Dünden Bugüne Tercüman'ın yazarı Emin Pazarcı, Türkeş'i anlattığı yazı dizisine bugün başladı.. Dizide, bir dönem neler yaşandığı en çıplak haliyle tek tek anlatılıyor..
Abone olAlparslan Türkeş, 12 Eylül öncesinde en güvendiği iki adamını yanına çağırdı ve onlara, 'Türkiye iyiye gitmiyor, bir iç savaşa sürükleniyoruz. Gereken tedbirleri alın' dedi. Ve gereken tedbirler alındı... Dünden Bugüne Tercüman Gezetesi yazarı Emin Pazarcı, Alparslan Türkeş'i anlattığı yazı dizisine bugün başladı.. İşte Pazarcı'nın Alparslan Türkeş dosyası... 12 Eylül Askerî yönetiminin, MHP’nin üzerine bütün gücüyle yüklenmesine ve kurulan işkencehanelere rağmen bu yapı çözülemedi. Eğer bu yazı dizisi hazırlanmasaydı, Türkeş’in “Gizli Ordusu”ndan kimsenin haberi olmayacaktı Türkiye, kan ve ateş çemberinin içinden geçiyordu. Çatışmalar, üniversitelerden liselere ve sokak aralarına kadar sıçramıştı. Artık pek çok şehirde geceleri silâh ve bomba seslerinden uyunamıyordu. Ülkenin dört bir yanında oluşturulmuş “kurtarılmış bölgelerin” sayısı, her geçen gün daha da artıyordu. Halk birbirine düşman olmuştu... Köyler ve mahalleler ikiye ayrılmıştı. MHP Genel Başkanı Alparslan Türkeş, 1980 yılının mart ayında Ali Güngör ve Selahattin Baysal’ı yanına çağırttı. Muhtemel bir dinlemeye karşı gerekli tedbirleri aldı. Odadaki radyonun sesini açtı. Kısık bir sesle konuşmaya başladı... “Türkiye iyiye gitmiyor oğlum” dedi: - Partimizin Genel Merkezi’ne kadar saldırıp, arkadaşlarımızı şehit eden Marksistler, artık iyice azgınlaştılar. Büyük bir ihtimalle iç savaşa doğru sürükleniyoruz. Allah göstermesin, Türkiye bir iç savaşa giderse, bizim hazırlığımız yok. Gaşl avlanmamalı yız. Sizlerden, buna yönelik bir yapı oluşturmanızı istiyorum. iLLER BAZINDA “LiDER KADRO ”Ali Güngör ve Selahattin Baysal, Türkeş’in yanından ayrıldılar. Sırtlarına son derece ağır bir yük binmişti. Hiç vakit kaybetmeden, büyük bir gizlilik içinde çalışmalara başladılar. Önce, listeler üzerinde yoğunlaştılar. Türkiye çapında “test edilmiş ve güvenilir” isimleri birer birer tesbit ettiler. Ardından, onların içinden askerliğini komando olarak yapan üniversite mezunlarını ayırdı lar. ikinci bir eleme daha yaptılar. Her ilden bir isim belirlediler. Bu isimler, tek tek Ankara’ya çağrıldı. Hiç biri Ankara’ya neden geldiğini bilmiyordu. Teşkilât emir vermiş, kendilerine “gel” denilmişti. Ülkücü Hareket içinde teşkilâtın kararları tartışılmaz, yerine getirilirdi. MHP’nin üzerine bütün gücüyle yüklenmesine ve kurulan işkencehanelere rağmen bu yapı çözülemedi. Eğer bu yazı dizisi hazırlanmasaydı, Türkeş’in “Gizli Ordusu”ndan kimsenin haberi olmayacaktı. Sakın yanlış anlaşılmasın, Türkeş’in Gizli Ordusu, Türk Silâhlı Kuvvetleri’ne karşı kurulmamı ştı. Hedef, silâhlı Marksist-Leninist militanlardı. Türk Ordusu’na karşı direnmesi gibi bir düşünce, akıllardan bile geçmiyordu. Üstelik, Alparslan Türkeş, Ordu’nun yönetime el koymasını istiyordu. 