Kurtarma paketlerinin ağır şartları nedeniyle, borç krizi içindeki Avrupa ülkelerinin halkları Almanya'ya tepkili. BBC'ye konuşan Almanlar ise 'nankörlüğe uğradıklarını' hissettiklerini söylüyor.
Abone olAlmanya'da vatandaşlar haksızlığa uğramış gibi hissediyor. Ülkelerinin, zorlukla kazanılan parayı, maliyeleri bozulan halklara cömerçe bağışladığını düşünüyorlar.
Alman vergi mükelleflerinin, daha az endüstrileşmiş olanlara bağışta bulunduğu ileri sürülüyor. Ve bunun karşılığında ne alıyorlar? Nankörlük ve hakaretten başka bir şey değil! Bazı Almanların görüşü böyle.
Diğer yandan, ülke dışındaki görünüm öyle değil. Algılamalar tam tersi yönde. Almanlar, bağışladıkları hediyelere duyulan minnet yerine, koyulan şartlar nedeniyle gösterilen iyilik bilmezliğin soğukluğunu hissediyor.
Keza, öfkeli hakaretlerin sıcaklığını. İspanyol günlük gazetesi El Pais, daha sonra özür dileyerek çektiği bir metinde, muhafazakâr Alman Başbakanı Angela Merkel'in, "Hitler gibi kıtanın geri kalanına savaş ilan ettiğini" yazdı.
Alplerin güneyindeki kurtarma paketi protestolarında sürekli, gamalı haçla Alman politikacıları bıyıklı olarak tasvir eden pankartlar göze çarpıyor.
İngiltere'de yayınlanan Daily Mail gazetesi, Kıbrıs'taki olayların ele alınışından, "modern zamanlardaki en edepsizce ve ahlak dışı siyasi hareketlerden biri" diye söz etti. Gazete, ilk başta tasarruf sahiplerinin mevduatlarının hedef alınması nedeniyle Almanya'yı bir adi suçluya benzetti: "Sokaklarda yaşlı kadınları soyanlara, güvenlik araçlarının yolunu kesenlere hırsız denir."
İngiliz gazetesi Daily Telegraph da "İmperium" diyerek, 'yeni Alman imparatorluğuna' gönderme yaptı. Almanya'nın Kıbrıs'taki krize yaklaşımının "tam bir emperyal güce yakışır" tarzda olduğunu belirten gazeteye göre, "Bugün bu güç Almanya. Almanlar Kıbrıslılara mağrurca, 'Yeterince yalanlar duyduk, şimdi çenenizi kapayıp söylediklerimizi yapın' diyorlar."
Peki Almanlar bunu nasıl karşılıyor? Bazen şokla. Özellikle Nazi sembollerinin kullanımına itiraz ediyorlar; sonuçta gamalı haçın veya Nazi selamı Almanya'da yasadışı.
Nazi dönemine göndermeler 'incitici'
BBC'nin Brandenburg Kapısı'nda konuştuğu Alman turistlerin çoğu Lefkoşa, Madrid veya Atina sokaklarında böyle sembollerin fotoğraflarını gördüklerinde bozulduklarını söyledi.
Bavyeralı genç bir kadın şöyle dedi: "Yunan halkının o Hitler selamını yaptığını görmek güzel bir şey değil. Buna Almanya'da izin verilmiyor ve diğer ülkelerde de izin verilmemeli. Şoke durumundayız. Almanya'dan büyük miktarda para alıyorlar, öyleyse bizi niye bizden hoşlanmıyorlar?"
Orta yaşlı bir adam da şunları söyledi: "Adolf Hitler ile Angela Merkel'in aynı olduğunu söylemek yakışıksız. 2013'te yaşıyoruz, 1945'te değil."
Daha yaşlı bir adam ise, yardımcı olmaya çalışan Almanya'nın neden suçlandığını anlamadığını ifade etti: "Bu incitici çünkü para verdiğimizi ve yardımcı olmaya çalıştığımızı düşünüyoruz. Bu anlamadığımız bir durum."
İncinme duygusu evrensel. Almanya'nın en popüler gazetesi olan Bild'in ekonomi editörü Jan Schaefer, BBC'ye yaptığı açıklamada, Almanya'yı Nazi devletiyle kıyaslamanın çirkin olduğunu dile getirdi: "Bugünkü bir sorunu çözmek için 70 yıl geriye giderek yapamazsınız. Benim ve ailem için bu tamamen aptalca. O fotoğraflara bakınca sadece gülüyorum. Çok budalaca. Gerçekten çok budalaca ve aptalca."
Öfkeli çıkışına, Almanya kamuoyunun, önceki kurtarma önlemlerine karşı gösterilen nankörlük sebebiyle yenilerine karşı durabileceğini ekledi: "Protestocular Merkel ile Adolf Hitler'i kıyaslamaya devam ettikçe insanlar daha çok sinirleniyor ve sonunda 'Biz burada, Almanya'da diğer ülkelerin kurtarma paketleri için vergileri artırıyoruz, peki siz niye bize kızıp Başbakanımızı Adolf Hitler'e benzetiyorsunuz?"
