BIST 8.885
DOLAR 34,31
EURO 37,19
ALTIN 3.018,55
HABER /  GÜNCEL

Alman medyasının operasyonel Çerkes haberlerine İlber Ortaylı'dan tepki

Alman resmi medya kuruluşu DW'nin Çerkeslerle ilgili yayımladığı, asimilasyon iddialarına yer veren belgeselindeki ifadelere tarihçi İlber Ortaylı da tepki gösterdi. Almanların Türkiye üzerine "bazı programlar uygulandığının" hissedildiğini belirten Ortaylı, "Bunda galiba içlerinde üç milyonu geçen Türkiye vatandaşını kendine göre yönlendirme endişesi de var." ifadelerini kullandı.

Abone ol

Türkiye'de yayın yapan Alman medya kuruluşu Deutsche Welle'nin Çerkez asıllı vatandaşlar üzerinden yürüttüğü algı operasyonuna tepkiler gelmeye devam ediyor.

Daha önce sık sık Kürt asıllı ve Alevi inancına sahip vatandaşlar üzerinden çarpıtma haberler servis eden Deutsche Welle, son olarak Çerkez asıllı Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarını gündemine almış ve "Dünyada en fazla Çerkes nüfusu Türkiye'dedir ve maalesef en büyük asimilasyon da..." anonsu ile bir video yayımlamıştı

Alman medya kuruluşuna bu video nedeniyle sert eleştiriler yöneltilirken, Deutsche Welle'ye tepki gösteren isimler arasında tarihçi Prof. İlber Ortaylı da katıldı.

Hürriyet Gazetesi'ndeki "Çerkeslerimiz" başlığını taşıyan köşe yazısında "Almanya son zamanlarda Türkiye’deki azınlıklarla veya potansiyel azınlık gruplarla çok fazla ilgilenmeye başladı." diyen Ortaylı, "Bu, 3-5 senelik bir mesele değil. Etnik meseleler Alman akademik çevrelerini de çok ilgilendiriyor ve bazı programların uygulandığı hissediliyor. Ne var ki ilmi donanımları ne derecededir, doğrusu bu tartışılır." ifadelerini kullandı.

Bu gibi girişimlerle baş etmenin mümkün olmadığını da dile getiren Ortaylı şöyle devam etti;

"İkinci Cihan Harbi’nde Yahudi, Çingene (Roman gibi), hatta Slavların kamplarda imha edilmesi gibi korkunç olayların, savaşta yenilen Almanya’ya, işgal güçleri tarafından ısrarla gençliğe öğretilmesinin mecburi tutulması yeni bir nesil yarattı. Doğan ulusal suçluluk duygusunu yaymak ve paylaşmak istiyorlar, bu çok açık bir gayrettir. Gülünç iddialar ve çalışmalar ileri sürülüyor. (Mesela Stefan Ihrig’in “Atatürk in the Nazi Imagination” kitabında olduğu gibi.)"

Türkiye Çerkezlerinin imparatorluğa ve halifeye, II. Meşrutiyet’te İttihatçılık ve Osmanlı Türkçülük ideolojisine, Cumhuriyet’te de devletin ilkelerine bağlı kaldıklarına vurgu yapan Ortaylı, "Hiç şüphesiz bütün toplumlar gibi onların içinde de soldan sağa bir yelpazeye rastlanır fakat Çerkesliklerinden sıkılanını, bunu gizleyenini Allah’a şükür hiç görmedim. Bu sağlıklı bir duygudur." diye yazdı.

Diğer yandan İlber Ortaylı, Çerkez dillerinin öğrenilmesindeki zorluklara da ayrı bir parantez açtı.

Ortaylı sözlerini şöyle sürdürdü;

"70’i veya 50’yi aşkın sessiz harfe karşın bir iki sesli harfle konuşulan Çerkes dillerinin öğrenilmesi için çocukluktan işe başlamak lazım.

