BIST 9.972
DOLAR 35,34
EURO 36,62
ALTIN 3.009,21

Alkol ve ÇED

Alkollü içkilerin reklamını, kullanımını ve satışını kısıtlayan yasa dün gece Meclis’te kabul edildi.Geçen gün de, 1993’ten önce projelendirilen ve ihale aşamasına gelen devlet yatırımlarında (Üçüncü köprü, nükleer santraller, barajlar dahil olmak üzere)

Alkollü içkilerin reklamını, kullanımını ve satışını kısıtlayan yasa dün gece Meclis’te kabul edildi.

Geçen gün de, 1993’ten önce projelendirilen ve ihale aşamasına gelen devlet yatırımlarında (Üçüncü köprü, nükleer santraller, barajlar dahil olmak üzere) ÇED, yani Çevresel Etki Değerlendirmesi raporu şartı kaldırıldı.

Bu haftanın gündemleri arasından seçtiklerim bunlar.

İki olayda da Türkiye gerçekliğinin karakteristiğine ilişkin yansımaları görmek mümkün.

Nedir bu karakteristik: “Tutarsızlık”.

 

* * *

 

Alkol yasasından başlayalım.

Sigaradan sonra, alkolün de kısıtlandırılması “sağlık” gerekçesiyle savunuluyor.

Destekleyici mahiyette verilen örnekler, Kuzey Avrupa ülkeleri gibi alkolün aşırı kullanımından kaynaklı sosyal sorunların yaşandığı yerlerden.

Keşke son alkol kısıtlamasında olduğu gibi, demokrasi, sosyal devlet, insan hakları gibi alanlarda da Kuzey Avrupa ülkelerini bu şekilde örnek alsak ve uygulasak, işin bu kısmı zaten ayrı fasıl…

Söylemek gerekir ki, Türkiye’de alkol kullanımı ve bu kullanımdan kaynaklı sorunlar, istatistiksel anlamda bu ülkelerdeki kadar yoğun değil.

O yüzden böyle bir yasa çıkarmanın ardında salt sağlık nedenlerinin olmadığı, hükümet üyelerinin ve Başbakanın İslami dünya görüşünden kaynaklı bir girişim olduğu iddia edilebilir.

Fakat belki ileride bu ülkelerdeki alkolizm yüzdelerine ulaşmamak için “pre-emptive strike” -önleyici savaş doktrini- tarzı bir önlem olarak bu yasanın çıkarıldığı söylenebilir.

Ya da istatistiklerin genelleştirmeci illüzyonuna aldırmadan, bir tek kişi bile aşırı kullanımdan ötürü zarar görüyorsa –içen kişi değil, içen kişinin yol açtığı olaylar yüzünden- tedbir almak yerindedir de denilebilir.

İçtiği alkol yüzünden sarhoş olan bir adamın tecavüzüne uğrayan bir kadına, ya da sarhoş bir sürücünün arabasının altında can veren bir çocuğun ailesine istediğiniz kadar Türkiye’de alkol kullanımından kaynaklı işlenen suçların düşüklüğüne dair istatistikleri gösterin, hiçbir şey fark etmeyecektir hayatları darbe alan bu insanlar nezdinde.

 

* * *

 

Yine de, sağlığa bu kadar önem veriliyorsa, tutarsızlık olmaması adına atılması gereken başka adımlar da yok mu?

Örneğin kolalı içecekler ve abur cuburlar. Bu ürünlerin reklamında ve kullanımında da benzer yasal tedbirler alınmalı değil mi?

Süpermarketlerin rafları, obezite istatistiklerini artıracak özellikte nice “kitle imha silahları” ile dolu.

Çocukların erişimine de açık olan ve satın alınmasında yaş sınırı bulunmayan bu ürünler, ülkemizin geleceği adına büyük bir risk taşımıyor mu?

Ya da GDO’lu ürünler. Alkolün sağlığa verdiği zarar bir gerçek ise, GDO’lu yani genetiği değiştirilmiş tarım ürünlerinin zararları da gerçek değil mi? Sadece bir nesli değil, birkaç nesli birden etkileyecek derecede bir “Gıda Çernobil’i” üstelik…

Hükümetimiz sağlığımıza çok önem veriyor, peki neden güneş ve rüzgâr gibi temiz enerjilere değil de nükleer santrallere yöneliyor?

Nükleer santraller sağlığa zararlı değil mi?

Üstelik geçtiğimiz gün bir gece yarısı operasyonuyla ÇED (çevresel etki değerlendirmesi) muafiyeti de getirildi böylesi devlet yatırımlarına.

Yani, çevreye, dolayısıyla sağlığımıza birinci derecede zararlı kalkınma projelerinin önünde bir engel kalmamış oldu.

O yüzden, alkol kısıtlamasının gerekçesini “sağlık” olarak sunmayı bir tutarsızlık olarak görüyorum.

Fakat ne var ki, tutarsızlık bu ülkenin müzmin bir karakteristiği…

Efkarlandım bunları düşününce, saat kaç acaba?