BIST 9.550
DOLAR 34,54
EURO 36,01
ALTIN 3.005,46
HABER /  GÜNCEL

Akşam yazarları Altan'a cephe aldı

Akşam Gazetesi yazarları Çetin Altan'a cephe aldılar. Serdar Turgut'un ardından Nihat Genç de Altan'ı topa tuttu. Genç, Altan'ın çıkarcı olduğunu okurlarına sundu.

Abone ol

Akşam Gazetesi yazarlarından Nihat Genç de Çetin Altan'a verdi veriştirdi. Genç, başlıklı yazısında Altan'a ağır eleştirilerde bulundu.

Bugünlerde en çok konuşulan harika yaratıklar: Hırsızlar. Sosyal hayatımızın deşifre edilmesi için bize aydınlık bilgiler veriyorlar. Türk hikaye ve masallarında en çok anlatılan şey: Hırsızlıktır. Hikmetli dersler çıkartmak için okuruz. Özal dönemini hatırlayın. Hırsızlar aşırı ve korkusuz insanlardır. Çelik kasaları yırtma, demir kapıları delme yetenekleri vardır. Ve topluca devlet üstün nişanı alma becerisini gösterip ödüllendirildiler. Bütün hikaye ve masallarda 'hırsızlık' macerası bir 'pişmanlıkla' sona erer. İşte bizde olmayan budur. Ancak onlar hakkında her şey söyleyebiliriz ama, tembel olmadıkları kesin!

Özal'ın hayalci müteahhit işadamları ordusu, ülkenin kasalarını/değerlerini alt üst etme, ülkeyi topyekün değiştirme/soyma gücüne sahiptiler. Özal'ın başyazarları halen medyanın başında, işbaşındadırlar.

Dünyanın en büyük soygunu hangisi biliyor musunuz? Diyelim Kolomb'un adamları Aztek tapınaklarından ne kadar altın/hazine kaldırdı. Bugün bilim adamları ciddi ciddi al aşağı vur yukarı çıkarttıkları hesap 'bir milyar dolar' civarında diyorlar.

Peki dünyanın en büyük fetihlerinden ne kadar para kazanıldı biliyor musunuz? Diyelim Yavuz Sultan ortaçağların en zengin ülkesi Mısır'dan kaç milyar dolarlık servetle döndü... Ya da Kanuni Mohaç'tan ne kazandı? Medyanın son yirmi senede götürdüğü 80 milyar doların onda birine, yakınına ulaşamazlar. Boşuna aramayın tarihte eşine rastlayamazsınız.

Özal dönemi ahlaksız ancak zeki insanların tanrılaştığı dönemin adı. Mesela Çetin Altan bey de o yılların kahraman yazarlarındandı, ama soygunculara tek laf etmedi. Bu duruma halkımız: Ele verir talkımı kendi yutar salkımı, der. O yıllarda işini mükemmel yapanların başında yazar Orhan Pamuk da vardı. O meşhur dönemde şöhretine şöhret katan Pamuk ve onun gibi Sibel Can'lar vs. hayatları boyunca bu soygunlar üzerine tek laf etmediler. Medyanın hayalci furyası, bankaları iç etmesi üzerine kimsecikler neden tek laf etmedi? Çünkü şöhretlerinden işlerinden olurdular. Hala da etmiş değiller. Ölümsüzleşmek için susmanız kafiydi. Susanlar ödüllendirildi, başımıza şöhretten heykelleri dikildi. Bugün susmayı sürdürenler hala ekmeklerini medyadan yiyor. Sustukları takdirde derece derece göklere/alemlere yükseleceklerini sanıyorlar.

Medyada köşe olmuş suskun yazarlarımıza bir ad ararsanız söyleyelim: Kudurmuş suskunlar.

Şimdi hayret içindeyiz, medyanın topu birden, adi hırsızlar tek tek kendi evlerini soymaya başlayınca veryansın ediyorlar. Medyadan vaveyla yükseliyor. Nihayet Türk medyası 'Hırsızlar' diyor. 'Türkiye nereye gidiyor mahvoluyoruz' demeye, zırlamaya başladı.