Murat Bardakçı bir makalesinde son derece sivri dilli ama zeki bir tez geliştirdi (Murat’ın annesi Abhaz’dır ve Abhaz dilini konuşurlardı, kendisinin de kulak aşinalığı ve bir söz dağarcığı vardır). Makalede “Bu dili öğrenmek için okuldan bahsetmeyin, daha evvelden büyükanneniz ve annenizden öğreneceksiniz” demektedir ki doğrudur."

Muhacirliğin şartlar ve dağınıklık nedeniyle "maalesef" bir asimilasyonu beraberinde getirdiğinin de altını çizen ortaylı, "Ama şunu söyleyelim; Türkiye’deki Çerkesler ne Amerika’daki gibi asimile oluyorlar ne de Rusya’daki gibi. Hatta Abhaz nüfusu arasında bu dili Rusya’daki ırkdaşlarına göre daha iyi konuşanlar vardır. Türkiye’de bu dili iyi bilen tarihçilerimiz de var. Birçok âdet için de bu geçerlidir. Folklorü ve dili büyüklerinden öğrenebilirlerse sayısız fayda vardır. Nihayet Osmanlı İmparatorluğu, imparatorluğun çoğu milletlerinin başına geldiği gibi bizim de sığındığımız ana vatandır." dedi.

İlber Ortaylı şunları kaydetti;

"Gittikçe fakirleşen bir imparatorluğun yerleşen muhacirleri tatmin etmesi zordur ama canımızı ve kişiliğimizi koruduğumuz da açıktır. Bugün Türkiye’deki Çerkes nüfusu Kafkasya’dakinden fazla. Kafkas kasabı Rus General Yermelev 1860’larda Çerkesleri vahşice göçe zorladı. Gemi dahi yetmiyordu. Tıpkı 1774’ten sonra Kırım’dan göçenler gibi, deniz çok amansız davrandı ve ölenler oldu. Bu kavim ise dayandı. Çerkes göçündeki deniz faciaları Sultan Abdülaziz Han’ı donanmayı güçlendirmeye sevk etmiştir. Türkiye birçok Balkan ülkesinin aksine gelen mülteciyi kabul eder. Siyasete girerler, istedikleri tarafı tutarlar, menşeine bakarak bunları tenkit etmek ayıptır. Olsa olsa ideolojisinden dolayı hoşlanmayan muarız olur. Birçok Kafkasyalının bu “asimilasyon” ve ayrımcılık lafını samimi şekilde protesto ettiği açıktır. Hal böyleyken Almanya’da belirli merkezlere bağlı basın mensupları ve yazarlar bu sefer de bir Çerkes meselesini ele aldılar. Söz ve üslup dengesi kaba ve bozuk bazı adamları da bu iş için kullanabilirler.

Şu kadarını herkese söylemek isterim; Alman demokrasisi İkinci Harb’den sonra galiplerin empoze ettikleri bir rejimdir, kendine göre hamlıkları vardır. Anglosakson tipindeki bir demokrasi anlayışı ve hürriyet üslup ve sisteminin buralarda olacağı çok tartışılır. Her zaman için entegrist (bütüncül) düşünmeye ve düşündürmeye meyyal bir toplumdur. Türkiye’deki kritiklerde doğru söylemeleri gereken yerlerde sustukları bazı konuları ise kurcaladıkları açık. Bunda galiba içlerinde üç milyonu geçen Türkiye vatandaşını kendine göre yönlendirme endişesi de var.

Herkesi dinleyelim ama körü körüne inanmanın ve takip etmenin hiçbir manası yoktur. Belirli organların dediklerini tekrarlayan arkadaşları da ihtiyatla değerlendirmekte fayda vardır. Türkiye renkli bir ülkedir. Bu renkliliğin içindeki unsurlarla bir araya gelinerek tahripkâr bir söylem ve siyaset gütmeden sorunlarını çözmek, sağ ve sol düşünceye mensup herkesin dikkat edeceği bir husus olmalıdır."