Euro krizinin büyük ironilerinden biri tek para biriminin, Almanya'nın gücünün teyit edilmesine yol açması oldu. BBC Avrupa Editörü Gavin Hewitt, "Avrupa'nın mutemeti" rolünün Berlin üzerindeki etkisini irdeliyor.
Abone olAvrupa'nın en başarılı ekonomisi olan Almanya, euro krizinin patlak vermesinden beri Avrupa'nın mutemeti haline geldi.
İyi ama Almanlar bu konuda neler hissediyor? Bu sorunun yanıtını öğrenmek için yola çıktım.
"Alman bir Avrupa değil, Avrupalı bir Almanya" şiarı yıllar boyunca Almanların temel arzusu olmuştur.
Ancak Almanca "Wirtschaftswunder" olarak anılan ekonomik mucizesi ile Almanya şimdi Avrupa'nın vazgeçilmez gücü haline geldi.
Alman siyasi çevreleri bu rolü talep etmedi ama bugün Avrupa'da hiçbir önemli karar Almanya'ya danışmadan alınamaz.
Euro krizinin büyük ironilerinden biri de, Almanya'yı Avrupa'ya daha yakından bağlamak için tasarlanmış olan tek para biriminin, Almanya'nın gücünün teyit edilmesine yol açmasıdır.
Pek çok Alman için bu, rahatsız edici bir gerçek olmaya devam etmektedir.
Almanya Dışişleri Bakanı Guido Westerwelle, geçtiğimiz günlerde vatandaşlarına şöyle sesleniyordu: "Hepimizi Cermen kendini beğenmişliğine karşı uyarmak istiyorum."
Maliye Bakanı Wolfgang Schaeuble, Alman ekonomisinin "gurur kaynağı" olduğunu söyledi ama "Kendini beğenmişlik kaynağı değil" diye eklemek zorunluluğunu hissetti.
On yıllar boyunca Almanya olduğundan daha az etkiliymiş gibi davrandı.
Bazıları ülkenin büyükçe bir İsviçre olmasını isterdi. Ama Euro krizi ile bu ortadan kayboldu. Bir Alman gazetesinin dediği gibi: "Almanlar aniden dünyanın, euroyu kurtarmak ve küresel ekonomiyi bir felaketten korumak için onlara bel bağlandığını fark ediyor." Makale şöyle devam ediyor: "Almanlar hızla, önde gelen bir güç olma dersi alıyor."
'Avrupa'nın mutemeti' rolü
Bu sancılı bir süreç oldu. Başlangıçta Almanlar çok yavaş hareket ettikleri için eleştirildi. Dayanışma eksikliği ile Avrupa'nın geri kalanı hilafına Alman vergi mükelleflerinin çıkarlarını korumakla suçlandılar.
Sonra olaylar ve Amerikan baskısı, Başbakan Angela Merkel'i harekete geçmeye zorladı.
Yunanistan için dev bir kurtarma fonu kurulmasına önayak oldu ama Almanya bir bedel ödenmesi gerektiğinde ısrar etti.
Zayıf ülkeleri kurtarmak gerekliydi ve en büyük yük Almanya'ya düştü.
Ama Almanya, Avrupa'nın mutemeti rolünü istemiyordu ve bu yüzden büyük bir pazarlık başladı.
Berlin, Güney Avrupa ülkelerinin yardımcı olacaktı ama karşılığında, onlar da maliyetlerini düşürmeli ve reformları benimsemeliydi.
Diğer bir deyişle, daha fazla Almanya gibi olmaları gerekiyordu.
Merkel ve Schaeuble eski Doğu Almanya'nın ekonomisinin canlandırılma tarzından etkilenmişti.
Ekonomik sağlık için bütçeyi kontrol altına almak ve kesmekten başka bir yol olmadığına inanıyorlardı.
Çalışma yasalarında adam işe almayı ve işten çıkarmayı kolaylaştıran reform istiyorlardı.
Güney Avrupa'nın birçok yerinde ücret kesilip, işsizlik artınca bu tutum kitlelerin öfkesini yeniden canlandırdı.
Berlin, Brüksel kadar, bu politikanın yazarı olarak görülüyordu.
Atina, Madrid ve Roma sokaklarında, Merkel, Hitler olarak tasvir edildi.
Eski Almanya Başbakanı Helmut Schmidt'in bir uyarısı haklı çıkar gibiydi: "Avrupa'da öncü bir role soyunursak, komşularımız bize karşı birleşir."
Almanya'nın Avrupa'daki prestiji alınan kararların sonuçlarına bağlı olacaktır.
Berlin prestijini, bütçe kesintileri ve ihracat yoluyla büyüme ve işgücü piyasalarını serbest bırakma çağrısına bağladı.
Bunun ne sonuç vereceği hâlâ belirsiz. Büyümenin geri döneceği tarih habire ileri itiliyor. Bu politikanın, daha rekabetçi bir Avrupa mı doğuracağı yoksa bazı ülkeleri ekonomik gerileme ve durgunluk döngüsüne mi hapsedeceği hâlâ belirsiz.
Uluslararası Para Fonu'nun Yunanistan'ı kurtarma paketi konusunda ciddi şüpheler dile getirmesi de yardımcı olmuyor tabii.
Uluslararası ekonomik kuruluş OECD Yunanistan'da özel talebin %33 oranında düştüğünü düşünüyor.
Kemer sıkmaya inananlar, inançlarının bir kısmını kaybetmiş durumda.
Avrupa Komisyonu açıklarda kesinti hedeflerine ulaşmada başarısız ülkelere karşı çok daha esnek hale gelmiştir.
Aniden, en azından kamuoyu önünde, işsizlik borçtan daha büyük bir endişe kaynağı haline gelmiştir.
Paris'teki bir toplantıda, Schaeuble işsizliğin yüksek kalması durumunda Avrupa Birliği için mücadeleyi kaybetme riskinden bahsetti.
Bu yüzden Almanlar aniden; İspanya, Portekiz ve Yunanistan gibi ülkelerde genç insanlara yardım etmek için bir dizi girişim duyurdu.
Almanya içinde de çıraklık programları ve eğitim için bir milyar euro yatırım planlanıyor.
Berlin Avrupa'da dostlar kazanması gerektiğini anladı. Anketler, Almanya'nın politikaları tepki çekerken, ülkenin çok takdir ve saygı gördüğünü göstermektedir.
Gelişmeler ve otomotiv-tabanlı ekonomisi, Almanya'ya büyük bir güç vermiş durumda.
Alman gazetesi Die Welt şöyle diyor: "Bu göreve tövbekar Almanlardan daha daha az uygun bir millet az bulunur."
Belki öyle ama Almanya yumuşak hareket etmek zorunda olacak.