Akşam'ın tepe yönetimi, siyasetin 'kubi'sini aratmayan bir dönüş yaptı. Akşam, bir gün önce 'muhabirimiz' dediği kişiye, bugün 'bir kişi' diyor. İşte ayrıntılar...
Abone olÇukurova Grubu ile Doğan Grubu arasındaki kavgayı tarafların görüşlerini virgülüne dokunmadan size aktarıyoruz. Bugüne kadar Fatih Altaylı'nın yazılarını, Akşam'ın karşı cevabını birbir karşınıza koyduk. Akşam'ın tepe yönetimi, ŞOK bir iddiayı da ortaya atmıştı. Şimdi önce o haberi okuyalım isterseniz:
-" AKŞAM'ın Petrol Ofisi istasyonlarında kaçak mazot satışı yapıldığını belgeleyen fotoğrafı, Doğan Grubu'nu sarstı. Belge niteliğindeki fotoğrafı çeken muhabirimize haberinden sonra baskı yapılmaya başlandı. Muhabirimize tehdit mesajları gönderen kimliği belirsiz kişiler, fotoğrafın 'mizansen-uydurma' olduğu yönünde yazılı belge vermesini istediler. Bu kişiler, işi daha da ileri götürüp, gazete yönetimi baskı yaptığı için böyle bir mizansen hazırladığı yönünde 'yalan ifade' vermesini de talep ettiler. Ağır baskıya maruz kalan muhabirimiz, oturduğu şehri terk etti. Cumhuriyet Savcılığı'na da suç duyurusunda bulundu."
Şimdi bugüne, yani Akşam'ın "Şeytani oyunlar kötü insanlar" yazısına dönelim:
Sevgili okurlar;
Dün olan gelişmeleri duymuşsunuzdur. Dolayısıyla bu konuda bir yazı yazıp size olan biteni olabildiğince açık bir şekilde anlatmak istiyoruz. Olabildiğince diyoruz, çünkü anlatacaklarımızdan hem kendimiz açısından hem de bu olayda karşı karşıya geldiğimiz taraf açısından utanıyoruz. Kendimiz için utanıyoruz, çünkü öyle bir mesleki pisliğin içine düşürüldük ki; ki yıllardır gördüklerimizden, yaşadıklarımızdan sonra böyle inanması zor bir pisliğin, tuzağın içine düşmemeliydik. Ama ne yapacaksınız, medyamızın durumu da böyle işte. Komplo, şeytani oyunlar ve kötü insanlarla dolu bizim sektörümüz, sonunda gazetemiz de oyuna getirildi sevgili okurlar. Şu anda yapacak şey fazla yok, iş iyice çirkeflik boyutuna çekildi, sizden ricamız anlatacaklarımızı sonuna kadar okumanız ve kararınızı ondan sonra vermenizdir. Bu olayın iki tarafı var, bir bize ve tarihimize bakın, bir de karşımızdaki 'Meslektaşlarımıza' bakın ve onların tarihini hatırlayın ve ondan sonra anlatacağımız olayda neler dönmüş olabileceğini tahmin edin.
Birkaç gün önce bir televizyon kanalında Çukurova Holding'in sahibi Mehmet Emin Karamehmet ile ilgili son derece asılsız ve çirkin iddialardan oluşan bir haber yapıldı. Yapılacak en iyi şey aslında bu tür saldırı haberlerine cevap vermemek olmalı, çünkü saldırıyı yapanların neler yapmaya hazırlıklı olduklarını çok yakından biliriz. Ancak bu kez saldırı o kadar haksız ve onca badireyi atlatıp da borcunu ödedikten sonra yeniden geri dönmeye hazırlanan bir işadamına yapılmış korkunç bir saldırıydı ki; bunu düşünürken bile insanın içi kaldırmıyor. Biz de bu olayın haksız bir saldırıdan ibaret olduğu yolunda bir haber toparlanmasını ve sadece belgeler üzerinden gidilmesini istedik. Sonra bu ülkede yaptığımız sayısız karayolu seyahatinde belki bin ayrı noktada gördüğümüz ve bizler gibi binlerce insanın da belleğine yazılmış olan 'burada ucuz mazot satılır' ilanları aklımıza geldi ve yurt haberleri müdürüne, 'muhabirlere haber ver, yollara çıksınlar ve gördükleri istasyonda bir fotoğraf çeksinler' dedik. Bir saat kadar sonra sistemimize fotoğraf düştü ve bunu da birinci sayfamızda kullandık.
