10 yılda solan Euro düşleri
Abone olPaul Moss, 10 yıl önce Yunanistan euro'ya katılmaya hazırlanırken yaşanan mutluluk sarhoşluğunu hatırlıyor.
Paul Moss
BBC Muhabiri, Atina
Aslında yaptığım pek hoş bir espri değildi.
Atina Havalimanı'nda tren bileti almak için kuyruk bekliyordum. Önümde bekleyen kişiye, 'makine çalışıyor mu?' diye sordum.
"Evet" dedi "ama sadece euro kabul ediyor."
"Tamam o halde" dedim "bu kuyrukta yeterince beklersem, Drahmi ile ödeyeceğim."
Bir anda yüzü düştü. Süngüsü düşmüş, yılgın ifadesi bir zamanlar bir Atinalı esnafın yüzünde, euro'ya katılmaktan bahsettiği sırada gördüğüm o mutlulukla parlayan ifadeye taban tabana zıttı.
Sene 2001 idi. Yunanistan'a ülkenin Ortak Para Birliği'ne katılma planları konusunda haber yapmak için gelmiştim. Kiminle karşılaştıysam sırf Euro'ya katılmayı desteklemekle kalmıyordu, bu fikir onları hakikaten havalara uçuyor gibiydi.
Dürüst olmak gerekirse, para biriminde reform dünyanın en cazip konularından biri değil. Ama belli ki yeni kağıt ve madeni paralar kullanacak olma fikri burada bütün bir ulusu derin duygulara gark etmişti.
Mutluluk sarhoşluğu
Atina'da karşılaştığım dükkan sahibi gibileri yerlerinde duramıyordu.
"Artık kabul görüyoruz", dedi bana, "artık diğerleri gibi muamele göreceğiz. Yunanistan normal bir ülke olacak."
İkinci Dünya Savaşı'nı, Yunan iç savaşını ve bunu izleyen fakruzarureti yaşamış, görmüş, yaşlıca bir esnaftı.
Ülkesinin askeri bir cunta tarafından yönetilişine, Albaylar iktidardan indirildiğinde toparlanma mücadelesine tanıklık etmişti.
Onun için ülkesinin Fransa ya da Almanya ile aynı para birimini kullanacak olması, rüyalarını süsleyen bir fikirdi.
Ortak para birimi fikrine, hele İngiltere'de sıkça yöneltilen beylik itirazı sordum ona: İnsanlar kararların "Frankfurt'ta meçhul bir bankacı" yerine kendi seçtikleri siyasetçilerce alınmasını tercih etmez miydi?
Bana 'deli misin?' der gibilerden baktı: "kararları Frankfurt'ta bir banker alacak öyle mi, hem de bizim beş para etmez milletvekilleri yerine? Ne şahane bir fikir!" dedi. Gözlerine güzel bir hayalin parıltısı düştü.
Bir süreliğine gerçekten de hem benim esnafın hem de yurttaşlarının yüzünü güldürecek pek çok şey vardı. İnsanlar satın aldıkça, kredi aldıkça, Yunanlıların yaşam standartları yükseldi. Ama şimdi bunun faturası ortaya çıktı ve bir Yunan tavernasında nahoş bir hadise patlak vermişçesine herkes hesabı kimin ödeyeceği konusunda didişiyor.
Şu ortamda buraya dönmüş olmak hiç eğlenceli değil, kriz hakkında böyle bir espri de yapmamış olmam gerekirdi.
Ortama kasvet hakim
Değişen havayı havalimanında bile görebiliyorsunuz. Koca bir danışma masasında çalışan kimse yok.
Bilet gişesinde ise tek bir memur var, bu yüzden bozuk parası olmayanlar kente ulaşacak bileti almak için uzun bir kuyruk beklemek zorunda.
Bu satırları trenle kente inerken, dizüstü bilgisayarımda yazıyorum.
Solumda ergenlik çağında bir genç oturuyor, dünyanın tüm ergenleri gibi yüzü asık. Ama bu vagondaki herkes en az onun kadar bedbaht görünüyor.
Eğer 10 yıl öncesinde yaptıklarımı tekrarlasam diye kuruyorum kafamda; on yıl önceki o dükkanı ve neşeli sahibini bulsam, belki onun yüzünde hala bir tebessüm olabilir.
Ama buradaki koşulları düşününce, aslında bu da hayli imkansız görünüyor...
Ne büyük mutluluktan, ne büyük ızdıraba....