Emre Aköz, son yazısında Reha Muhtar'dan bahsetti. Önceki yazısında kıssadan hisse tarzı öykülerden etkilenen Barlas'a Aköz oldukça kızmış görüntüsü çiziyor...
Abone olEmre Aköz, "Atatürk tembelleri" başlığında Mehmet Barlas'a şöyle akıl veriyor...
İnternete girenler iyi bilir: Son yıllarda 'hisli yazılar' pek moda. Hani 'Tavuk suyuna çorba; insanın içini ısıtan öyküler' diye bir kitap serisi var ya... İşte o tip, 'kıssadan hisse' çıkarmamızı isteyen, bazıları gayet zekice kaleme alınmış, bazısı ise düpedüz 'ağlak' yazılar...
Bunlardan Atatürk ile ilgili olan bir tanesini geçenlerde Reha Muhtar köşesine taşımıştı. Hani içinde şöyle cümleler olanı: "Gençliğinde kot pantolon giyememiş. Sevgilisinin elinden tutup hasılat rekorları kıran bir filme gidememiş. (...) Kazandığı her savaştan sonra, savaş sahasına fırlayıp moral veren, mini etekli ponpon kızları da yokmuş."
Yazıda daha ne örnekler var: Atatürk'ün cep bilgisayarı ve cep telefonu yokmuş. Çalgılı fasıllara katılıp, sabahlara kadar içki içip, vals yapmak yerine memleketi düşünmüş...
Bu ve benzeri metinleri okuyarak kendinizi suçlu hissedeceksiniz, titreyip hizaya geleceksiniz!
***
Güzel kardeşim...
1) O devirde zaten cep telefonu ve bilgisayar yoktu. Dolayısıyla sadece Atatürk değil; kimse bu tip elekronik cihazları kullanmadı. Herkes gibi onlar da mektupla, telgrafla haberleşirdi.
2) Atatürk, Şarlo filmlerini severdi. Kahkahalar atarak izlerdi. Şarlolar dönemin 'gişe yapan' fimleriydi.
3) Sıkı içerdi! Memleketin önemli meseleleri ünlü sofrasında konuşulurdu. Hatta bazen yapılması mümkün olmayan kararlar alındığı için İnönü ona kızardı. Defalarca bu yüzden tartıştılar.
4) Balolar düzenler, burada kadınlarla vals yapardı.
5) Devlet başkanı olmadan önce de 'modern hayat' nedir farkındaydı. Sofya'da Carmen operasını izlemişti. Hatırlayın, yeniçeri giysileriyle kıyafet balosuna katılmamış mıydı? Fransızca bilirdi. Bugün bile bize parmak ısırtacak derecede şık giyinmeyi nerelerden öğrendi sanıyorsunuz?
***
Daha birçok örnek verebilirim...
Özetle... Atatürk çağına ve yaşadığı ülkeye göre gayet iyi bir eğitim almıştı. Bir askerdi... İmparatorluğu batmaktan kurtarmak için cepheden cepheye koştu; diğer subaylar gibi... Elbette zor bir hayatı oldu ama serbest zamanlarında 'ağzının tadını bilen' bir kişiydi.
Tarihte öyle abuk sabuk karşılaştırmalar yapılmaz. Olaylar kendi şartları içinde değerlendirilir. Mesela, "Acaba o durumda başka bir karar alabilir miydi, başka türlü davranabilir miydi" diye sorabilirsiniz. Ama 'kot pantolon giyemeden öldü' diye yazıklanamazsınız!
Böyle çocuksu metinler, Atatürk'ü ve dönemini anlamamıza hiçbir katkıda bulunmaz. Üstelik göründükleri gibi masum değillerdir: Bunlar gerçekleri çarpıtan, tarihi romantikleştiren, edebiyat parçalayarak 'altın çağ' ideolojilerini pekiştiren palavralardır.
Atatürk'ü öğrenmek istiyorsanız sürüyle kitap var. Niye okumuyorsunuz? Sizi gidi tembeller!
YAZI:Emre AKÖZ