BIST 9.550
DOLAR 34,54
EURO 36,01
ALTIN 3.005,46

Altın kaplama klozet gerçeği...

İzlerken ben utandım ama, söylerken Kılıçdaroğlu utanmadı. Çıktığı miting meydanlarında sanki hiç bir şey olmamış gibi, sanki ekranda çarkeden o değilmiş gibi ağız değiştirdi.

En son Erdoğan'ın, "Gel benim kullandığım tuvaleti denetle. Altın kaplama görürsen istifa ederim, yoksa sen edecek misin?" diyerek meydan okuduğu Kemal Kılıçdaroğlu'nun cevabında kalmıştık.

Hatırlarsanız CHP lideri CNN Türk ekranında, " "Ben Saray demedim. 'Ankara'daki beyler, altın kaplı klozetler yapılıyorsa bu ülkede, birilerinin düşünmesi lazım' dedim" diyerek çarketmişti.

Peki sonra ne oldu dersiniz?

İzlerken ben utandım ama, söylerken Kılıçdaroğlu utanmadı. Çıktığı miting meydanlarında sanki hiç bir şey olmamış gibi, sanki ekranda çarkeden o değilmiş gibi ağız değiştirdi.

"Beyefendi altın kaplama klozet kullanmadığını söylüyor. Zaten "altın kaplama" demedim, altın klozet" dedim. Sana o yakışır" diyerek iftirada sınır tanımayacağını gösterdi.

Sahi, hiç merak ettiniz mi "Altın kaplama klozet" meselesi nereden çıktı diye? Duymayanlar, bilmeyenler vardır diye anlatayım.

Şu an Hatay'da görev yapan Vali Ercan Topaca, 2011 yılında Kocaeli'nde görevliyken makamında tadilat yaptırıyor.

Tadilatın toplam bedeli 2 bin 811 lira...

Ama bir gazete bu rakamı çok bulmuş olacak ki sembolik bir altın klozet fotoğrafıyla yayınlayıp eleştiriyor.

Kılıçdaroğlu hemen bu altın kaplama klozetin resmini alıp imkan bulduğu her yerde eleştirilere başlıyor. Vali Ercan Topaca bu yanlış anlaşılmanın önüne geçmek için hemen CHP liderini arıyor ama bir türlü ulaşamıyor.

Kılıçdaroğlu'nun koruma müdürüne defalarca not bırakmasına, "Altın klozet hadisesi yanlıştır, böyle bir şey yoktur. Valilik makamındaki klozet bir defa sarı değil beyazdır. Kendisini bilgilendirmek istiyorum” demesine rağmen Kılıçdaroğlu kendisine dönmemiş.

Bu iddiaları her yerde dillendirince Sayıştay Denetçileri ve İçişleri Bakanlığı Mülkiye Müfettişleri valinin makamına gitmiş ve denetimlerinde böyle bir şeyin olmadığını belirleyerek rapor tutmuş.

"Belki Kılıçdaroğlu bu iddiayı dillendirince Vali Topaca altın kaplama klozeti değiştirmiştir?" diye şüpheye düşebilirsiniz.

Ancak yapılan tadilat ihale yöntemiyle yapılmış ve ihale öncesi hazırlık tablosunda da, ihalede de böyle bir ürün istendiğine dair sipariş yok!

Bir siyasi lider düşünün ki suçsuz günahsız valiye günler, haftalar, aylar boyu bilerek ve isteyerek iiftira atıyor. Bununla da yetinmiyor ve ftirasını ilerleterek işin içine Cumhurbaşkanı'nı da katıp ülkeyi bu yalan üzerinden ateş topuna çeviriyor.

Algı operasyonu böyle bir şey işte...

Cumhurbaşkanı'nın TRT'de verdiği söyleşi sırasında oturduğu altın varaklı koltuk gözünüze ilişmiştir muhakkak.

Dini cemaat statüsünden çıkıp tapınak şövalyelerine dönüşen paralelciler hemen, "Kendisine altın varaklı koltuk yaptırmış" diyerek vesveseye başladı. Bu yapıya teslim olmuş şuursuzlar da hemen bu vesveseyi yaymaya başladı.

