1 Nisan tarihine kadar açık kalacak sergide daha önce hiçbir yerde yayınlamayan, 100 yıl önceki İstanbul’un görünümüne ait 50 adet fotoğraf yer alıyor. Karoly Kos’un eserleri arasında en dikkat çekeni ise 1917 tarihine ait Rumeli Hisarı fotoğrafı oluşturuyor. O dönem sahil yolunun olmadığı ve denize sıfır yalıların yer aldığı fotoğrafta, Rumeli Hisarı’nın etrafında yerleşim yerinin olmadığı görülüyor. bugün, sahil yolu, villa ve yalıların doldurduğu Rumeli Hisarı’na komşu tepelerin boş hali 100 yıllık süredeki değişime ışık tutuyor. Dikkat çeken bir diğer ayrıntı, Kos’un 100 yıl önceki fotoğraflarında görülen denize sıfır ahşap Osmanlı yalılarının günümüze kadar ulaşamamış olması. Karoly Kos, Macaristan’ın yetiştirdiği önemli isimlerden biri. Macaristan’ın yurt dışında kurulan ilk araştırma merkezi konumundaki Konstantinopolis Macar Bilimsel Enstitüsü, 1917 yılı Ocak ayında faaliyetlerine başlarken, 1917 Şubat ve 1918 Mayıs tarihleri arasında Osmanlı başkentindeki Karoly Kos da enstitüde görevliydi. Mimar Kos, o dönem kentin haritasını hazırlamıştı. Mimar Sinan’ın eserlerini inceleyen, şehrin geliştirmesiyle ilgili yönergeler konusunda önerilerde bulunan Kos’un fotoğrafları ise geçmişe ışık tutuyor. Diğer bir dikkat çekici albüm ise 1914 yılına ait National Geographic Aralık sayısında özel fotoğraflarla İstanbul bölümünden. "Asker alım kayıtları sırasında bir kare. Türkler geleneksel 'fes'leriyle tanınıyor." Dergide II. Abdülhamit'e dair bir anekdot ise şu sözlerle anlatılıyor: "II. Abdülhamit döneminde şehrin sokaklarında elektrik, telefon hattı ve tramvay yoktu. ‘Dinamo’nun dinamitten geldiğini düşünen padişah bu teknolojik gelişmelerin şeytan işi olduğunu düşünüyordu. Rivayete göre kendisine karşı suikast girişiminde at arabasından bir bomba atıldı. Padişah bomba ve tekerlek arasında bir ilişki kurarak, lastik tekerlekleri yasakladı." "Camisiz, minaresiz ve limansız İstanbul, gökdelensiz New York gibi..." "Son çıkan haberler gazete bayilerinin önünde okunuyor." Sultanahmet Camisi Sultanahmet Camisi’nin başka bir görünümü. Arkada hipodrom meydanını görmek mümkün. O yıllarda İstanbul'da 'numara sistemi' yokmuş: "İstanbul’da sokakların adı, evlerin numaraları yok. Semt adlarına göre gönderilen postaları, postacı mahelle sakinlerine sorarak buluyor." Avaş haberlerini tartışan bir grup... Derginin yazdığına göre kaldırımlar yollarla karışık: "Farklı ırktan, bölgelerden, sınıflardan günde ortalama 150 bin kişi Galata Köprüsü’nden geçiyor. Yola ait hiçbir kural yok. Hayvan taşıyanlar, hamallık yapanlar, yayalar hepsi bir arada." 1914 İstanbul'unun çalışan profiliyse şöyle tarif ediliyor: "Şehrin belli başlı işleri şehir dışından gelenler tarafından yapılıyor. Genelde sokak dondurmacıları Arnavut, hamam tellakları Sivas’tan, gemiciler ise Karadeniz bölgesinden geliyor." Markete doğru yola çıkan tavuklar Yolda dinlenen işçiler "Arnavut, Kürt, Sırp, Rum ve Ermeni... Hepsi Osmanlı’nın başkenti İstanbul’da kendi dillerini, geleneklerini koruyor, şehrin kozmopolit havasında asimile olmuyorlar. İstanbul Yakın Doğu’nun farklı kesimlerden insanları toplayıp bir araya getiren bir Babil Kulesi..." National Geographic 1914 İstanbul'unun renkliliğine övgüler yağdırıyor: "1 milyon nüfuslu İstanbul’un yarısını Türkler oluşturuyor. Diğer yarım milyon ise Rum, Ermeni, Musevi ve Levantenlerden oluşuyor. İstanbul’un en büyük karakteristik özelliği bu farklı etnik dinamiğin kendi dillerinde, kendilerine özgü kıyafetleri ve geleneklerini rahatça sürdürebilmeleri. Bu hoşgörüyü Batı Avrupa ülkeleri ve Amerika'da bulmak zor." Askerlere ekmek dağıtımı I. Ahmet çeşmesi Bugün Atatürk Köprüsü olarak bilinen köprü. Arkada Galata Kulesi görülüyor. O yıllarda günlük hayat da şimdiye göre oldukça farklı: "Evinizi taşımayı düşünüyorsanız eşyalarınızı taşımak için kapınızda beliren itfaiye görevlilerini görebilirsiniz. Mahallede yangın çıkmayınca işleri azalan görevliler, taşımacılıkta hamallarla rekabete giriyorlar." (Çanakkale-Kilitbahir Kalesi)