Hırsızdan bu kadar korkacak ne var. Yıllarca hırsız var diye bağırmadın. Hayrola. Bu kadar yırtınacak ne oldu? Sizler de Özal döneminde soymuştunuz. O zaman sustunuz. Şimdi kendi eviniz soyulunca ah vah Türkiye bitti diyorsunuz. Anadolu'da bunun adına 'Etme bulma dünyası' denir. Ya da 'Haydan gelen huya gider' derler.

Son yirmi yılda yazdıklarınıza bakalım, hanginiz hırsızlık karşısında yazıp çizdiniz, görelim. Yok. Şimdi şahsi özel eviniz soyulunca basıp bağırıyorsunuz. Demek ki hırsızlık kötü bir şeymiş. Mal canın yongasıymış.

Bakın Tansu Çiller hanım, yalısı soyulunca hiç sesini çıkarttı mı?

Sizce hırsızlar Tansu Çiller'in evinden alın teriyle kazanılmış ne çalmış olabilir?

Keşke Tansu Hanım da medyamız gibi kameraların karşısına geçip hayatında ilk defa: 'Hırsızlar, evimi soydular' diye bağırsaydı. Kendi evi dahi soyulunca suskunluğunu bozmadı. Eski alışkanlık.

Kimbilir hırsız hırsız diye bağırsa, bir takım eski arkadaşları, siyasetçi dostları, gücenir, üstlerine alır, diye düşünmüş olabilir.

Çiller'in evini soyan hırsız mahkemede şöyle ifade vermeli, durumu kurtarmak açısından: 'Ben, hakim bey Türk bayrağına ihtiyacım vardı Tansu Hanım'ın evine bayrak almak için gridim' diyebilir mi? Der...

Hırsızın bu kadar şerefsiz olabileceğini sanmıyorum. Çıkıp suçu üstlenecek. Kendi şahsi hırsızlığına Türk bayrağını asla karıştırmayacağından emin olabilirsiniz.

Hafta boyunca köşe yazarlarının eğlencesi Orhan Pamuk'tu. Vur abalıya çullanması hoşuma gitti. Derhal katılmalıyım. Orhan Pamuk altta kalmış gariban kimsesiz biri değil. Ki, yeter ulan yeter garibana yaptığınız, ben komser Cemil, diye ortaya fırlayayım. Orhan Pamuk çooook daha sopa kaldırır.

Çünkü Orhan Pamuk şöhretini medyadan yaptı. Kitaplarından değil. Medya da zaman zaman şöhretini geri ister. Köpek bile bal yediği çanağa pislemezmiş. Daha nice linçlere... Medyanın kızgınlığı şuna benziyor. Baba oğula bağ bağışlamış. Oğul bir salkım üzüm vermemiş. Orhan Pamuk, Türkler Ermenileri Kürtleri öldürdü, ama, hür ve özgür basınımız var onun da hakkını yemeyelim diyebilirdi. Dürüst basınımızın infiali burası.

Pamuk, kitaplarını yüzbinlerce satmış ama okutamamış. Ve bu acaip durum da hiç anlaşılamamış ucube yazarlarımızdan. Bu beyefendi yüzbinlerce tuğlayı helva niyetine sattı. Medyanın böyle ağır marifetleri vardır. Az başarı mı? Yüzbinlerce mermer parçası allanıp pullanıp edebi eser diye herkese zorla yutturuldu. Gerçi yüzbinlerce insan birkaç sayfa gırtlağından girmeden kusuverdi. Sırf bu yüzden üstün insanlar listesine girmeli.

Pamuk, Özal dönemi yazarı. Medyanın banka soygunculuğu meşguliyetini iyi kullandı. Şöhretine şöhreti bu dönemde Sibel Canlar'la yaptı. Asla ağzını açıp tek karşı cümle etmedi. Ancak her Özalcı hırsız müteahhit gibi hızlı davrandı.

O denli hızlıydı ki hırsızlıktan suçüstü yakalandı.

