Radikal yazarı Türker Alkan, geçen Pazar kaleme aldığı bilimsel yazıdan dolayı tepki topladı. Bir okuru, Alkan'ın Vakit'e gitmesini istedi. Alkan, buna cevap verdi.
Abone ol Türker Alkan, başlıklı yazısında, geçen Pazar yazdığı yazıdan ötürü gösterilen tepkiye yanıt verdi.Yazı : Türker Alkan
Kaynak :
Pazar günkü yazımda gördüğü üç düşte kendi ölümüne tanık olduktan sonra ölen genç bir kızın öyküsüne değinmiş ve 'Bu gibi konular da bilimsel çalışmaların ilgi alanına girmelidir' demiştim. Bir okurum pek kızmış, gönderdiği notta 'En hakiki mürşit ilimdir' diye kükredikten sonra bana yol gösteriyor: 'Senin yerin Vakit gazetesidir' diyor!
Okurumun neden kızdığını anlamadım. Ben o yazımda bilime olan güvensizliğimi belirtmedim ki. Tam tersine, bilimin (belki de yöntem sorunları nedeniyle başaramayacağı) yeni alanlara girerek bizi aydınlatabileceğini düşünüyordum. 'Bilim bu konuları ele almasın' demekle bilime güvensizlik gösteren kişi herhalde kendisi olmuştur.
Atatürk'ün neden 'En hakiki mürşit ilimdir' dediğini anlıyorum. Binlerce yıldır bilimsel düşünceye ve özgür tartışmaya yabancı kalmış bir toplumun çağdaş dünyaya açılmasını sağlamaya çalışıyordu. Bu bakımdan haklıydı.
Ama günümüz dünyasına şöyle bir bakalım, bilim gerçekten 'en hakiki mürşittir' diyebilir miyiz? Bu, biraz da bilimi nasıl tanımladığınıza bağlı olarak değişecektir. Bilimi, ölçmeye, yinelenmeye, denetlenmeye ve buluşlarının tersininin kanıtlanmasına elveren yöntemlerle derlenen sistematik bilgilerin toplamı olarak anlıyorsanız, yaşamımızda çok önemli bir yer tutsa da, belirli sınırları olduğunu kabul etmeniz gerekecektir.
Bu dar anlamıyla bilimsel bilgi, çok önemli olmakla birlikte, yaşamımızdaki tek bilgi kaynağı değildir. Bilimsel bilgi sayesinde atom bombası yapabilirsiniz, otomobil fabrikaları kurabilirsiniz, tıpta yenilikler gerçekleştirebilirsiniz. Ama bilim, bize bütün bu yeniliklerin ve olanakların 'nasıl' ve 'ne amaçla' kullanılacağı konusunda hiçbir ipucu vermez. Bilim, bir güç kaynağı olarak ahlaki seçenekler konusunda 'nötr'dür. Onu yaşama uygulayan değer yargılarımızdır, felsefi inanışlarımızdır, ahlaki anlayışımızdır.
Bu açıdan bakarsanız, bilimin 'yol gösterici' veya 'mürşit' olmadığını görürsünüz. Bize, sezgilerimiz, inançlarımız, geleneklerimiz, çıkar hesaplarımız, ideolojk anlayışlarımız, duygularımız, toplumsal çevremiz ve hırslarımız yol gösterir. Bilimsel bilgi ise, seçtiğimiz bu yolda hangi araçlarla nereye kadar gidebileceğimizi belirler.
Bu bakımdan insanlığın şu ana kadar iyi bir sınav verdiğini söylemek mümkün değil. İnsanlar, ellerindeki bilimsel olanaklarla, üretim potansiyelleriyle, yeryüzünden açlığı, sefaleti, kıtlığı kaldırabilecek düzeye ulaşmış bulunuyor. Dünyada bu yıl yapılan askeri harcamalar bir trilyon doları buldu. Oysa 300 milyar dolarla dünyadaki konut, temiz su ve temel sağlık sorunlarını çözmek mümkündü. Gelişmiş ülkeler, en fakir durumdaki ülkelerin 40 miyar dolar borcunu zar zor affetti geçenlerde. Dünyanın en zengin üç adamı, bütün azgelişmiş ülkelerin toplam ulusal gelirinden daha fazlasını kazanıyor.
Bu bilimsel veya teknolojik bir sorun değil, ahlaki bir sorundur. Neyi, niçin seçeceğimiz sorunudur.
Tercihler ve ilkelerle ilgilidir. İşte bu noktada bilimin bize yol göstermesi mümkün değil. Bilim, insanlığın enerji ve güç kaynağıdır. Şu anda insanlığın asıl gereksinmesi olan şey, sevgidir, vicdandır ve akıldır. Bunlar olmadan güç sahibi olan insanlık, olsa olsa kendi çöküşünü hazırlamaktadır. Bilimin çağımızda kazandığı etkinlik, vereceğimiz kararların ahlaki ve felsefi önemini azaltmamış, tam tersine çok artırmıştır.
Bunları düşündüğüm için beni Vakit gazetesine postalayacaksanız, siz bilirsiniz tabii, ne diyeyim?