10 Ağustos 2011 Basın Özeti
Abone olİngiltere'nin Katrina kasırgası anı, polise yönelik tepkinin nedenleri ve Stiglitz'in kriz yorumu: Ekonomik kumarı kaybettik.
Daily Telegraph, ''Anarşi yayılıyor''
manşetiyle çıkıyor bu sabah.
Olayların Manchester ve Birmingham kentlerine sıçradığını anımsatıyor gazete.
Times ise, başyazısından ''İngiltere kentlerindeki görüntüler ülke için utanç verici'' diyerek, ''Polis, şiddeti durdurmak için her aracı kullanmalı'' çağrısında bulunurken, olaylara ''ayaklanma, isyan'' gibi nitelemelerle yaklaşılmasına itiraz ediyor: Bir dava, amaca işaret eder bu ifadeler, oysa kentlerde yaşanan düpedüz, gasp, yıkıp dağıtmak, kundaklama ve yağma.
Gazete, polisin son dönemde yoğun eleştrilere hedef olduğunu belirterek, ''güvenlik güçlerinin dava baskısı altında olduklarını, ama çoğunluğun güç kullanma konusunda yanlarında olduğunu, bunu kullanmakta da tereddüt etmemesi'' tavsiyesinde bulunuyor.
İki gazetenin manşetinde de polis var.
Guardian ve Independent, tavrını sertleştirecek olan polise plastik mermi kullanma yetkisi verildiğini duyuruyorlar.
Gazetelerin iç sayfalarında ise, ayaklanmaların sosyal boyutlarına ilişkin haber ve analizler dikkat çekiyor.
Guardian muhabiri Esther Addley, Londra'da aralarında Türklerin ve Kürtlerin de bulunduğu göçmenlerin yoğun olarak yaşadığı Hackney semtinden izlenimlerini aktarırken, ana caddede hemen hemen bütün dükkanların vitrinlerinin yerle bir olduğunu anlatıyor.
Semt sakinleriyle de görüşen Guardian muhabiri, adını vermeyen 40 yaşlarında bir kişinin ''Polis yolun hemen başında durmuş, sorun çıkmasını bekliyordu'' sözlerini aktarıyor. Öncelikleri bankalar, postaneydi, biz değil. Polisin hizmet etmesi gereken vergi mükellefleri semti koruyor. Şaka gibi'' diyor görgü tanığı.
''Polisin devriye gezerken minibüslerinden inip, 18 yaşındaki gençlere fahişe, zenci gibi ifadelerle hitap ettiğini görüyoruz'' diye de devam ediyor aynı kişi. Sohbete katılan bir başkası da ''Ne ailelerine ne de polise saygı gösteren bir gençlik kuşağı var. Şimdi bir ailenin büyüğü gence tokat vursa, genç gidip çekiç kapıyor. Ben bu çocuklardan biriydim. Yapabilecekleri hiçbir şey yok. Üniversite harçları arttı. eğitim paralı. İş yok. Bunların hepsi bu çocuklar için bir mesaj'' diyor.
Çevredeki bir siyah genç kadın da gençlerin yabancılaşmasından, polise yönelik öfkeden bahsederken, ''Seslerini duyurmak istiyorlar, bu da bazılarının iletişim kurabildikleri tek yol'' görüşünü dile getiriyor.
Kamu kesintilerinin gençleri, çete mensuplarıyla polisi biraraya getiren sosyal programların kaldırılmasına neden olduğuna dikkat çeken aynı genç kadın, ''Başbakan Cameron ne dediğini bilmiyor. Kendisi tatile çıkabiliyor, şanslı. Bu çocuklar tatile gidemiyor'' diyor.
'İngiltere'nin Katrina kasırgası anı'
Independent de başyazısından olayların sosyal boyutunun yanısıra siyasi anlamını irdeliyor.
2005'te ABD'nin güney kıyılarını vuran kasırganın yıkımına yeterince hızlı müdahale edemeyen dönemin siyasileriyle haftasonundan bu yana Londra'da yaşananları doğru anlamamakla eleştirdiği İngiltere hükümetini karşılaştırıyor gazete.
İkisi arasında pek bir fark olmadığını kaydeden gazete, ''Bu da İngiltere'nin Katrina kasırgası anı'' diyor ve ''o zaman New Orleans'ı sellerden koruyacak settin yıkılmakta olduğu konusunda hiçbir fikri yoktu Bush yönetiminin. Benzer bir sav koalisyon hükümeti için de dile getirilebilir. Cameron tatilden döndü, ama otoritesini kurma konusunda pek ikna edici değil'' diyor.
