kalkıyorsan yanında yatan için çok zor olmalı… Yataktan böyle kalkmıyorum. Alt kata iniyorum, kimseyi rahatsız etmeden söylüyorum. Aslında teknik olarak rol yaparken başkasının cümlesini kendine aitmiş gibi söyleyebilme amaçlı çene için gereken bir egzersiz gibi... Bir sezonda 3 ayrı iş, 3 ayrı karakter… Şizofreni yaratıyor mu? Şizofren değilim, olsam doktorum söylerdi.Gidiyor musun psikoloğa? Tabii gidiyorum. Destek alan biriyim. Oynadığımız karakter bir noktada bölünmeler yaratabiliyor, çünkü o olmak için kişilik sıçratmanız gerekiyor. O nedir? Metodik bir şey. Ama orada kalmak gibi bir şey bende yok. Oynadığım bazı anlarda sahne çok ağırsa yorgunlukları eve gittiğinde devam ediyor ve zaman içinde geçiyor.Yeni bir şarkım var dedin… Evet, adı ‘Bir Hiçmişim Gibi’. Klibi bitti. Bu sefer ben oynadım. Şarkının hikâyesi nedir? Yalnız bir adam, günün sonunda beklediği kişinin kendisini bulmasını istiyor. Ama çok içen ve kendini çok içmekten bir hiç gibi hisseden adamın hikâyesi…Kamera önünde mi mikrofon arkasında olmak mı daha zor? Sette başka bir karakteri oynuyor olmak çok zevkli. Orada başka bir isimle olduğum için gönlümce deliriyorum. Sahnede şarkı söylemekse kendi adınızla ciddi bir performans gerektiriyor, risk oranı daha yüksek, o sebeple daha zor. Onur Tuna’nın sporla da arası iyi: “Okul çantasında basketbol topu olan bir çocuktum. Kulüplerde ve okullarda basketbol oynadım. Futbol, masa tenisi ve voleybola da ilgim var.”