BIST 10.025
DOLAR 35,16
EURO 36,68
ALTIN 2.956,54
HABER /  EKONOMİ

Ali Babacan ilk hedefi açıkladı

Hükümetin ekonomi patronu Ali Babacan, gündeme ilişkin önemli açıklamalarda bulundu.

Abone ol

NTV'de soruları yanıtlayan Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, ''Benim açımdan siyaset askerlik gibi süresi sınırlı. Devlete hizmet için daveti reddetmek de mümkün değil'' dedi.

Babacan, hükümet programı konusunda ise "Cari açığı inkar edemeyiz, ilk hedefimiz cari açığı düşürmek olmalı'' ifadesini kullandı.

Ali Babacan, NTV-CNBC-e ortak canlı yayınında 62. Hükümet Programı'nda yer alan ekonomi konularına ilişkin soruları yanıtladı.

'SİYASET ASKERLİK GİBİ SÜRESİ SINIRLI'
Babacan, "Türkiye 12 yıldır büyük performans gösterdi. Yeni Türkiye'nin yeni döneminde Türkiye 2. bir sıçramayla 2023 hedeflerine hareket ediyor. Siyaset süresi, sınırlı bir askerlik süresi aslında. Benim kalmam konusunda irade oluştu. Bunu reddetmek mümkün değil. Bu hükümet kurulurken Sayın Başbakan ve Cumhurbaşkanı uygun gördüler ki göreve devam ediyorum" dedi.

YARGI HIZLI VE GÜVENİLİR ÇALIŞMALI
Ekonomi açısından hukuki güvenliğin son derece önemli olduğunun altını çizen Babacan, anayasanın, yasaların ve ikincil düzenlemelerin kolay anlaşılır olması gerektiğini söyledi.

Tüm bunların yanında yargının hızlı ve güvenilir çalışması gerektiğine de dikkati çeken Babacan, şunları söyledi: 

"Güvenilir dediğimizde, bağımsız ama aynı zamanda tarafsız çalışması gerekiyor. Türkiye'nin son yıllarda yaşadığı önemli problemlerin temeline inin, aslında orada hep yargıyla ilgili sorunların olduğunu göreceksiniz. Yargının bağımsızlığı esastır ama yargının bağımsızlık alanını kendi siyasi, ideolojik ya da mensubiyet duyduğu bir gurubun çıkarları için kullanıyorsa bazıları, o zaman o yargıda tarafsızlıktan söz edilemez. Yani bağımsızlığı kullanıp, kendi ideolojik, siyasi ya da ait olduğu zümreyle alakalı bir takım planlı programlı işler içine giriyorlarsa, bu da kesinlikle kabul edilemez. Bununla sonuna kadar mücadele etmek ve Türkiye'de, yargının kredibilitesini ve güvenilirliğini artırmak lazım. Yargıya güven olmazsa, genel anlamda ülkemizde hukuki güvenlik olmazsa o zaman Türkiye'nin ekonomide ilerlemesi de çok zor."

Hanehalkı ve özel sektör borçlarının makul miktarda tutulması konusunda, başlangıçta servet ve gelirle orantılı bir borç ve taksit miktarı politikasını hayata geçirdiklerini ve daha sonra bunu ekonominin çeşitli alanlarına yaygınlaştırmaya başladıklarını ifade eden Babacan, aylık gelirle kredi kartı limiti arasında bağ kurarak aşırı borçlanmaya karşı tedbir aldıklarını anlattı. 

GELİRLE AYLIK TAKSİT ARASINDAKİ BAĞ
Gelirle aylık taksit arasında da bir bağ kurmayla ilgili çalışma başlattıklarını  belirten Babacan, yaklaşık 1 yıl veri toplanacağını, bu konuda bir fikirleri olduğunu ancak verilmiş karar bulunmadığını ifade etti.

Borçlanmanın ölçülü ve makul olmasını istediklerini dile getiren Babacan, bunun ilerde sosyal yapının güçlü şekilde devamı, banka bilançolarının da sağlıklı olması açısından önemli olduğunu vurguladı. Babacan, "Amerika'daki 2007-2008 krizinin başladığı nokta odur. Hanehalkı konut kredisi borcunu ödeyememeye başlayınca konut sektöründe kriz başladı ve bütün dünyayı sardı. Çok iddialı konuşuyorum: Bugün yaptığımız düzenlemeleri 2005-2006'da ABD yapsaydı, bugün gündemimizde küresel kriz diye bir şey olmazdı, dünyanın genel refahı çok daha iyi bir noktada olurdu" dedi.

