Gökdeniz Karadeniz konusunda yakasını bir türlü kurtaramayan Trabzonspor Başkanı Atay Aktuğ, Fenerbahçe"yi ABD gibi çıkarcı olarak gösterdi.
Abone olTrabzonspor Başkanı Atay Aktuğ, son günlerde Fenerbahçe ile yaşadıkları gerginliğin nedenlerini FANATİK’e anlattı. Yazarımız Haşim Şahin’le biraraya gelen Aktuğ, Sarı - Lacivertli kulübün bu konuda etik davranmadığını yinelerken, teşvik primi, şike, transfer ve yeni sezondaki hedeflerine de ilişkin önemli açıklamalar yaptı: “Belediye Başkanlığını 5 yıl yaptım. Trabzonspor’un Başkanlığı’nda ise henüz beşinci ayım. Zira, kaşla göz arası bir süreçte aday olmuştum. Sayın Ağaoğlu, Öksüzoğlu derken, bana gelen çok küçük bir grup “Abi, bu işi ancak sen başarırsın” dediler. ‘Birleşirse Trabzonspor camiası memnuniyetle’ dedim. Çünkü, Trabzon ve Trabzonspor’a hizmet etmek benim önemli bir tutkumdu. Sonra bildiğiniz gibi çok seviyeli bir kongre sonucunda Başkan seçildim. “Yönetim şeffaf olacak” Başkan olarak en önemli ilkem, yönetim şeffaf olacak, uyumlu olacak, dürüst olacak. Tabii, kulübü ve camiayı maddi ve manevi rant aracı olarak görmeyecek. Bir de küçük düşünmeyecek, geniş ufuklu olacak, kişilerle uğraşmayacak ve kulübe yararı dokunmuş, hizmet edebilecek herkese eşit uzaklık ve sıcaklıkla duracak yönetici. Bu yüzden de Onursal Başkanımız Mehmet Ali Yılmaz’la yemekte buluşmamızın bazı kesimler tarafından eleştirilmesini anlayamıyorum mesela. “İlle de şampiyonluk” Ne yazık ki uzun yıllar büyüklüğümüze yakışan sportif başarıları yakalayamadık. Doğrusu Ziya Doğan’la birlikte bu konuda önemli bir hamle yaptık. Bu da Trabzonspor’un bütünleşmesine çok yardımcı oldu. O sportif başarı olmasaydı bütünleşme zor olurdu. Ama ben inanıyordum şampiyonluğa oynayacağımıza. Benim gibi 2-3 yönetici de inanıyordu. Şampiyonlar Ligi tabii ki büyük başarı. Türkiye Kupası da büyük bir başarı. Ama bunlar bizi kesmez. Biz Trabzonlu olarak ille de şampiyonluk diyoruz. “Şampiyonluğu hak ettiler” Bizim hedef ve düşlerimiz bu doğrultudayken son dönemde Fenerbahçe’yle yaşadığımız diyaloglar hiç de hoşumuza gitmiyor. Fenerbahçeliler her konuştuğunda, Trabzonspor’u suçluyorlar. Dolayısıyla Trabzonspor’un çıkarlarını korumak için cevap vermek zorunluluğumuz var. Kendimizi Fenerbahçe ile yarışışın içinde bulmanın da etkisi oldu şüphesiz. Bu da strese yol açtı iki kesimde. Buna rağmen şunu rahatlıkla söyleyebilirim. İki maçta da Trabzonspor’u yenen Fenerbahçe şampiyonluğu haketti. Bu sezon 15-16 puan kaybettik kendi sahamızda. Şunu söylemeye çalışıyorum, spor adamı her koşulda etiği gözetmek zorundadır. İki yüzlü veya popülist davranmamalıdır. Mesela ‘mafya mafya’ diye tuturup gidiyorlar. Peki, mafyanın olmadığı yer var mı Türkiye’de? Adam parasını alamıyor, yasalarımız yetersiz, yani devlet vatandaşının haklarını koruyamıyor, birilerini buluyor onun vasıtası ile alıyor. Bunu söylerken bu yolun doğru olduğunu söylemiyorum, sadece mafyayı yaratan zeminin altını çiziyorum. Mesela Sayın Bakan konuşuyor. İşte şike, teşvik, falan filan. Yani bunların önlenmesi için tedbirler alınması lazım. Sayın Bakan’ın toplantısında konuştuk detaylı bir şekilde. Kulüpler kendi ilişkilerini gözden geçirmeli önce, ondan sonra başkalarını suçlamalıyız. Mafyanın futbolun içine karışması, futbol maçların sonuçlarını değiştirebilecek noktaya kadar gelmesi eleştiriliyor, ama önlem alınmadığı için bu noktalara kadar geldiğimiz atlanıyor. Yani herşeyin çözümü var. Bakan ilgilenirse, Kulüpler Birliği toplantısında arkadaşlar söyledi, onların çözümleri var. “Ulusoy gitse ne olacak?” Kişilerin yapısı çok önemli değil. Kişilerin yaptığı şey çok önemli. Sayın Haluk Ulusoy gerçekten çok başarılı. Federasyon niye desteklenmesin. Şimdi ben başkalarına şu soruyu soruyorum; Ulusoy’u değiştirdik, Ahmet geldi, Mehmet gitti. Bu şike söylentileri, teşvik söylentileri bitecek mi, hakem hataları bitecek mi? Her takım bunlardan şikayet ediyor. Sanki bunları Ulusoy oturuyor, şu maç böyle olacak, şu maç şöyle olacakmış gibi düzenliyor. Şuna penaltı ver, şuna verme. Böyle bir şey olması mümkün değil. Daha