Al Kadri'yi Vur Fetö'ye!..
Yine yurt dışında yaşayan bir hoca, yine bir cemaat, yine devlet içinde bir paralel devlet yapılanması ve ele geçirilen mahkemeler, yine yolsuzluk suçlaması..
Türkiye Cumhuriyeti FETÖ belasından kurtulmak için büyük bir mücadele vermeye devam ediyor..
Her yerde soruşturma, gözaltı, tutuklama var..
Arkası kesilmiyor..
Türkiye tarihinin değil dünya tarihinin en büyük operasyonu, soruşturması..
Başarılı olunmuş olsaydı Türkiye’nin resmen işgal edileceği aşikardı.
Devletin kılcal damarlarına öyle bir girilmiş ki ’Aman Allah’ım’.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dediği gibi..
‘Yakınınızda olsa ihbar edin.. Ya temizlenecek yada temizlenecek.’
Nasıl bir örgüt bu..
Arkasındaki güçler ne?
Bakın İngiltere’de yaşayan Duran adlı bir
dostum önemli bir ayrıntıyı paylaşınca sizlere aktarmak
istedim. Ne tesadüf diyeceksiniz..
Bir başka Müslüman ülke..
Paralel bir yapı..
Siyonist zihniyet..
Kurulan tuzaklar..
Ve senaryo..
***
19 Şubat 1951’de Pakistan’ın Jhang şehrinde tıp doktoru,
din alimi ve şair bir babanın oğlu olarak dünyaya
geldi.
Okul hayatına 1955’te bir Hristiyan okulunda başlayan Kadri, aynı
zamanda 1962 yılında din eğitimi almaya başladı. Babasından da
yoğun bir İslami eğitim alan Kadri, daha çocuk yaşta hem İslamiyet
hem Hristiyan’lıkla tanıştı.
1974 yılında Lahor Pencap Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden
birincilikle mezun oldu.
Tahir-ul Kadri, aynı dönemde Başbakan Navaz Şerif’in babası
Mian Muhammed Şerif ile tanıştı.
Mian Muhammed Şerif tarafından kendi demir çelik fabrikaları ve
hastanelerine ait bir camide imam hatip olarak görevlendirildi.
Navaz Şerif’in eyalet bakanı olduktan sonra, Kadri’yi devlet
televizyonunda program sunucusu yapması, onun ülke çapında
şöhretinin artmasını sağladı. 1980’lerde Kadri’nin konuşmaları
birçok din alimini kızdırdı.
Çünkü Kadri, “Hazreti Muhammed ile ilgili rüyalar
gördüğünü” öne sürüyordu ve bu nedenle büyük tartışmalara
neden oldu.
Kadri bir süre avukatlık yaptıktan sonra, 1978 ile 1983 arasında
mezun olduğu ve daha sonra hukuk doktorasını tamamladığı fakültede
hukuk eğitmeni olarak görev yaptı.
1981 yılında Pakistan’da “Dinler arası diyalog”
çalışmalarına başladı.
Aynı zamanda “Kur’an Yolu Hareketi” diye bir
cemaat ihdas etti.
1981 yılında Hristiyanlarla Müslüman alimleri bir araya getirerek
Müslüman-Hristiyan Diyalog Forumu’nu kurdu ve başkanlığa getirildi.
Bu forumun başkanlığını yürüten Kadri, Ekim 1981’de değişik
dini azınlıklarla dinlerarası diyaloğu başlatan ilk örgüt olan
merkezi Lahor’daki Uluslararası Minhaj-ul Kuran Örgütü’nü, ardından
Lahor’da Minhaj Üniversitesi’ni ve Minhaj Refah Vakfı’nı
kurdu.
Dünyanın birçok şehrinde şubesi bulunan Uluslararası Minhaj-ul
Kuran Örgütü’ne 2011’de Birleşmiş Milletler Ekonomik ve Sosyal
Konseyi tarafından “Özel İstişare Statüsü”
verildi. Kadri, 25 Mart 1989’da halen liderliğini yaptığı Pakistan
Halk Hareketi adlı siyasi partiyi kurdu.
2005 yılında Pakistan’dan ayrılarak Kanada’ya yerleşti ve
çifte vatandaşlık aldı.