Bankalara BDDK üzerinden vatandaşların gelir durumuyla ilgili data toplamaları için talimat verdiklerini ifade eden Babacan, söz konusu dataların toplanmasının ardından Kalkınma Bakanlığı, Merkez Bankası ve BDDK tarafından etki analizlerinin yapılacağını söyledi. Her düzenlemenin önce simülasyonun, etki analizinin yapıldığını anlatan Babacan, "O düzenleme cari açığı, büyümeyi ne kadar etkiler. Nihai kararlarımızı cari açığı en hızlı düşürecek ama büyümeye mümkün olduğunca zarar vermeyecek tedbirleri alarak alıyoruz. Bu kolay değil. Kurumlar arası yoğun bir koordinasyonu gerektiriyor. Ama iyi bir teknik altyapı olduktan sonra gerçek, doğru veriler üzerine iyi kararlar aldıktan sonra sonuçları gayet iyi oluyor" diye konuştu.

ÖNGÖRÜLEBİLİRLİK SINIRI OLDUĞU ZAMAN VADELER KISA OLUŞUYOR
Tüketici kredilerinde TL ile borçlanmanın sağlandığını ve bunun devam edeceğini, herhangi bir tavizin olmayacağını ifade eden Babacan, TL ile borçlanma konusunda şirketler açısından durumun biraz daha farklı olduğunu, ihracattan dolayı döviz alacağı olan şirketlerin bir miktar döviz borçlanmasında zarar görmediklerini söyledi. Kasım 2002'de göreve başladığında Hazinenin en fazla 9 ay vadeyle borçlandığını anımsatan Babacan, "Devlet, en fazla 9 ay vadeyle piyasadan borç para bulabiliyordu. Bugün vatandaşımız 5-10 yıllık konut kredisi bulabiliyor piyasadan. Ama dünyada 20 yıl var, 30 yıl var" dedi. 

Babacan, 10 yıldan öte öngörebilirlik ve enflasyon beklentileriyle ilgili arzu edilen noktada olunmaması nedeniyle Hazinenin TL ile borçlanmasının en fazla 10 yıl olduğunu ifade ederek, şunları kaydetti:

"Programımıza bunu yazmamızın sebebi,  9 aydan aldık 10 yıla çıkardık. Ama bu 10 yılı, nasıl 30 yıl yapacağız. Yani Türkiye Cumhuriyeti Hazinesi TL bazında 30 yıllık tahvili ne zaman ve nasıl çıkarabilir, vatandaşlarımız 30 yıl vadeli konut kredisine ne zaman ulaşabilir? Bunu yaparken de daha düşük enflasyon, daha düşük faiz ortamıyla nasıl yakalanır. Bunlar hep bizim 2023 için önemli hedeflerimiz. Bunun temel etabı enflasyonla mücadeledir. Enflasyonla mücadelede, arzu ettiğimiz noktalara gelemezsek vade uzaması da çok zor. Çünkü öngörülebilirlik sınırı olduğu zaman vadelerde ona göre kısa oluşuyor piyasada."

KURAKLIK VE ENFLASYON
Yarın enflasyon rakamlarının açıklanacağını anımsatan Babacan, bu yıl son 14 yılın en kurak yazının yaşandığını belirtti. Kuraklık ve don problemi nedeniyle Türkiye'de pek çok ürünün üretiminin düştüğüne ve fiyatların arttığına dikkati çeken Babacan, şöyle devam etti:

"Enflasyonun beklenenden yüksek çıkması Merkez Bankasının para politikalarıyla alakalı değil. Çünkü para politikaları talep tarafından konuyu etkiliyor. Yani faizler yükseldiği zaman insanlar harcamayı değil, tasarrufu tercih ediyor. Dolayısıyla harcama, talep azaldığı zaman da fiyatlar artmıyor. Merkez Bankasının para politikaları ağırlıklı olarak o kanaldan çalışıyor. Kuraklığın olması ve ürünün az olmasıyla Merkez Bankasının para politikalarının bir bağlantısı yok. Böyle bir tabloyla bu sene karşı karşıya kaldık. Enflasyonun yüksek çıkmasının temelinde gıda ürünlerini görüyoruz. Gıda ürünlerinde niye fiyat yüksek? Çünkü ürün az olunca fiyat artıyor.

Kurun artmasıyla enflasyonun geçişkenliği oluyor. O geçişkenlikten bir miktar yüksek enflasyon yaşadık ama onun süresi de bitiyor. Onun 12 aylık kabaca bir süresi var. Kur şokundan sonra 12 ay içinde etkisi yavaş yavaş sıfırlanıyor. Enflasyon ilk başta öngördüğümüz hedefin bir miktar üzerinde olacak ama yüzde kaçla kapatacağımıza dair resmi tahminimizi Merkez Bankası yayınlıyor. Yani devlet yapımızda enflasyonun resmi tahmini sadece Merkez Bankası yapıyor ve yayınlıyor."

