BIST 9.550
DOLAR 34,53
EURO 36,19
ALTIN 3.013,70
HABER /  GÜNCEL

AKP'li Kurt: Kürt sorununda 'Kaybedeni olmayan bir yola girildi'

Abdurrahman Kurt 2007 seçimlerinde, AKP Diyarbakır milletvekili seçildiği kampanyası sırasında, Başbakan Erdoğan’ın Kürt sorununu çözeceğinden emin olduğunu söylemişti. Kumru Başer, İstanbul’daki ofisinde Kurt’a süreçle ilgili görüşlerini sordu.

Abone ol

Abdurrahman Kurt 2007 seçimlerinde, AKP Diyarbakır milletvekili seçildiği kampanyası sırasında, BBC Türkçe’ye, Başbakan Erdoğan’ın Kürt sorununu çözeceğinden emin olduğunu söylemişti.

Başbakanı, Kürt politikaları konusunda etkileyen isimlerden biri olduğu söylenen Kurt, 2011 seçimlerinde aday değildi ve şu anda parti içinde aktif bir görevi yok.

İstanbul’daki ofisinde görüştüğümüz Abdurrahman Kurt’la süreci konuştuk:

Gelinen noktayı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Kaybedeni olmayan bir yola girildi. Türkiye eski Türkiye değil. Birçok konuda mutabakat yok, ama demokratik çerçevede konuşulabileceği mutabakatı var. Bu uzun zaman aldı. İki taraf da silahla Kürt sorununun çözülmeyeceğini kabul etti. Ama edene kadar gereksiz bedel ödenmiştir.

Neden şimdi anlaşıldı?

2004’te askeri vesayet Türkiye’deki süreci etkilemek için PKK’yı içeri çekti. Her önemli demokratik açılım karşısında şiddet tırmandırıldı. Referandumdan sonra bu bitti. Öcalan da o sırada bunu teyit etti.

Ama sonra Suriye çıktı. “Orada Kürdistan’ı kurabilir miyiz?” dediler. 2010’da Öcalan’a rağmen savaş yapıldı. Silvan saldırısı oldu. Öcalan kırıldı, geri çekildi. “Ben yokum” dedi.

Sonunda 1,500’ün üzerinde kayıpla tekrar aynı şey teyit edilmiş oldu. Öcalan daha güçlü şekilde devreye girdi.

Hükümetin şu anda bu adımları atmasında Suriye’nin rolü olduğu, Kürtleri yanına almak istediği de ifade ediliyor.

O da doğrudur. Ama Başbakan buna çoktan hazırdı. Leyla Zana’ya kapılarını onun için açtı. Çok planlı bir süreç değil. Cezaevlerinde açlık grevleri ile başladı. Bu süreçte karşılıklı gerilimin yükseldiğini gördük. Buna ne BDP hazırdı ne de AK Parti. Öcalan’ın müdahalesine hükümet izin verdi. Rol almak istemiştir, “hayır” denmemiştir.

'Cemaatin çok da umutla baktığını söylemek zor'

Oslo sürecini Fethullah Gülen cemaatinin engellediği söylenmişti. Şimdi cemaat nasıl bakıyor sizce?

Cemaat bu sefer engel olmadı. Ama ihtiyatlı şekilde seyretti. Çok da umutla baktığını söylemek zordur.

Tam Öcalan açıklaması ardından İsrail’in Mavi Marmara konusunda Türkiye’den özür dilemesi tesadüf mü? Ya da ABD bir aktör mü bu süreçte?

Tesadüftü bence. Obama böyle bir kişilik. ABD bu süreçte olumlu bir aktördür. Ama Avrupa’nın bu süreçte olumsuz etkileri olabileceği kaygısı var.

Meclis komisyonunun Roboski-Uludere raporunda hiçbir sorumlu bulunmaması sürecin ruhuna yansımadığı eleştirilerine yol açtı, neden böyle oldu?

Tatmin edici bir rapor değil. Komisyon başkanıyla da konuştum. “Biraz bekleyin” diyor. Birşeyler olacak. Ama zamanı değil henüz. Roboski sürece bir tıkaç olmamalı. Ölenlerin anısına da ihanet olur bu. Ölen 30-40 bin kişinin acısının parçası olarak ele alınmalı.

Bu, birşeylerin üzerini örtme süreci olmayacak. Dersim’e, Şeyh Sait’e kadar sorulması gereken çok şey var. 1924 Lozan sürecinden sonra devlet tarafından uygulanan şiddetle yüzleşme gerekiyor. Ama intikam için değil. Şeffaflık adına, çocuklarımızın yüzüne bakabilmek adına gerekiyor.

Sürece şeffaf olmadığı eleştirileri getiriliyor.