gerçekçi bir şekilde söylersek, tek tek kurumların özlediğimiz düzeye gelmesinin yolu kişileri harcamak değildir. Bu sistem işidir. TBMM’nin, siyasetin, ekonominin yapısı çok mu çağdaş, yada sistemin bu aksak ve çağrışı yanlarını dönüştürmeden tek tek kurumları irinlerinden ayıklamak olası mı? “Hemşerim diye değil” Bunu söylerken, Haluk Ulusoy Federasyonu’nun benim başkanlık dönemimde bırakın, Trabzonspor’a artı olarak verdiği hiçbir şey yoktur. Fenerbahçe’nin şikayetleri, diğer takımların şikayetleri varsa, bizim de oldu. Ama biz kendilerine bunları direkt söyleyecek durumdayız. Ama, bazı kulüpler başkanı değiştirmeye uğraşıyorlar. Sistemle bağlı bir takım şeyleri gözardı ediyorlar. Mesela kulüpler önce kendilerini düzeltsinler. Sözgelimi, her maçtan önce futbolcularımıza şunu söylüyorum; Bakın bu maçı kazanmanız önemlidir, ama sahada rakip futbolcuya, hakeme yapacağınız en küçük bir yanlış bu maçı kaybetmenizden daha çok beni üzer, sahada ona göre davranın, diyorum. Haluk Ulusoy benim hemşerim diye desteklemiyorum. Eskiye bakıyorum, kulüplerin imkanlarına bakıyorum. Havuz Ulusoy’un zamanında oldu. Havuz olmadan İstanbul’daki kulüpler imkanları fazla olduğu için yine iyiydi ama Anadolu kulüpleri Ulusoy’la mali olanaklara kavuştu. Artık futbol takımların büyüğü, küçüğü yok. Bu hep havuzun verdiği imkanlardır. Para veriyor, verince de kadrosunu yeniliyor, iyi insanlar alıyor, daha fazla sponsorlar buluyor, daha fazla reklam alabiliyor. Şimdi yani, Haluk Ulusoy’la UEFA standartlarına giriyor Türkiye. “Resmi teklif yok” Kulüplerimizin önce kendilerini değiştirmesi gerektiğinin zorunluluğunu anlatan en iyi örneği Gökdeniz olayında yaşadık. Gökdeniz için resmi bir teklif yapmadılar. İşte diyelim ki Hasan’ı istiyorlar ve telefonla arıyorlar. Ben böyle teklife resmi teklif demem. Yazılı olarak biz Fenerbahçe kulübü olarak şu oyuncunuza talibiz derler, biz de resmi olarak cevap veririz. Yani, ne futbolcunun, ne de kamoyunun kafası karışır. Hoş, biz Gökdeniz’i satmayacağız. Bu konuda oybirliğiyle karar aldı yönetimimiz. 10 milyon dolar da verilse, kararımız değişmeyecek. Çünkü, önümüzdeki sezon için beklentilerimiz var. Dolayısıyla takviyelerle takımı daha da güçlendirmek istiyoruz. Ama, Gökdeniz de isterse yurt dışından çok büyük kulüplerin teklifini düşünürüz. “Yarışta biz de varız” “Ben çok güçlü olayım, diğerleri zayıflasın” mantığı yanlıştır. Eğer bir futbolcunun kulübündeki sözleşmesi devam ediyorsa, kulüp izni olmadan o futbolcuyla temasa geçilmesi etik değil. Bu konuda Galatasaray ve Beşiktaş’la sorun yaşamadık. Onlar da Gökdeniz’i, Tolga’yı, Fatih’i kadrolarına katmak ister. Hepsi de iyi futbolcular. Bizim de almak istediğimiz adamlar var. Ama böyle bir ilkede konuşarak da olsa bir anlaşmayı sağladığımız halde Fenerbahçe’den öyle bir ses çıkmadı. ‘Ben Amerika Birleşik Devletleri’yim, benim eşim, dostum olmanız için benim dediğimi yapacaksınız’ diyor adeta Fenerbahçe. “Rekabet güzel ama...” Stat anarşisinde, Fenerbahçe maçlarında, Trabzon’da hiçbir karşılaşmada olmayan şeyler oluyor. Yani çok katı seyircilerimiz. Trabzonsporlular içinde “Hiç şampiyon olmayalım ama yeter ki Fenerbahçe’yi yenelim” diyerler çoğunluktadır. Fenerbahçeliler de bizi yendiklerinde çok mutlu oluyorlar. Böyle bir rekabet var. Bu rekabet güzel. Ama dostluk için de olalım. Ben, o stada gidince niye yuhalanayım veya onlar bizim stada geldiğinde neden spora yakışmayan davranışlara muhatap olsun. Bütün bu olumsuzlukları karşılıklı saygı ve sevgi temelinde aşmak zorundayız. Rekabete evet, ama kine, nefrete ve şiddete hayır.” Aktuğ’dan inciler * Fenerbahçe’yi ve Fenerbahçeliler’i seviyorum. Onlarla dost olmak istiyorum * Trabzonspor, sahasındaki tüm maçları kazandığı an rahatlıkla şampiyon olur * Herkes, Trabzonspor’un bu yarışın içinde hedefine ulaşabilecek bir takım olduğunu bilmeli * Trabzonspor Başkanlığı bana Belediye Başkanlığı’ndan daha kolay geldi. Böyle giderse tabii. * Kim ne derse desin, Trabzonspor bu ülkede devrim yapmıştır, dukalığı yıkmıştır ve dolayısıyla kendisi de hedefleri de büyüktür.