BIST 9.725
DOLAR 35,20
EURO 36,75
ALTIN 2.968,40
HABER /  MEDYA

Akşam yazarına çifte ceza geldi

İklim Ayfer Bayraktar, hakkında yazılan yazıların linç kampanyası olduğunu ve haksızlığa uğradığını açtığı davalarla tescillendiriyor.

Abone ol

Türkiye İklim Ayfer Bayraktar adını, Deniz Baykal'ın taciz iddiaları sırasında duydu. İddialara göre Deniz Baykal kendisiyle söyleşi yapmaya gelen gazeteciye fiziki ve sözlü tacizlerde bulunmuştu.

Aylarca tartışılan bu konu halen sıcaklığını koruyor. O dönemden sonra adeta bazı basın yayın organları tarafından adeta linç edilen İklim Ayfer Bayraktar, haksızlığa uğradığını açtığı davalarla tescillendiriyor.

Son olarak o dönemlerde Bayraktar hakkında çok ağır bir yazı yazan Akşam yazarı Özlem Çelik Akarsu, açılan dava sonrasında çifte cezaya çarptırıldı. Akarsu hem ceza, hem de hukuk cezasına çarptırılırken, Bayraktar, aylar sonra gelen adaleti bugünkü köşe yazısında dile getirdi.

Bayraktar, Rotahaber.com sitesindeki köşe yazısında o süreçte başından geçenleri bakın nasıl kaleme aldı:

İFTİRA ATANLAR BEDELİNİ ÖDÜYOR

Özlem Çelik Akarsu, ‘sorumlu ve etik kurallara uygun bir gazeteci’ olarak Akşam gazetesinde uzunca bir köşe yazısı yazmıştı hakkımda, yalanlarla dolu… Yüzlerce internet sitesi ve merkez medya tarafından kullanılarak yazının binlerce okura ulaşacağını da biliyordu, buna rağmen ne eli ne vicdanı sızladı o satırları döşenirken...

Kendisini tanımam, o da beni tanımaz. Belli ki tanımaya da çalışmadı. Hakkımda üç CHP’li milletvekilinden görüş aldı ve yazdı yazısını gururla..
Bana bir yığın cevap hakkı doğmasına rağmen, bu hakkımı yok saydı.

Yapılan her haberde tarafların her biriyle görüşülerek en objektif olanı bulmak ve yazmak gazeteciliğin birinci sınıf dersleri arasındadır.

En basit şekliyle 5N 1K olarak bilinir. Özlem Çelik Akarsu ise 3N yapmış, ama 1K yok…

Meslek kuralları ve etik değerler söz konusu olunca, bu yaptığı son derece ilkesiz bir haberciliktir; buna rağmen yazısının hemen başında bugüne kadar öğrendiğini sandığı meslek ilkeleriyle benim muhabirliğimi eleştirmiş.

Talihsiz bir başlangıç olmuş...

Çok üzüldüm. Şaka değil, gerçekten çok üzüldüm. Benim derdim Özlem Çelik Akarsu’yu kamuoyu önünde küçük düşürmek, linç etmek değil çünkü.

Sadece açıklama yapıyorum şu an, kamuoyu gerçekleri bilsin istiyorum.

Belki benden sonraki kurbanlara bir parça yardımım olur umuduyla...

Bana gösterdiği saygısızlığı ve acımasızlığı ben ona göstermeyeceğim.

Söz konusu yazı okura yani kamuoyuna; gazetecilik faaliyeti, halkın haber alma özgürlüğü, yazarlık başarısı diye yutturulmaya çalışılan ama baştan aşağı “uydurma, yalan, düzmece” bir yazı.

Özlem Çelik ayrıca teknik bir ‘cinlik’ yapmış. Savcılık soruşturmasından veya dinlemeye takılan telefon konuşmalarından derlenmiş izlenimi yaratarak kaleme almış yazısını.

Sanki bunlar telefon tutanaklarından sayfalara düşmüş gibi yazılmış. Niye? Daha inandırıcı olsun diye!