Şu anda Almanya'daki adaletsizlik duygusu biçimlenmiş değil, sıradan Almanlarda içten gelen olgunlaşmamış bir his.
'Siyasi bedel' uyarısı
Bazı politikacılar ise gösterilen tepkiler konusunda tedirgin; örneğin Alman Dışişleri Bakanı Guido Weserwelle, Kıbrıs anlaşması yapıldıktan sonra, bu konunun daha farklı ele alınmış olabileceğini söyledi. "Açık alanlardaki ve medyadaki kulak tırmalayıcı sloganların genellikle haksızca ve kırıcı" olmasından yakındı.
Almanya'nın bir zorluğu da seçim yılında olması; bu yüzden hiçbir politikacı, aynı zamanda seçmen olan vergi yükümlülerinin parasını verirken yumuşak gözükmek istemiyor.
Alman Maliye Bakanı Wolfgang Schaeuble, ülke içine hitap eden bir televizyon kanalına çıktığında, Almanya'dan şikayet edenleri sınavlarında başarılı olamayan çocuklara benzetiyordu: "Okulda iyi notlar aldığınızda, daha kötü durumdakilerin biraz kıskanması gibi."
Benzer şekilde, Başbakan Merkel kendisinin Hristiyan Demokrat Birlik partisinden milletvekillerine "Kıbrıs'ın iş modelinin çöktüğünü" söylediğinde, bu özel bir toplantı için normal olabilir ama Almanya'nın sınırları dışında etkisi kötü.
Almanya'da bazıları, ekonomik gücü büyüyen ülkeden hoşlanılmamasının tehlikelerine karşı uyanık. "Dikkat, dikkat" diye yazıyordu Sueddeutsche Zeitung, "Eğer ülke bu kadar katı yürekli olmaya devam ederse, tahmin edilemeyecek miktarda bir siyasi bedel ödeyebilir."
Ama bu sertlik dışarıda bir bedele yol açsa da, içeride kâr getirebiliyor. Çoğu yoklamada ortaya çıktığına göre, her üç Almandan sadece ikisi euro para birimine bağlılık duyuyor. Alman markı için duyulan nostaljik bir özlem var ama çoğunluk ona dönüşten yana değil.
Avrupa Birliği'ne muhalif olan partinin liderleri bile bunu kabul ediyor. Almanya İçin Alternatif partisini kuran Hamburglu ekonomi profesörü Bernd Lucke, Alman seçmenlerin yaklaşık % 25'inin euro karşısında oy kullanacağını tahmin ediyor.
BBC'ye yaptığı açıklamda, "Benim partim, Euro Bölgesi'nin tasfiye edilmesi için mücadele ediyor" diyen Lucke, Almanya'nın içinde yer aldığı bir ortak para birimine uygun olayan ülkeler arasında, 'olağan şüpheliler' İtalya, İspanya, Yunanistan ve Portekiz'in yanı sıra, Fransa'yı da sayıyor.
Bunu şöyle açıklıyor: "Güney Avrupa ülkelerine artan miktarda para aktarıldığına şahit oluyoruz. Görüyoruz ki bu ülkelerdeki sorunlar çözülmek bir yana daha da fenalaşıyor."
Merkel'in ince yolu
Bu, Almanya'da yaygın fakat herkesin üzerinde mutabık olmadığı bir duygu; yine de Almanların eylül ayında yapılacak federal seçimlerde kitleler halinde yeni partiye oy vereceği anlamına gelmiyor.
Hiç kimse onun parlamentonun alt kanadı olan Budestag'da büyük bir parti olmasını beklemiyor, hatta temsil hakkı elde edebilmek için barajı geçebileceği bile şüpheli.
Yeni partinin yapabileceği, Merkel'in partisinden ve koalisyon ortaklarından oy kırparak, muhalefetteki Sosyal Demokrat Parti ve Yeşiller'in hükümet kurmasını kolaylaştırmak olur.
Merkel, popülarite bakımından tüm diğer Alman politikacılardan kat kat üstün. Alman siyaset sahnesine hükmediyor.
Fakat ince bir hat üzerinde yürümek zorunda; bir yanda Almanya'ya dışarıda 'nankörlük yapılmasından' bıkıp usananlar, diğer yanda euro birliğine ve Almanya'nın bu birliği muhafaza çabalarına bağlılık duyanlar.
Bütün bunların arkasında daha büyük bir soru yatıyor: Ekonomik bir dev, siyasi olarak hafif sıklet kalabilir mi? Eğer kalamazsa, çektiği kinle nasıl baş edebilir? Belki Almanya sevilmemeye alışmak zorundadır.