12 Eylül 1980 ihtilâli’nden bir süre önce düzenlediği basın toplantısında Türk Silâhlı Kuvvetleri’ni, açık açık göreve davet etmişti: - Türkiye bir iç savaşa doğru gidiyor. Ordu müdahale etsin. Alınan karar, Ankara’da kendilerine tebliğ edildi. Bütün bu çalışmalar, özellikle Ülkücü teşkilâtların dışında yapıldı. Teşkilâtın dışında ayrı bir yapı oluşturulmaya çalışıldı. il sorumluları, Mustafa Aydın’ın bürosunda Türk Bayrağı, silâh ve Kur’an üzerine yemin ederek göreve başladılar. Böylece, Türkeş’in “Gizli Ordusu”nun çekirdek kadrosu oluştu. Herkes bölgesinde gerekli hazırlıkları yapacaktı. Ancak, sürdürülen çalışmanın hiç bir aşamasında kalem ve kâğıt kullanılmayacaktı. Teşkilât şeması, isimler ve kullanılacak teçhizat, sadece beyinlere yazılacaktı. Bu çalışma, öylesine gizlilik içinde yürütülüyordu ki, bürosu kullanılan Mustafa Aydın bile tam olarak neler olduğunu bilemiyordu. iç savaşa yönelik hazırlıklarda iller bazında “lider kadro” büyük ölçüde tamamlandı. Ancak, bu yapı bir güç olarak tam anlamıyla oluşturulamadı. MHP, daha işin başındayken ordu yönetime el koydu, 12 Eylül 1980 ihtilâli gerçekleştirildi. ihtilal, birkaç ay daha gecikseydi, durum çok farklı olacaktı. MHP, belki de o kadar yara almayacaktı. Çünkü, “Gizli Ordu” ittihat-Terakki tipi bir örgütlenmeye dayanıyordu. Son derece güçlü bir yapısı vardı. Teşkilât yapısının ise, çözülmesi mümkün değildi. Nitekim, askerî yönetimin, Kuvvetleri, en ağır darbelerden birini MHP’ye vurdu. Eğer bu ordu tam olarak oluşturulabilseydi,ihtilâlin ardından görevin tanımı değişecekti. Farklı bir yapıya bürünecek, ihtilâl döneminde bile Ülkücü Hareket’in zinde kalmasını sağlamak için mücadele verecekti. TÜRKEş’iN iKiNCi ORDUSU Alparslan Türkeş, işini şansa bırakmayan bir liderdi. Yıllarca Türk Silâhlı Kuvvetleri’nde kurmay subaylık yapmıştı. 1944 Yılı’nda “Irkçılık-Turancı lık Davası”nda tutuklanıp, tabutluklara konulmuştu. 27 Mayıs 1960 ihtilâli’nin içinde yer almı ştı. Ardından, Yeni Delhi’ye sürgüne gönderilmişti. Fırtınalı bir hayatın içinde tecrübelerle yoğrulmuştu. Her türlü ihtimali hesap etti. Sadece Ali Güngör ve Selahattin Baysal’a görev vermekle yetinmedi. iç savaş için örgütlenirken, birbirinden habersiz iki ayrı yapı oluşturma yoluna gitti. Biri deşifre olursa, diğeri ayakta kalmalıydı. O günlerde Ülkü Ocakları Genel Başkanlığı görevinde bulunan Muhsin Yazıcıoğlu’nu da çağırdı. O’na da gerekli talimatları verdi: - Türkiye, istenmeyen bir iç savaşa doğru sürükleniyor.Gerekli tedbirleri alın. Görev senin omuzlarında. Bu arada, MHP’nin yan kuruluşlarından Milliyetçi işçi Sendikaları devreye sokuldu. Türkeş, MiSK Genel Başkanı Mete Beşen’den, Anadolu’nun savunma için uygun bir bölgesinde, büyük bir çiftlik satın almasını istedi. Muhtemel bir iç savaş halinde bu çiftlik “komuta karargâhı” olarak kullanılabilecekti. YAZICIOĞLU’NUN ÇABALARI Çiftlik için Ülkücü işçiler Derneği de devreye girdi. Derneğin eski genel Başkanı Muzaffer şahin, bir gün Teşkilâtlandırma Genel Sekreteri Vedat Alagöz’e, “Gel biraz dolaşalım” dedi: - Senin köyün çevresini şöyle bir gezelim. Ankara’nın yakınlarındaki Dodurga Köyü’ne gidildi. Çevrede keşif yapıldı. Savunmaya uygun yerler arandı. Muzaffer şahin, Vedat Alagöz’e konuyla ilgili herhangi bir bilgi vermemişti. Ancak, Vedat Alagöz, o dönemin şartlarında ne aradıkları nı gayet iyi anlamıştı. Keşif, köye gidilen aracın çamura gömülmesi ile sonuçlandı. Araç, ancak günler sonra köylülerin yardımıyla çamurdan çıkarılabildi. Muhsin Yazıcıoğlu da benzer bir çalışmayı yürütüyordu... Yazıcıoğlu, Türkiye’yi adım adım gezdi. Anadolu’nun çeşitli yerlerinde savunmaya müsait 5 ayrı yer tesbit etti. Her birinin yapısını kafası nın içine iyice nakşetti. Bunların üçü iç