Şevki Kulkuloğlu, Atilla Kart ve Nur Serter ile hakkımda yaptığı görüşmeleri ‘savcılık, emniyet notları (telefon dinleme kayıtları) gibi göstermiş yazısında.

Pazartesi günü size söz konusu milletvekillerinin bu yazıya konu olan yalanlarını anlatacağım, belgeleriyle birlikte! Yani gerçek emniyet kayıtlarına düşen telefon tapeleriyle..!

Özlem hanım milletvekillerine, vekiller de dokunulmazlıklarına güvendiler herhalde bana bu komployu yaparken. Sevgili okur işte asıl komplo budur..!

Özlem hanım yazısının sonuna bir de uyarı notu koyma ihtiyacı duymuş, ne olur ne olmaz diye. Basın savcısı falan okursa da “Ben yazmıştım,” diyerek kaçmak üzere…

Ama kaçamadı, kendisine açtığım hem Ceza hem de Hukuk davaları sonuçlandı. Yani bu yazının yalandan ibaret olduğu hukuk yoluyla kanıtlandı; hem ceza mahkemesinde yapılan yargılama sonucu cezalandırıldı hem de tazminata mahkûm edildi.

Ne yazık ki, o rezil yazıyı alıntılayıp kendi sitelerinde kullanan merkez medya ve yüzlerce internet sitesi muhtemelen bu yazımı kullanmayacak ve o rezil yazıyı okuyan milyonlarca insana sesim ulaşmayacak…

Üzerinden iki yıl geçmesine rağmen hala twitter hesabımdan insanlar bana suçlayıcı ve kırıcı sözler sarf ediyor. Neden? Çünkü söz konusu yazıda olduğu gibi mesnetsiz, kötü, yanlış bilgilerle yer ettim hafızalarında.

Hukuka, adalete karşı sarsılan inancımı pekiştiren bir sonuç, dilerim hemen hemen aynı durumda olan diğer 25 davamda da yine adaletin kılıcı bu şekilde keskin ve haklıdan, mağdurdan yana işler. Yine kamuoyuna duyururum, aksi olsa bile yine de paylaşacağım kamuoyu ile ve iki yıldır verdiğim hukuk mücadelemi gerekirse AİHM’e kadar götüreceğim.

Okuyun bakın ben ne haltlar karıştırmışım…

İşte Özlem Çelik Akarsu imzalı 13 Mart 2011 tarihli Akşam gazetesinde yayımlanan o muhteşem yazı:

‘BİR GARİP ‘BASINCI’NIN MARİFETLERİ’

Ne tarzı bugüne kadar bizim öğrendiklerimizle bağdaşıyor ne de yöntemleri

bizim mesleğimizle...

Kamuoyunu bilgilendirme sorumluluğu ile hareket eden ‘gerçek gazetecilerin,

şantaj vb. kirli faaliyetlerle işi olmaz! Canlı yayın kazası mıydı, kendini ele vermek

mi? Biz gazeteciler kendimize ‘basıncı’ demeyiz! O dedi...

‘Basıncı Bayraktar’ın izini sürmek için yaptığım küçük bir araştırma bile marifetlerinin,

medyaya yansıyanlarla sınırlı olmadığını görmeme yetti.

Bazı CHP’liler onu, Kemal Kılıçdaroğlu’nun 13 Aralık 2010’da, Kayseri Büyükşehir

Belediye Başkanı Mehmet Özhaseki’yi hedef alan yolsuzluk iddialarını

gündeme getirmesinin hemen ardından tanımışlar. Hem de gazeteci sıfatını

kullanarak şüpheli işler çevirmeye çalışan biri olarak!

Tuhaf telefon konuşmaları... Israrlı aramalar... Gizli

kapaklı, sözde alışverişleri telefon kayıtlarına geçirme çabası!..

İ. Bayraktar: Özhaseki’nin Görüntüleri Elimde! CHP Milletvekilleri Atilla Kart,

Şevki Kulkuloğlu, Ahmet Ersin 13 Ocak 2011’de Kayseri’de basın toplantısı

yaptılar, Özhaseki hakkında suç duyurusunda bulundular. Birkaç hafta sonra

Kulkuloğlu’nun telefonu çaldı... Arayan İklim Bayraktar’dı...