Bir gün sonra bu fotoğrafın çekildiği bölgede bir hareketlilik olmaya başladığı haberi geldi, fotoğrafı çeken kişinin üzerinde büyük baskı uygulandığı belirtiliyordu. Bunu duyunca 'O zaman arkadaşı İstanbul'a davet edin de baskılardan bir süre de olsa kurtulsun 'dedik.
Olan biten de bundan ibaret. Başına bir şeyler gelmesin diye İstanbul'a getirttiğimiz bu insanın meğerse başına bir şeyler çoktan gelmiş bile. İstanbul'a gelir gelmez hikayesini değiştirdi, güya bize fotoğraf çekmek için kendisi bir mizansen yapmış da sonra kameraya yakalanmış da... Tüm Türkiye'de binlercesi olan ve isteyen her insanın görebileceği bir manzarayı çekmek için bu kadar oyun oynanmak ihtiyacı da neden duyuldu, bunu da daha anlamadık. Ama inşallah bu hikayenin ardındaki gerçek de bir gün ortaya çıkar.
İşte böyle sevgili okurlar, pislik şimdilik bu kadar. Böyle bir olayı yaşamış ve sizlere de yaşatmış olmaktan dolayı çok üzgünüz. Üzerimize düşen sorumluluğun gereğini yapacağız ve bir daha böyle bir oyuna getirilmemenin gerektirdiği tedbirleri alacağız. Kasadaki çürük elmaları ayıkladık, oyunlarda gönüllü piyon olanlarla bağlantımızı kestik. Karşı taraf ne hissediyor bilemeyiz. Oyunlarının, kendilerini başardık gibi göstermenin, bir aldatmacanın keyfini mi çıkarıyorlar, yoksa bu mesleğin düşürüldüğü pislik için üzülüyorlar mı? İkincisinin olacağını da zannetmiyoruz ve bu utanma olmadıkça da bu ülkede gazetecilik hep bitirilmiş ve tüketilmiş olarak kalacaktır. Sonra düşündük; ne kadar can damarlarına basmış olmalıyız ki, bu tür yollara başvurma ihtiyacını hissettiler. Bu olay medya tarihine geçecek kadar lekeli ve pislik bir olaydır, ileride basın okullarında ibretlik olay olarak okutulacak kadar da berbattır.
Biz bu olayı kendimize duyulan güvenin tazelenmesi için bir vesile olarak görüyoruz. Kendimizden eminiz ve okuyucuların hangi gazetenin nasıl davranabileceği ve ahlakı hangi noktalara kadar düşürebileceğini bizim gibi bu olaydan da yola çıkarak tekrar göreceklerine inanıyoruz.
İki yazı arasındaki farka bakıyoruz şimdi de:
-Muhabirimiz şehri terketti...
Akşam yönetimi şehri terkettiği muhabiri meğer kendisi İstanbul'a getirmiş:
-Bu kişiyi İstanbul'a davet ettik...
-Muhabirimiz...
-Bir kişi...
Dedik ya, Akşam'ın yönetimi siyasetin KUBİ'sini aratmayan bir dönüşle, Türk medyasında bir ilki gerçekleştirdi. Tabii bu dönüş, Fatih Altaylı'yı "mizansen fotoğraf" konusunda bir kez daha haklı çıkardı.