Anadolu’da, biri Doğu’da, biri de Karadeniz Bölgesi’ndeydi. Bir iç savaş anında oralara yığınak yapılacaktı. Bu yerler, Türkiye’nin dört bir yanındaki Ülkücüler’in “toplanma kampları” olarak kullanılacaktı. Yazıcıoğlu, Ali Güngör ve Selahattin Baysal’dan farklı bir strateji izledi. Yaptığı çalışmaları, ayrıntılara girmeden sadece Türkeş’le paylaştı. Kafasında gerekli kadroyu hazırladı. Bu kadro, Ülkücü Gençlik teşkilâtlarının içindeydi. Yazıcıoğlu, bir tek kişiye bile “Senin görevin şu olacak” demedi. Buna hiç gerek yoktu. Gerekli görüldüğü an, mevcut yapı değiştirilecek ve bir kaç gün içinde zinde bir ordu ortaya çıkarılabilecekti. Aradan geçen yıllar, Yazıcıoğlu’nun doğru bir strateji uyguladı ğını gösterdi. 12 Eylül 1980 ihtilâli’nin ardı ndan Ülkücü Hareket’in sırları, birer birer ortaya döküldü. Mamak’ta kurulan işkencehanelerde pek çok olay aydınlatıldı. Yazıcıoğlu’nun kafasındaki kadrolar ise, deşifre olmadı. 1980 öncesi, bir iç savaş ihtimaline karşı Anadolu’da belirlenen “savunma bölgelerini” bugün bile kimse bilmiyor. Sosyalizmden ‘Alp Eren’ geleneğine MHP’nin en güçlü yan kuruluşlarından olan Ülkü Ocakları ile ilgili çok farklı tarihçeler verilir. Ülkü Ocakları’nın yönetim kademesinde yer alan pek çok isim bile, bu konuda yeterli bilgiye sahip değildir. Ülkü Ocakları, 1966 Yılı’nda, Ankara Hukuk Fakültesi’de küçük bir öğrenci derneği olarak kuruldu. Adı da Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Ülkü Ocağı’ydı. Başkanı ise, Atilla Özer’di. “Ülkü” sözü Türkçü kesimin önderlerinden Nihal Atsız’dan, “Ocak” sözcüğü de Türk Ocakları’ndan esinlenerek alınmıştı. Ardından, Ülkü Ocakları birbirini izlemeye başladı. ikincisi Dil Tarih Coğrafya Fakültesi’nde, üçüncüsü de Ziraat Fakültesi’nde kuruldu. Yine 1966’da Seyhan Düğün Salonu’nda bir toplantı yapıldı. Üniversitelerdeki bu yapılanma, üçlü bir federasyon haline getirildi. ilanı da o dönemde Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi’ne Alparaslan Türkeş’le birlikte giren, Gençlik Kolları Başkanı Namık Kemal Zeybek yaptı: - Ülkü Ocakları Federasyonu kurulmuştur. Bizim şkri yapımız, Milliyetçi- Toplumculuktur. Ardından, CKMP Genel Sekreter Yardımcısı Muzaffer Özdağ bir konferans verdi. “Evet” dedi: - Genç arkadaşımız doğru söyledi. Biz, milliyetçi toplumcuyuz. Yani milliyetçi sosyalistleriz! Konferansa atılanlardan bu sözlere herhangi bir tepki gelmedi. Sadece parti yöneticileri Muzaffer Özdağ’ı uyarma ihtiyacı hissettiler. Kendisine, “Biz Milliyetçi-Sosyalist olamayız” denildi: - Olsa olsa Milliyetçi-Solidarist olabiliriz. BAKi TUĞ KiTAP YAZDIRDI Bir müddet sonra Miliyetçi-Toplumcu söylem çok tuttu. O dönemde Deniz Gezmiş Davası’nın Savcılığını yapan Hakim Yüzbaşı Baki Tuğ, asteğmen şkret Eren’e, “Kurt Karaca” takma adı ile “Milliyetçi Türkiye” kitabını yazdırdı. Milliyetçi-Toplumculuğun Esasları’ nı anlatan kitap, elden ele dolaştı. Türkeş ise, bir süre sonra o kitabı yasaklattı. Çünkü, özellikle sol kesim,Milliyetçi-Toplumcu” görüşü, “Nasyonel Sosyalizm” olarak tercüme ediyordu. Milliyetçi kesim, sürekli olarak “faşistlikle” suçlanıyordu. ilginçtir, o dönemde Ülkü Ocakları’ nın amblemi de çark şeklindeki üç hilâldi. Dündar Taşer, bu amblemi ressam Yılmaz Yalçıner’e çizdirmişti. Yalçıner, Dündar Taşer’in ölümünden sonra göz yaşları içinde hareketten ayrıldı. islâmi Hareket içinde