Başbakan Erdoğan'ın siyasi danışmanı Yalçın Akdoğan, bugünkü köşesinde yeni kurulan HDP'yi analiz etti.
Abone olBDP varken niçin yeni bir parti kurduruldu?
Türkiye bir süredir bu sorunun yanıtını arıyor. Farklı kaynaklar kürt siyasetindeki değişikliği farklı açılarıyla analiz etti.
Bir analiz de Başbakan Erdoğan'ın siyasi danışmanı Yalçın Akdoğan'dan geldi. Star sindeki köşesinde "HDP bir açılım mı, fiyasko mu?" başlığı attığı yazısında ilginç tespitlerde bulundu.
İşte o yazıdan önemli detaylar..
ÖCALAN'IN YENİ PARTİSİ OLDU
HDP diye yeni bir partimiz oldu. Daha doğrusu Öcalan’ın bir partisi daha oldu. Herkesin bildiği gibi Abdullah Öcalan birkaç yıl önce talimat vermiş yeni bir çatı yapılanmaya gidilmesini istemişti. 12 Haziran seçimlerinde denemesi yapılan işbirliği, HDP’nin kurulmasıyla somut bir adıma dönüşmüş oldu.
Peki BDP varken niçin yeni bir parti kurduruldu?
BDP neyi yapamıyordu veya eksik yapıyordu ki böyle bir yapılanmayla bu sorun aşılmaya çalışılıyor? Acaba gerçekten bir sorun algısı var ve yapısal bir dönüşümle bu giderilmek mi isteniyor, yoksa sadece göstermelik bir imaj operasyonuyla mı karşı karşıyayız? BDP’nin bir kısım handikaplar yaşadığını biliyoruz. Acaba yeni parti bu handikapları ne derece aşabilecek?
Örneğin ayrıştırıcı kimlik siyasetinden kurtulabilecek mi? Protest, isyankar, reddiyeci, çatışmacı, kavgacı siyaset tarzını bırakabilecek mi? Halkın değil örgütün ağzına bakan, dağdaki adamın ipoteğinde hareket eden, örgütün yedeğinde kalan bir uzantı olmaktan çıkabilecek mi? Türkiye’nin kesimlerine kucağını açabilecek ve tüm sorunlarını dert edebilecek mi? Örgütsel tasalluttan kendisini kurtarıp özgür bir siyasi parti haline gelebilecek mi? Siyasi ve hukuki meşruiyet çizgisinde olmayı önemseyebilecek mi? İdeolojik bağnazlık yerine hizmeti öne çıkarabilecek mi? Sorunun değil çözümün tarafı olabilecek mi?
BDP başarılı idiyse HDP’ye ne gerek vardı?
BDP’ye oy veren kesimler gerçekten böyle bir ihtiyaç hissediyor mu veya böyle bir talepte mi bulundular? HDP de BDP gibi kimlik siyaseti yapacaksa, çatışmacı bir dil kullanacaksa, emir kulu olacaksa, ‘küçük olsun benim olsun’ yaklaşımını sürdürecekse, siyasi rekabeti savaş zannedecekse yeni bir partiye ne gerek vardı? Öcalan, BDP’nin yüzde 6’ları geçemeyerek kısır döngü içine girdiğini görmüş olsa gerek, yeni bir açılım getirmeye çalışıyor. Kendi adamlarının yapamadığını düşündüğü sıçramayı sol/sosyalist aşılamayla yapmaya uğraşıyor.
HDP’nin toplumsal ihtiyaç ve taleple ortaya çıkmadığı biliniyor. Yani bir halk hareketi veya bir siyasi düşünce grubu partileşiyor değil. HDK’dan HDP’ye evrilmek, böyle bir süreç yaşandığını göstermiyor. Dün Murat Aksoy’un çok güzel analiz ettiği gibi, bu bir
Marjinal bir partiyi marjinal sola açmak açılım anlamı taşımaz.
Hiçbir zaman toplumsal bir karşılık bulamayan ve kalabalıklara hitap edemeyen marjinal sol-sosyalist tipler BDP’yle var olan bir kesim üzerinden sanal bir tatmin yaşıyorlar. Bunlara verilecek oylar da sol-sosyalist düşünceye verilmiş oy olmayacak. BDP’li yöneticilerin de, BDP’ye oy veren kitlenin de bu gelişmeden çok hoşnut olduğunu veya büyük heyecan duyduğunu düşünmüyorum. BDP’liler bedel ödeyen ve mücadele eden kendi adamlarının yetersiz görülmesinden ve başkalarının öne çıkarılmasından rahatsızlık duyuyor olabilirler.HDP’ye katılan bazı şahıslar ‘lider sultası olmadığı’ için bu harekete katıldıklarını söylemişler.
KIZDIRACAK YORUM: ÇOK KOMİK!
Doğrusu bu söylem çok komik kaçıyor. Eğer sulta diye bir kavram varsa bu tür örgütler ve yapılar için üretilmiştir. BDP’nin sultası da sultanı da çoktur. Kandil’deki örgüt elebaşılarıdan tutun da İmralı’ya ve örgütün şehirlerdeki komiserlerine kadar asıl irade başkasındadır ve bu mutlak bir otorite gerektirir. HDP’nin kurulmasını kim istemişse, kimin başkan olacağına ve ne yapacağına da o karar verir.Delege, parti tabanı veya oy kitlesi bu tür yapılarda alınan kararları belirlemez, sadece destekler. Ertuğrul Kürkçü’nün beklenen açılımı yansıtmayacağı çok açık. Sırrı Süreyya Önder ona göre daha halk adamı sayılabilir. Sebahat Tuncel’in nasıl bir performans ortaya koyacağını ise zaman gösterecek. Selahattin Demirtaş göreve geldiğinde ortaya koyulan umutlar çabuk tükenmişti. Demirtaş’la ilgili algı iyimserlikten kötümserliğe doğru evrildi. Umarız Tuncel’inki kötümserlikten iyimserliğe doğru evrilir.