BIST 9.958
DOLAR 35,20
EURO 36,72
ALTIN 2.976,87

Alkol ve Teravih

Biz daha böyle sesimizi çıkarmadığımız sürece ensemize şaplak atan çok olur.

Adına “Tam Kapanma” denilen ama bir türlü beceremediğimiz süreç, beraberinde birçok tartışmayı da getirdi. Caddelerde yaşanan trafik yoğunluğu, tatil beldelerine kaçan ve rahatlıkla tatillerini yapan insanlar, tam kapanmada statları dolduran futbol fanatikleri, çalışma izin belgeleri, ticari faaliyetlerde yaşanan aksamalar, sosyal yardımlar, vs. vs…

Bütün bu yasaklarla ilgili tartışmalar “alkol yasağı” kadar ses getirmedi.

Alkol yasağının açıklandığı ilk günden itibaren bugüne gelinceye kadar bu konuda o kadar çok şey söyleyen oldu ki… İlgili ilgisiz milyonlarca insan tartışmaya katıldı, katılıyor ve öyle görülüyor ki katılmaya da devam edecek.

Köşe yazılarında dahi konu edenler o kadar ileri gittiler ki alkolü nerdeyse kutsala dönüştürecekler!

“Kadim milletin asırladır süregelen yaşam tecrübesinden damıtılmıştır” söylemi ile şişede durduğu gibi durmayan ve bütün ahlaksızlıkların ve kötülüklerin anası olan alkole mersiyeler dizmeyi maharet sayacak kadar düştüler.

Alkolün bireysel ve toplumsal zararlarını burada listeleyecek değilim tabii ki. Ama günümüz şartları refleksi ile meseleye kısaca yaklaşacak olursak, kadına şiddetin, arsızlığın, bereketsizliğin, aile arasında iletişim ve sevgi kopukluğunun, çocuk ihmalkarlığının, vb. bir sürü vakıanın oluşmasındaki nerdeyse ana nedenin alkol olduğunu zikretmemiz ile iktifa etmiş olalım.

Gerisini siz ekleyin…

Alkol yasağının gereksiz olduğunu savunanlar işi o kadar ileri götürdüler ki yasağı getirenleri Allah’a havale (!) bile ettiler.

Adamlar seküler yaşam tarzlarına sahip çıkmada o kadar mahirler ki bu gidişle alkol yasağını bile kaldırırlar gibime geliyor. Nitekim bir ara alkol yasağının kaldırıldığına dair haberler yayıldı ama hemen ardından yasağın devam ettiği belirtildi ilgili makamlarca.

Buradaki derdim alkol yasağının kalkması veya kalkmaması değil. Burada dikkat çekmek istediğim nokta seküler yaşam tarzına sahip insanların hayat şekillerine yapılan bir müdahaleye verdikleri tepki.

Öylesine canhıraşane mücadele ediyorlar ki insanın tebrik edesi geliyor…

Tam da bu noktada hayıflanmaktan da geri kalamıyorum ama.

Seküler kesimin vermiş olduğu mücadeleyi biz muhafazakâr ya da İslamcı kesim niçin vermiyoruz/veremiyoruz!

Malumunuz teravih namazlarını camilerde cemaatle kılmak da yasak!

Teravih namazı Ramazan ayının ruhunu yansıtan bir ibadet. Teravihsiz Ramazan günlerimiz adeta bir yetim hüznü içerisinde geçiyor.

Peki biz muhafazakâr ve İslamcı kesim teravih namazlarının camilerde cemaatle kılınmasının yasaklanması karşısında ne yaptık?

Hiç…

Evet, kocaman bir hiç…

Ne fert olarak ne de kurumsal olarak bu yasağın karşısında olan bir ses çıkmadı maalesef muhafazakâr ve İslamcı camiadan.

Özellikle Diyanet İşleri Başkanlığının bu konudaki sessizliği ise çok acı.

Amacı dini ve dinin ruhunu korumak olan bir kurum bu yasak karşısında hiç mi sesini çıkarmaz/çıkaramaz yahu…

Büyük bir teslimiyet içerisinde hemen kabul ettik bu yasağı…

Seküler kesimin alkole sahip çıkması kadar sahip çıkmadık teravihimize…

Aslında bu sadece bizim ülkemizdeki Müslümanların bir sorunu değil.

Ümmetin bir sorunu…

Güç karşısında hemen boyun eğip teslim oluyoruz.

Haklı da olsak sesimizi çıkarmıyoruz/çıkaramıyoruz!

Onun sonrası da elbette ki zillet…

İsrail’e Filistinlilere yaptığı zulmün cesaretini veren de biziz…

Çin’in Doğu Türkistan’da yaptığı mezalimine izin veren de biziz…

Amerika’nın kendisinden binlerce kilometre uzaktaki topraklarda kan dökmesine müsaade eden de biziz…

Daha doğrusu Müslümanların güç karşısındaki suskunluğu, ezikliği, başını eğmesi…

Biz daha böyle sesimizi çıkarmadığımız sürece ensemize şaplak atan çok olur.

Gelen de vurur, giden de vurur…

Yazık ediyoruz kendimize…