yer aldı. 1980 sonrası Diyarbakır Uçağı’nı kaçırma girişiminde bulundu. Düzenlenen operasyonda bir kişi öldü, Yalçıner 34 yıla mahkûm oldu. O dönemde Dündar Taşer, çark şeklindeki 3 hilali şu sözlerle savunuyordu: - Osmanlı imparatorluğu, Türk Kağanlığı’nı, islâm Hilafeti’ni ve Roma imparatorluğu’nu temsil eden bir devlettir. Bu üç kudreti de bünyesinde toplamı ştır. Üç hilâl bunu ifade eder. Tarih içinde statik olan üç hilâli, biz zaman içinde dinamik hale getirdik. işte, amblemimiz olan çark budur. Sol kesim ise, bu çarkı kolaylıkla “Gamalı Haç” haline getiriyordu! “Faşistler suçlaması” devam ediyordu. “HiLÂL” TARTIŞMASI Tartışmalar sürerken, 8-9 şubat 1969’da CKMP’nin Adana Kongresi yapıldı. Kongrede partinin amblemiyle ilgili üç ayrı görüş çarpışıyordu. “Üç hilâl olsun” diyenler, ikiye bölünmüşlerdi. Bir grup çark şeklindeki üç hilali istiyor, diğer grup Osmanlı Hilâli’ni savunuyordu. Karşılarında ise, partinin ambleminin “bozkurt” olmasını isteyenler vardı. O günlerde Dündar Taşer, bozkurtu şu sözlerle anlatıyordu: - Kurt, sirklerde soytarılık yapmayan tek hayvandır. Aslan, kaplan ve boa yılanı insanın elinde soytarı haline gelmiştir. Ama, bozkurt boyun eğmez. Siz hiç sirklerde soytarılık yapan bozkurt gördünüz mü? işte Türk budur. Büyük tartışmalar sonunda, o kongrede CKMP’nin adı MHP olarak de- ğiştirildi. MHP’nin Genel Başkanlığı’na, CKMP Genel Başkanı Alparslan Türkeş getirildi. Amblem olarak da Osmanlı’ nın üç hilali kabul edildi. Tabii, bozkurt da ihmal edilmedi. Bozkurt, bu kongreden sonra MHP’ye bağlı gençlerin amblemi olacaktı. Kongre sırasında, Adana’nın Fevzi Çakmak ve istasyon Caddesi boyunca üç hilâlli büyük bir bayrak taşıyan CKMP’nin mavi gömlekli “komandoları” büyük bir gösteri yapmıştı. Adanalı lar da “komandoları” görmek için kaldırımları doldurmuştu. Ülkücü Hareket, yıllar boyunca büyük değişim gösterdi. Türkeş, Nihal Atsız gibi “Türkçü Hareket”ten gelme bir isimdi. Hareket, o yüzden başlangıçta, “Türkçü” motişerle bezenmişti. Ardından, “Milliyetçi-Toplumcu” söylem benimsendi. Bir süre sonra klasik milliyetçilik, harekete hakim oldu. Bir ara, Osman Yüksel Serdengeçti,Necip Fazıl ve Hüseyin Üzmez gibi isimlerin etkisiyle islâmi motişer öne çıktı. Hareket, 1977’den sonra da islâmda tasavvuş fonla tanıştı. Türkeş’ in talimatı ile “Alp-Eren” söylemi öne çıktı. Hareket, ilk başlarda antiemperyalistti. Ardından, şartların da zorlamasıyla anti-komünizm öne çıktı. HAREKETiN LiDERi ODUR Dündar Taşer, Türk Milliyetçileri için çok önemli bir isimdi. Harekete büyük hizmetleri oldu. O’nun için “müthiş bir insan” değerlendirmeleri yapılıyordu. Adana’daki CKMP kongresi önce inde, bir grup kendisini ziyaret etti. Dündar Taşer’e, “Neden Alparslan Türkeş?” diye soruldu: - Sen çok daha bilgilisin. Çok daha güzel konuşuyorsun. Çok daha etkileyicisin. Niçin hareketin başına sen geçmiyorsun? Taşer, “Dedikleriniz doğru değil, ama doğru olduğunu bile kabul etsek, olmaz” cevabını verdi: - Çünkü, bir duvarın yıkılması gerekiyorsa, ben balyoz ararı m. Bulamazsam, bir iki tekmeatar, gövdem ile yoklarım. Olmazsa vazgeçerim. Ama, Türkeş farklı. O sonuna kadar mücadele eder. Vücuduyla yüklenir, kafasıyla vurur. Düşer bayılır, sonra tekrar devam eder. Türkeş, o duvarı yıkar. Ardından ekledi: - işte lider odur. Yazı: Emin Pazarcı Kaynak: Dünden Bugüne Tercüman