İ.Bayraktar: Elimde Özhaseki ile ilgili çok önemli görüntüler, belgeler var. Bunları

size vermek istiyorum.

Ş.Kulkuloğlu: Ankara’da değilim. Hoşça kalın!

Kulkuloğlu o diyaloğu şu sözlerle anlattı, ‘Üslubu beni çok rahatsız etti. Argo

sözcükler kullanıyordu. Ürktüm ve uzak durmaya karar verdim. Anlattıklarıyla

ilgili detaya girmek istemiyorum. Çirkin şeyler bunlar!’ ‘Salı günkü Meclis grup

toplantısında o hanımla karşılaşmamak için özellikle geç gittim’ diyen Kulkuloğlu,

Bayraktar’ın kendisini bir kez daha aramasını engelleyememiş.

İ.Bayraktar: Vekilim, göremedim sizi grupta! Belgeleri vermek istiyorum...

Ş. Kulkuloğlu: Ne belgeleri?

İ.Bayraktar: Özhaseki’nin çok özel görüntüleri...

Ş. Kulkuloğlu: Özel hayat bizim ilgi alanımızda değil. İyi günler!

Kulkuloğlu, ‘Olan bitene bakınca şükrettim. İyi ki görüşmemişim’ diyor.

‘Alo, ben İklim. Belgeleri bana gönderin! “Basıncı Bayraktar’, 13 Ocak’ta Kayseri’deki

basın toplantısının hemen öncesinde CHP’li Atilla Kart’ı da aramış...

İ. Bayraktar: Alo, ben İklim.

A. Kart: Kim?

İ. Bayraktar: Odatv’den İklim.

A. Kart: Basın toplantımız başlamak üzere İklim Hanım.

İ. Bayraktar: O toplantıda açıklayacağınız belgeleri hemen bana gönderin!

A. Kart: Ajanslardan takip edin lütfen!

Kart, o diyalogla ilgili şunları söyledi, ‘Hanımefendinin üslubu rahatsız edi-

ciydi. Sanki onu tanımam gerekiyor! Oysa hiç tanışmıyoruz. Mütehakkim bir

tavırla ‘O belgeleri bana gönderin’ deyince kapattım telefonu.’

Atilla Kart’ın son günlerde yaşananlarla ilgili yorumu şöyle, ‘Türkiye’de son 6-7

yıldır siyasette ve hukukta gündemi istihbarat belirliyor. İklim Bayraktar vb.

olayların da istihbarat kaynaklı olduğu çok açık!’

Bayraktar’dan Baykal’a övgüler

“İklim Bayraktar, Muharrem İnce’den kendisini CHP Milletvekili Nur Serter’le

görüştürmesini de istemiş.

Tarih yine 13 Ocak 2011!

Serter, Meclis’teki odasında gerçekleşen görüşmeyi şöyle anlatıyor, ‘Yemek dergisi

için röportaj randevusu aldı ama ‘ Odatv ‘de yayımlayacağım diyerek CHP’yi

sormaya başladı. Deniz Baykal için ‘Kendisi Türkiye’nin gördüğü en değerli siyasetçidir’

dedi. Yemek röportajını ise evimde yapmak için çok ısrar etti. Reddettim!

Yaşananlara bakıyorum da, bir kadının böyle bir provokasyonun içinde

olması rahatsızlık verici. ‘Kötü şöhret de şöhrettir’ diyen biri mi acaba?’

Bütün bunları ‘şöhret budalalığı’ ya da ‘psikolojik bozukluk’ olarak tanımlamak

yeterli mi sizce?

Uyarı: Yukarıdaki diyaloglar, ‘gizli soruşturma’ dosyalarından değil, eski yöntemlerle

haber kaynaklarından alınmıştır (!) Yani Kulkuloğlu, Kart ve Serter’in hatırında kalanlardan derlediğimiz diyaloglardır!”

A. İklim BAYRAKTAR / Rotahaber