Yazarımız, Pedro'nun Günlüğü adlı bir İspanyol gezginin kitabından sayfalarca metni aynen kullandı. Bu aleni açık hırsızlığa cevap veremedi. Bugün yazarından yayıncısına Kültür Bakanı'na kadar herkes bu suçüstü vakayı gördü, biliyor. Bu çalıntı parçalarla dolu kitap bugün vitrinlerde: Beyaz Kale...

Korsanla mücadelede Türkiye'de sanatçılar/aydınlar neler çekti, önce ben bilirim. Belki de bu korsancılar kanunla yasaklandığı için başka iş alanı arayıp hırsızlığı patlattılar, bilemem.

Korsan, suçtur. Suç. Hırsızlanmış kitap da suçtur. Kitapçılar, yayıncılar, yazar birlikleri bu hırsızlık konusunda ne diyor? Bugün bu çalıntılarla oluşmuş kitap hala neden satılır. Neden bu tür kitaplara vitrinde yer açılır.

Yayıncılar yazarlar neden 'etik' konuşma yapmazlar. Bugüne kadar yıllar geçti neden hala bu kitap çocuklara satılır?

Bugün bizim tek tek evlerimizi soyanlar adi hırsızlar.

Bu sosyal patlamanın tek sebebi şu: Profesyonel suçlarla, zeki insanların suçlarıyla ilgilenmediğimiz için.

Profesyonel hırsızların kitaplarını, gazetelerini dükkanımızda mutlulukla imza günleri düzenleyerek satıyoruz.

Çünkü profesyonel hırsızları halk göremez. Onları, yazarlar, medya, bizler görür, ifşa ederiz. Bir yazar suçüstü yakalandı ve ifşa edildi ama bu hırsızlığın önüne hala geçilmedi. Teliflerini alıyor, kitabını yayıncılar basıyor.

Hırsızlık başkaları görmediği takdirde işlerin iyi gitmesi demek. Ama göründü, artık vazgeçsin.

Adi hırsızları suçlamamızın tek sebebi, onların hırsızlık yapmış olması değil, onların ellerinde medya yok, yandaşları yok, onları koruyan köşeleri yok... Yoksa 'Hırsızla' hırsızlıkla sorunumuz olmadı.

İki tür hırsızlık biliyorum. Birincisi aç insanların çalıp çırpması... İkincisi tamahkarlık.. Doymak bilmemek.

Bir kıssadan hisseyle bitireyim yazımı. Timur da Cengiz gibi fetih üstüne fetih yapıyor. Her gün yeni bir toprak kazanıyor, ama yine doymuyor... Doyumsuzluktan kuduracak. Dünyada artık fethedecek yer kalmadı, yine doyumsuz.

Semerkant'ta bir hoca çıkar karşısına, Timur'a: 'ben sana tek bir kelime edeceğim bütün dünya senin olacak' der.

Timur, nedir o? der, hoca: 'Bir defa Allah de, bütün dünya senin olur' der

Timur bu nasihattan sonra yine binlerce insanı öldürdü ama tek bir aydın, bilim adamı, hoca öldürmedi. Tarihçiler onun kahramanlığını anlata anlata bitiremez. Ama halk, tarihçiler gibi konuşmaz...

Halk arasından bugüne gelmiş en meşhur Timur hikayesi şudur: Timur öldükten sonra tam yirmi gün mezarından bağırtılar geldi. Şüphesiz uydurmadır. Ama halk bu bağırtıları herkesin duyduğunu, ailesinin yirmi gün mezarı başında çaresizlik içinde bağırtıları dinlediğini söyler...

Çünkü halk Timur'u affetmedi! Kesmesini, öldürmesini hiç affetmedi...

Medya patronlarının, yazarların mezarlarından bu bağırtıları çocuklarımız çok duyacak... Çok anlatılacak bu bağırtılı hikayeler...

Tarihçiler Timur'u istediği kadar övsün. Halkın anlattığı hikaye Timur'un mezarında dört döndüğü...

YAZI:Nihat GENÇ