BIST 9.009
DOLAR 34,25
EURO 37,29
ALTIN 3.066,60
HABER /  GÜNCEL

'Almanya'da entrikalarla çevrili bir neo-Nazi davası'

Almanya'da 2. Dünya Savaşı sonrasının en büyük davalarından biri olan NSU adlı neo-Nazi çetesi ile ilgili dava cevaplanmayı bekleyen birçok soru barındırıyor.

Abone ol

Almanya'da 2. Dünya Savaşı sonrası en büyük davalardan biri neo-Nazi çetesi iddiası üzerinde yoğunlaşıyor.

Polis dosyası için hazırlanan videoda Beate Zschaepe'nin güzel yüzünde hafif bir gülümseme var.

Teslim olduktan sonra olay yerinde yapılan tatbikata giderken giydiği pembe giysileri ve çocuksu bir masumiyet taşıyan yüzüyle, bir sineği bile incitmeyecek genç bir kadın havası var.

Ama bu gerçekten masum bir yüz mü, yoksa 10 masum insanın ölümündeki sorumluluğunu saklayan bir insanın aldatıcı yüzü mü?

Savcılar Beate Zschaepe'yi Almanya'nın en tehlikeli neo-Nazisi olarak adlandırıyor. Biri hariç hepsi Türk kökenli dokuz erkeğin ve bir kadın polis memurunun öldürülmesine yardımcı olmakla suçlanıyor.

Beate ayrıca 28 cinayete teşebbüs, teröri örgütü üyeliği, soygun ve kundaklama ile de suçlanıyor.

Kundaklama olayı, 8 Kasım 2011'de polise teslim olmadan önce kendisinin başlattığını iddia ettiği olay.

Beate, eski Doğu Almanya'nın Jena bölgesinde Uwe Boehnhardt ve Uwe Mundlos adlı iki erkekle aynı apartman dairesinde kalıyordu.

Kasım başlarında evde silahla vurulmuş halde bulundular. Bu, başarısız bir banka soygununun ardından gelen çifte intihar olarak görülüyordu.

Bu olayın ardından, 10 kişinin öldürülmesinde kullanılan silah bulundu. Böylece esrarengiz bir olay çözülürken bir başkası başlıyordu: Bu kadar uzun süre kaçmayı nasıl başardılar?

Böylece Almanya'da bir tartışma başladı: Acaba polis ve güvenlik görevlilerinin "sağ gözleri kör müydü" de bu sağcı terörizmi görmediler ya da gördüler de sempati duyup harekete geçmediler?

Ailelerin acısı

İlk cinayet 9 Eylül 2000'de Nuremberg yakınlarında bir standda işlendi.

Silahlı iki kişi bir çiçekçinin yüzüne ateş açtı.

Enver Şimşek'e sekiz el ateş açıldı, altısı isabet etti. İki gün sonra hastanede öldü. Kullanılan silahlardan biri Çek yapımı bir silahtı, 11 yıl bir aradan sonra Beate'nin teslim olmasıyla bulunan silah.

Benzer cinayetler altı yıl boyunca devam etti. Biri hariç, kurbanların hepsi Türk'tü.

Theodoros Boulgarides adlı anahtarcının da muhtemelen Türk olduğu düşünülmüştü.

En son cinayet ise 25 Nisan 2007'de kadın polis memurunun vurulması oldu.

Beate hariç kimse bu cinayetin maksadını bilmiyordu. Bu cinayetin belki kişisel bir husumet yüzünden, belki de silah ele geçirmek amacıyla işlenmiş olabileceği düşünülüyordu.

Çifte intihar ve Beate'nin teslim olmasının ardından, cinayetlerle böbürlenen korkunç bir video ortaya çıktı. Kimileri bunu Beate'nin gönderdiğini düşünüyor. Videoda Pembe Panter müziği eşliğinde kurbanların cesetleri gösteriliyor ve cinayetlerin arkasındaki "örgüt" açıklanıyordu: Nasyonal Sosyalist Yeraltı.

Polis daha önce cinayetlerin Türk mafyası tarafından işlendiğini düşünüyordu. Bu nedenle kurbanların aileleri acılarına rağmen sorgulamaya tabi tutuluyor ve potansiyel suçlu görülüyordu. Oğlunun öldürüldüğü alanı temizleyen bir anne bile şüpheleri üzerine çekmişti.

Ailelerden birini temsil eden avukatlardan Mehmet Daimagüler, "Almanya'da yeraltında fazla yaşayamazsınız; destek aldığınız insanlar olması lazım; ben de bu grubu kimlerin desteklediğini bilmek istiyorum" diyor.

Bu avukat aslında Münih'teki dava ile ilgili hoşnutsuzlukları dillendiriyor. Bu davanın bir kadına yöneltilmiş birkaç suçlamadan öte bir şey olduğu düşünülüyor.

'Çok sayıda yetkili kurum'

Güvenlik yetkililerinin başarısızlığı konusu gündeme getiriliyor. Neo-Nazi üçlünün 20 yıl önce Jena'daki radikal sağcı gösterilere katıldıkları biliniyor. Bu üçlü 1998'de, yetkililer tarafından fark edildiklerini anladıkları anda, gözden kaybolarak yeraltına çekilip cinayet hücresini kurdu.

Yetkililer, bu grupla ilgili soruşturmalara yönelik kabul etti. O zaman şu sorular sorulmaya başlandı: İhbarcılar bu grubun eylemlerini yetkililere bildirdi mi, bildirdiyse cinayetler neden engellenmedi?

Yetkililer ise Almanya'da güvenlik konusunda ulusal ve yerel çapta, polis ve gizli servis biçiminde olmak üzere çok sayıda kurumun sorumlu olduğunu ifade ediyor.

Ayrıca cinayetler de zaman ve mekân bakımından aralıklı işlenmiş. Bazen katiller birkaç hafta içinde üst üste saldırırken bazen aradan aylar geçmiş.

Bugün bile kurbanların seçimi konusunda bir bilgi yok. Hepsi de Almanya'nın değişik bölgelerinde yaşayan terzi, çiçekçi, internet kafe işletmecisi, kebapçı gibi küçük işletmelerde çalışan erkeklerdi.

'Bir daha asla'

Almanya'nın önde gelen araştırmacı yazarlarından John Goetz bu davayla ilgili bir kitap yazdı. Bu olayların komplodan ziyade karmaşa olduğu sonucuna vardı.

Goetz, "Güvenlik güçlerinin büyük başarısızlığı sözkonusu, ama bunun nedeni Nazi sempatisi değil, " diyor.

Soruşturma dosyalarının imhasını ise güvenlik güçlerini bu yeteneksizlik suçlamalarının getireceği utançtan koruma amacıyla yapıldığını düşünüyor.

Almanya'da bir meclis soruşturmasının başında yer alan Sebastian Edathy de aynı yönde düşünüyor. Ama sağın işlediği cinayetlere karşı bir göz yumma olduğunu, sözkonusu olan Türk kurbanlar olunca polisin Türk kriminallerden şüphelendiğini ifade ediyor.

Edathy, Alman meclisi Bundestag'ın, dini ya da etnik azınlıklardan bir kurban sözkonusu olduğunda polisin bu ciddi suçlarda muhtemel bir siyasi bağlantı olup olmadığını araştırmasını zorunlu kılan yeni bir yasa zerinde çalıştığını belirtiyor ve ekliyor:

"Almanya'da sağ radikalizm bir daha asla göz ardı edilmemelidir."