Cemaatin tüm çalışmalarını Kanada’daki malikanesinden yürütmeye
başladı.
Bir taraftan da kurduğu Kur’an Yolu Hareketi adlı cemaat
çatısı altında öğrenci yurtları öğrenci evleri başta olmak üzere
kendine bağlı öğrenciler yetiştirmeye başladı.
Zamanla Avrupa, Amerika ve Ortadoğu’da yaşayan Pakistan’daki
eski öğrencileri sayesinde bir ağ kurmayı başardı ve yüksek
miktarlarda para topladı. Büyük servet edinen Kadri, Kanada resmi
makamlarının dikkatini çekmeye başladı.
Burs temin ederek yetiştirdiği öğrencileriyle başta
askeriye ve Pakistan Yargı Teşkilatı içinde örgütlendi. Öyle ki
2012 yılı itibariyle Pakistan Anayasa Mahkemesi üyelerinin tamamı
Kadri’nin öğrencilerinden oluşuyordu.
Yurt ve evlere parasal kaynağı Şerif ailesinden aldığı paralar ve
halktan topladığı himmetlerle sağlıyordu. 2012 yılında Pakistan
Anayasa Mahkemesi’ni tamamen ele geçirince 2012 yılı Aralık ayı
içinde ani bir kararla “Siyasetini değil devletini
koru” sloganıyla Pakistan’a geri döndü.
Minar-i Pakistan’da büyük bir halk kitlesine hitap etti ve mevcut
sistemin iflas ettiğini anlatarak hükümeti protesto etti.
Ayrıca 10 Ocak 2013’e kadar bu durum değişip iyileşmezse 14
Ocak 2013’te İslamabad’a bir milyon kişinin katılımı ile büyük bir
yürüyüş düzenleyeceğini ve İslamabad’ı Tahrir Meydanı’na
çevireceğini ilan etti.
14 Ocak 2013 tarihi aslında devlet içine yıllardan beri soktuğu ve
özenle yerleştirdiği elemanlarına verilmiş üstü örtülü bir saldırı
talimatıydı.
SONUÇ:
Pakistan Anayasa Mahkemesi 15 Ocak 2013’te hükümeti düşürdü ve
Pervez Müşerref’i yolsuzluk suçlaması ile tutukladı.
İsmi Muhammet Tahir’ül Kadri..
Bu adam kim midir?
Pakistan’daki paralel devlet yapılanmasının (Kanada’da
yaşayan ve Kanada vatandaşı olan) lideri.
Vikipedi’den bakarsanız, din adamı, bursiyer (Bursla öğrenci
okutan) olarak kayıtlı olduğunu görürsünüz.
Ne tesadüf değil mi?
***
Yine yurt dışında yaşayan bir hoca, yine bir cemaat, yine
devlet içinde bir paralel devlet yapılanması ve ele geçirilen
mahkemeler, yine aralık ayı, yine yolsuzluk suçlaması, ama orada
tutuklanan bir başbakan.
Çok ilginç değil mi?
Tesadüf değil?
FETÖ’ye baktığınız zaman ne görüyorsunuz..
Aynı proje..
Arkasında kimler var?
Aynı derin güçler..
Ama unuttukları gerçek, Türk milletinin başka bir millet
olmadığı gerçeğiydi..
Millet tankların, silahların, bombaların önüne çıkarak büyük
iradesi ile büyük bir belayı ortadan kaldırdı.
Yoksa vay ülkemizin halineydi..
O nedenle Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın dün yaptığı
konuşmadaki millete yönelik ifadeleri çok ama çok önemli ve
anlamlıydı.
Erdoğan tarihe bir kez daha not düştü..
Ne dedi..
“Bu millet başka bir millet. Bu millet tanımlanamaz. Hani
‘Çılgın Türkler’ diyorlar ya ama bu millet ‘İmanlı Çılgın Türkler.’
Böyle gittiler işin üzerine. Ne yaptığını, neyi yaptığını, ne için
yaptığını çok iyi biliyor. Hepsinin alınlarından tek tek öpüyorum.
Milletimle gurur duyuyorum.”
Çok güzel anlattı Reis..
O nedenle bütün dünya 15 Temmuz akşamı görmüştür ki..
Bu millet eğilmez..
Türkiye asla yenilmez..