İki haneli enflasyonun çok zayıf bir ihtimal olduğunu dile getiren Babacan, "Oralara varması yüzde 1 bile şans vermeyiz. En son Merkez Bankası yüzde 7 kusur tahmin açıkladı ama onu açıkladığı zaman gıda beklentileri yüzde 9'du. Fakat gıda şu anda yüzde 9'un üzerinde seyrediyor. Dolayısıyla Merkez Bankasının en son açıkladığı yüzde 7 kusur değil de daha üzerinde bir yere doğru gidecek gibi. Yıl sonu enflasyonunu kastediyorum" dedi.

Enflasyon hedefinin hükümet ve Merkez Bankası tarafından ortak konulduğunu ifade eden Babacan, Merkez Bankasının temel önceliğinin fiyat istikrarı yani enflasyonla mücadele olduğunu kaydetti.

Fiyat istikrarıyla çelişmemek şartıyla hükümetin büyüme ve istihdam politikalarını Merkez Bankasının desteklediğini belirten Babacan, gecelik faiz oranlarının ne olması gerektiği konusunda gelen farklı fikirlerin Merkez Bankası tarafından dinlendiğini ve teknik analizlerin incelendiğini söyledi. Babacan, "Merkez Bankasının güçlü bir ekibi var. Dünyanın en iyi üniversitelerinden mezun, doktoralı, kaliteli elemanlar bulunuyor. Bu teknik ekip, bunları değerlendiriyor. Daha sonra 7 kişilik Para Politikası Kurulu toplanıyor, bütün bunların ışığında nihai kararını veriyor. Sistem böyle" diye konuştu.

İMAR MEVZUATI ELDEN GEÇİRİLMELİ
Babacan, sanayinin toplam milli gelirden aldığı payın düştüğünü ifade ederek, bunun iyi bir trend olmadığını söyledi. Türkiye'nin öncelikle sanayileşmesi ve üreten bir toplum olması gerektiğine işaret eden Babacan, bu konuda istenilen noktada olunmadığını kaydetti.

Sanayi yatırımlarının göreli olarak daha cazip hale gelmesi gerektiğini belirten Babacan, bir başka alanda daha kolay para kazanma ihtimali olduğunda sermayenin oraya kaydığını anlattı. Babacan, sanayi yatırımlarından para kazanmaya başlamanın 5-6 seneden önce mümkün olmadığını buna karşılık AVM ya da bir lüks konut projesinin hemen tamamlanıp satılabildiğini ifade etti.

Bir yandan yatırım ortamını iyileştirirken öte yandan imar mevzuatı ile ilgili konulara da el atılması gerektiğine işaret eden Babacan, imar mevzuatındaki problemler nedeniyle Türkiye'de dikey yapılaşmanın arttığını belirtti. 2-3 katlı yapılara izin verilen bir bölgede, bir anda çok katlı binalara izin verilebildiğini anlatan Babacan, şöyle konuştu:

"Bu durum hem  şehirleri çirkinleştiriyor hem kolay ve hızlı para kazanma kapısı açıyor hem de rantın da adil dağıtımı konusunda bizde kuşkular uyandırıyor. Bütün bunlara el atmak gerekiyor. Bu, seçimden önce yetişir mi yetişmez mi bilmem. Ne zaman fiili olarak uygulanabilir bunun da bir planlaması yapılması lazım, bu el atılması gereken bir konu. Eğer biz dikey değil de yatay mimari istiyorsak, bunu gerçekten hukuk devletine yakışır bir şekilde fırsat eşitliği perspektifinde ki bizim ekonomimizdeki en önemli konulardır bunlar, bu şekilde bir düzenlenmesi gerekiyor. Güçlü bir otorite gerekiyor Çevre ve Şehircilik Bakanlığımızın rol tanımının yeniden yapılması gerekiyor. Bakanlığın kendisine, düzenleme ve ülke genelinde harmonizasyonu sağlamak gibi bir misyon biçmesi gerekiyor. Biz sadece sanayimizin önünü açmak değil, diğer taraftaki aksaklıkları da gidermek zorundayız ki sermaye 'oraya mı, buraya mı gideyim' kararını daha sağlıklı verebilsin. Aksi halde üretmeden çok lüks binalar yapan, taşa toprağa para harcayan bir ekonomi oluyoruz."