Oysa Erdoğan benim kaç kez şahit olduğum konuşmalarında, "Cumhurbaşkanlığı Külliyesi için yeni eşya alınmadı. Çankaya Köşkü'nde olan eşyalar buraya taşındı" diyerek bu iddiayı yalanladı.

Ancak hırsın hüsrana sebep olacağını bilecek kadar erdem sahibi olmayanlar bu sözleri duymuyor, duymak istemiyor.

İşleri güçleri şeytan gibi pusuda beklemek ve yeni şer planları uygulamak!

******

Yalan söyleyen sadece CHP lideri ve onu teslim alan paralel yapı değil elbet. HDP eşbaşkanı Selahattin Demirtaş da barajda boğulacağını anlayınca yalana sarılanlardan.

Dün bir televizyon kanalına yaptığı açıklamada, "“Kobani olaylarından 1 gece önce  (5 Ekim gecesi)  Başbakan’la 10 dakika telefonda görüştüm. Başbakan ile görüştüğümde çağrı yapmamıştık. Halk sokağa çıktı.  Durum kritik müdahale edelim dedim. Sayın Başbakan bunu inkar edemez bütün ricalarıma ısrarlarıma rağmen durumu anlamaktan uzak oyalamacı ciddiyetsiz bir tavır ve durum sergiledi. Benim halkı sokağa çağırdığımı iddia ediyorlar. O çağrıyı yaptığımı ispatlasınlar" derken dinledim kendisini...

Açık ve net olarak söyleyeyim, Demirtaş doğruyu söylemiyor.

2014 yılının Aralık ayının 7'sinde Başbakan Davutoğlu ile birlikte Eskişehir'e giderken, uçakta Kobani olaylarının perde arkasını sormuştum ve şu cevabı vermişti:

"Ben kendisini 1 Ekim'de başbakanlıkta ağırladım. Başka bir partinin eş başkanı olarak ağırladım. Ve gönlümü açarak konuştum kendisiyle. Siyasi bir risk aldım. Kendisi de bu görüşme sonrasında ekranlara çıkıp, çok olumlu bir görüşme gerçekleştirdiğimizi söyledi. Nedense 6 Ekim'de Diyarbakır'da sosyal medya mesajlarıyla büyük bir tahrike sebep oldu. Selahattin Demirtaş'tan o süreçte olayları yatıştırıcı mesajlar bekledik. Kendisini bizzat aradım ama olumlu cevap alamadım..."

Bu sözler neredeyse bütün gazetelerde ve televizyonlarda haber oldu ama Demirtaş nedense o dönemde cevap vermedi. Öldürülen masum çocuklardan birisinin babası uçakta, "Oğlumun katili sensin Sılho" derken verecek cevap bulamadı. Aradan 8 ay geçtikten sonra "Ben böyle bir çağrıda bulunmadım" diyor şimdi.

Dedim ya, doğruyu konuşmuyor. Öcalan'ın fırçası sonrası ekran karşısında boncuk boncuk terlediği o günü unutmadık henüz.

2014 yılının Kasım ayının 13'ünce Deniz Zeyrek'e halkı sokağa çağırdığını bizzat kendisi itiraf etmiş.

Bakın ne diyor:

"Bazı eksiklikler yaşandı. Biz çağrı yaptığımızda, HüdaPar binalarına saldırılacağına, HüdaPar'lılarla gerilim yaşanacağına dair en küçük bir öngörümüz yoktu. Ne yönlendirmemiz, ne teşvikimiz vardı!"

HDP'li Altan Tan da o dönemde Kanal A televizyonunda yaptığımız programda, "Bu çağrıyı HDP yönetimi olarak yaptık. Bu hale geleceğini düşünmemiştik ve engel olamadık. Sel aniden gelince önünde duramıyorsunuz" diye itirafta bulunmuştu.

Geçmişini asla silemeyeceksin Demirtaş!

Kapalı kapılar ardında, "Barajı geçemezsek 51 kişinin ölümüne sebebiyet vermekten beni yargılayacaklar" dediğini herkes biliyor.

Yargılansan da yargılanmasan da Yasin Börü ve 51 masum insanın ruhu seni kıyamet gününe kadar takip edecek. Acılı ailelerin şu yakıcı feryadı kulaklarından hiç eksik olmayacak:

"Oğlumun katili sensin Sılho!.."