''Katrina benzetmesi siyasi açıdan çok uygun burada. Nasıl ki, Amerikan hükümeti, fırsatı varken seddi güçlendirmek için harekete geçmediyse İngiltere'deki gelmiş geçmiş hükümetler de toplumu bu tür saldırganlıklardan koruyacak sosyal bariyerleri onarmakta yetersiz kaldırlar. Haftasonu bu bariyerler yıkıldı, bizler de çirkin sonuçlarını izliyoruz.''
2005 yılında Fransa banliyölerinden yaşanan isyanların ''zengin kesimlerle yoksul mahallelerin birbirlerinden ayrılmış olması''yla açıklandığını anımsatan Independent, ''Son olaylar İngiltere'deki bu ayrışmanın sadece coğrafi olmadığını, zihinlerde de yaşanabildiğini ortaya koyuyor. Bu gençler, zengin İngiliz kentlerinin göbeğinde yaşarken, kendilerini bu kentlerin bir parçası olarak görmüyorlar. Uyarı işaretleri de aslında yıllardır geliyordu, özellikle de Londra'da'' diyor.
'Ekonomik kumarı kaybettik'
Küresel ekonomik kaygılara ilişkin haberler, İngiltere'de yaşananların gölgesinde kalmış olsa da, gazetelerin geniş şekilde ele aldıkları başlıklardan.
Bu sabah özellikle Financial Times'ta Nobel ödüllü iktisatçı Joseph Stiglitz imzalı bir analiz dikkat çekiyor.
Financial Times'ın manşetinden duyurduğu makalesinde, ''Büyük resesyon: Ekonomik kumarı kaybettik'' diyor.
Artık yatırım yapılması çağrısında bulunuyor Stiglitz ve özellikle ABD gibi düşük faizden borçlanabilen ülkelerin yatırıma yönelmelerini, böylece hem büyümeyi sağlayabileceklerini, hem de vergi gelirlerini arttırabileceklerini anımsatıyor.
''Bütçe koşulları aynı olsa da, harcamaların yeniden yapılandırılması, gelir vergisinin düşürülmesi, zenginlere uygulanan vergilerin arttırılması, şirketleri de yatırıma teşvik edecek vergi indirimleri'' önerilerinde bulunan iktisatçı, şöyle devam ediyor.
''Resesyon başladığında, 1930'ların büyük bunalımın ve
Japonya'nın uzun süredir yaşadığı ekonomik kırgınlıktan dersler
çıkarıldığı konusunda bilgece açıklamalar duyuyorduk.''
''Şimdi, hiçbir şey öğrenmediğimiz ortaya çıktı. Canlandırma
programları çok kısa, çok zayıf ve kötü tasarlanmıştı. Bankalar,
kredi vermeye zorlanamamıştı.''
''Liderlerimiz ekonominin zaaflarını örtmeye çalışıyorlardı, belki
de ekonominin durumu konusunda dürüst olurlarsa, zaten kırılgan
olan güvenin ortadan kaybolmasından endişe ediyorlardı. Ama bu bir
kumardı ve kaybettik. Sorunun boyutları şimdi ortada artık. Yeni
bir güven var. Bu da, ne yaparsak yapalım işlerin daha da kötüye
gideceği. Uzun dönemli bir ekonomik kırgınlık, karamsarlık dönemi
artık iyimser bir senaryo olarak görünüyor.''
'Şam Türkiye'nin çağrısını dikkate almadı'
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nun dün Şam'a gerçekleştirdiği ziyarete ilişkin haberler de gazetelerde dikkat çeken başlıklar arasında.
Guardian, Suriye lideri Beşar Esad'ın Türkiye'nin şiddete son vermesi çağrılarını dikkate almadığını belirterek, Suriye liderinin protestoculara yönelik operasyonlarını sona erdirmeyi kabul etmediğini, rejim karşıtı göstericileri kastederek ''terör gruplarının peşini bırakmayacaklarını'' söylediğini aktarıyor.
Guardian, Davutoğlu'nun Şam'da bulunduğu gün ülkenin diğer kesimlerinde tanklarla düzenlenen operasyonlarda en az 40 kişinin hayatını kaybettiğini de kaydediyor.