Şeffaflıktan ne beklenir ki? Her konuşma, her kelime taşınmaz. Güney Afrika’da, İspanya’da hep böyle olmuş. “Zülfünün teli” diyecekken, “Saçının kılı” der, süreç 10 gün geri gider. Gizlilik maksadıyla yapılmıyor. AK Parti milletvekillerine bile konuşma yasağı var bu yüzden.

Türkiye’deki demokratikleşme sorunları, örneğin yargı ile ilgili basın özgürlüğü ile ilgili sorunlar, sürece dair de bir güvensizlik yaratıyor.

Yargıda iyiye gidiş var. Ama daha çok yol katedilmesi gerekiyor. KCK tutuklamaları sorunlu. Bunda KCK’nindir hata aslında, ama ben mesela Fırat Anlı’nın içerde olmasından çok utanırım. Arkadaşlar 4. Yargı paketinden sonra başka paketlerin çıkabileceğinden söz ediyorlar. “Bir iki eksik daha var” diyorlar.

Medyaya gelince, Başbakan geçen gün Milliyet olayında hiçbir etkisi olmadığını açıkça söyledi. Burada tüccarların medya patronu olmasından kaynaklı bir sorun var. O zaman olmuyor. Demokratikleşmeye hizmet etmiyor.

Sürecin tamamlayıcı çalışmaları için meclis dışı bir akil insanlar grubundan söz ediliyor. Demokratik meşruiyeti sorgulanmaz mı böyle olursa?

Meclis tıkar. Çözümden yana olmak diye bir sorun vardır. Yüzde 70’lere varan destek var çözüm için. Ama meclise bu yansımıyor.

Akil adamlar önerisini ben 2005’te getirmiştim. Şöyle bir şey: Bir tarafta BDP ve AK Parti var. Bir tarafta devlet aklını temsil eden bürokratlar, bir tarafta da aydınlar, gazeteci, akademisyen, cemaat liderlerinden oluşacak bir grup. Temsil grupları olarak çalışacak, taraflar arasında önerileri taşıyacak. Bir tür uzlaştırma aklı yani.

Kim, neye göre seçecek peki?

Öneriler geliyor. BDP de önerecek. Bazı isimler üzerinde uzlaşma var. Öcalan, Cevat Öneş’i (eski MİT müsteşar yardımcılarından) önermişti mesela.

Uluslararası bir unsur olur mu, Kuzey İrlanda gibi?

Gerekmeyecektir. Ama Mahmur kampındakilerin dönüşü konusunda ister istemez uluslararası boyut olacaktır.

Dağdakiler, onlar nasıl ve nereye dönebilecek?

Çoğu hakkında zaten arama kararı bile yok. Hemen dönebilirler. Ama 250-300 kişilik bir lider kadro tespit edilmiş. Onların dönüşü problemli. Irak Kürdistanı'nda, Sayın Barzani’nin kontrolünde bir bölgede kalabilirler. İskandinavya ülkeleri önerisi var ama olabileceğini sanmıyorum.

Peki süreçten siz ne bekliyorsunuz? Nasıl bir Türkiye? Kürtlerin statü talepleri karşılanır mı?

Ben kültürel özerkliği, yerel yönetimlerin güçlü olduğu bir yapıyı düşünüyorum. Avrupa Yerel Yönetim Şartı bunu karşılar. BDP de böyle düşünüyor.

Statü konusunda, anayasaya Türkler ve Kürtler’in adı yazılsın deniyor. Ben etnisiteden arındırılmış bir anayasa diyorum. Bu süreçte Kurmançlarla Zazalar arasında bu sefer sorunlar yaşanacak.

Tarihsel Kürdistan ile sosyolojik Kürdistan artık aynı değil. Bunu kabul etmek gerekiyor. Eşitleyici, esasen Türkleri Türkiyelileştirecek düzenlemeler olması lazım. Tarih öğretiminden başlanabilir. Her şey Türk değil, Türkiye’ye göre tarif edilmeli.

Kürtler o zaman bireyler olarak mı var olacak? Ulusal kimlik talebinden vazgeçer mi Kürt siyasi hareketi?

Bir eksiklik olabilir. Bu da şöyle aşılabilir. Irak Kürdistan’ı diğer bölgelerden bağımsız olursa ortaya İsviçre gibi bir yapılanma çıkabilir. Türkiye’deki Kürtler, örneğin olimpiyatlara Kürt bayrağı altında katılmak istiyorsa oradan katılabilmelidir. Bütün bir bölgeyi bir Avrupa Birliği gibi düşünün.

Sınırları anlamsızlaştırmakla olur bunlar. Sayın Davutoğlu da geçen gün aynı terimi kullanmış çok sevindim.