Akçay cevabında, hem Sarıgül'e, hem de Akman'a sesleniyor: "Başırılı olabilirsiniz ama, önce insan olmak lazım.."
Abone olGazeteci – yazar olabilir, en güzel haberlere, kitaplara imza atabilirsin. Politik kulvarda, belediye başkanıyken “demokratik hakkı”nı kullanıp “satabilirsen kendini...” partinin genel başkanlığını hayal edebilir, ülkeyi yönetmeye talip olabilirsin. Gazeteci olarak bir politikacıyla en güzel röportajı yaparak halkı bilgilendirme, bilinçlendirme işlevini yerine getirebilir; politikacı olarak da size sunulan platformda en önemli mesajlarınızı kamuoyuyla paylaşabilirsin. Ama bütün bunlar için “önce insan!..” olmanız lazım ki, toplumsal sorumluluğunuzu, işlevinizi, yükümlülüğünüzü “adam gibi!..” yerine getirebilesiniz... Sözüm; Zaman’ gazetesinde çalışan “gazeteci – yazar” Nuriye Akman’la, nerdeyse kendisini haşa “siyasetin Allah’ı” ilan eden Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül’e... Bu iki şahsiyetin, “yanıt” niteliğindeki yazıma konu olmasının nedeni ise; 25-26 Nisan 2004 tarihinde Zaman’da yayınlanan röportaj... Önce şu röportajı iyice bir sıkıp yağını bi güzel akıtalım, ondan sonra hem Nuriye’ye, hem de Sarıgül’e bir çift sözüm olacak... * * * Nuriye; “tahammüllü” ve “esnek” bulduğun Sarıgül’e, Baykal’a olduğu gibi “yumuşak” değil de “sert” sorular sormuşsun, ancak olanca “gayretine” rağmen, keyfini kaçıramamış, “haha hihi...” eğlenerek röportaj diye geyik muhabbeti yapmışsın. Öyle diyorsun. Okuyucuna da her ne kadar “demet demet” desen de “vıcık vıcık” bir Sarıgül sunmuşsun. Fethullah Gülen gibi ciddi ama daha çok “yağı, tuzu, biberi bol...” röportajlar yaptığın bilinirdi de, “kara mizah”cılığa soyunduğun pek de bilinmiyordu, öyleymiş. Yalnız, Sarıgül’le bir olup “Körler sağırlar, birbirlerini ağırlar!..” öyle birbirinize dolanmışsınız ki, bu memlekette “gerçek yüzünüzü...” göremeyen körler, “ihtiras!..”lı çığlıklarınızı duymayan sağırlar varsa hala söylenecek başka bir şey de yok... Aslan Mustafa’yla; sanki muhterem, Cem Yılmaz’ın yanında yetişen yeni yetme “komedyen!..” veya “stand-up”cı, her neyse işte, “vur patlasın çal oynasın” halkı bilgilendirmek kaygısından çok “eğlendirmek” için yırtınıp durmuşsunuz... Ortaya komikçe “bir şeyler...” çıkarabilmek için komikleşmiş de komikleşmişsiniz. BU NE KIZ NURİYE? Röportajına “Liderinizden daha fazla popüler oldun...” diye söze başlıyorsun ya Nuriye, bu çanağı Sarıgül gibi yırtık birinin görmeyeceğini mi sanıyordun ki... Elbette görüyor ve patlatıyor: “Ben deli dolu bir Anadolu çocuğuyum. Göğsümü gere gere, ayağımı vura vura geliyorum “ Hopluyorsun: “Hooop, nereye geliyorsun?” Biliyorsun nereye gelmek istediğini ama yine çanak açıyorsun. Sarıgül bu, nereye gelecek, elbette CHP Genel Başkanlığı’na... Ama “rüzgarı sert, delikanlısı mert” Erzincanlı, eviriyor çeviriyor ama bir türlü “niyetini” çıkıp “delikanlıca” söyleyemiyor. Partiden atılacağını, önünün kesileceğini düşünüyor. Korkusu bu. Erzincanlılar’ı kahredecek bir kıvraklıkla “Şişli’ye geliyorum” diyor ve birlikte gülüyorsunuz: “Hah hah hah...” Bir süredir Şişli’de değil, aklı iki karış Ankara’da, “CHP’nin Genel Başkanı olmak benim yapacağım bir çalışma değil” demesine bakma, onun gözü CHP Genel Başkanlığı’nda... Gerçi; SHP’ye, DSP’ye ve YTP’ye olmadı CHP’ye, o da olmadı bir başkasına, her defasında çıktığı “hayal turu”ndan sonra kuyruğunu bir yerine kıstırıp Şişli’ye dönüyor. “Bu röportaj seni bir kat daha yükseltecek!..” Ben demiyorum, Sarıgül diyor... “Beni yükseltmez de...” Yanlış cevap Nuriye, sen kiminle röportaj yaptığını sanıyorsun. Başın göğe erecek, farkında değilsin. FIRÇAYA BAK FIRÇAYA!.. “Karizmanız, Şişli Belediye Başkanlığı için yeterli... gördük...” Hah, şimdi oldu işte Nuriye... Bu soru seni, Sarıgül’ün bilmem ne “Bakanı” yapmaya yeter de artar bile. “...Görmediniz hanımefendi...” Ama bak, Sarıgül’e bir türlü yaranamıyorsun işte. “... 30 yıldır da siyasetin içindeyim. Niye beni bugüne kadar çağırıp röportaj yapmadınız? Niye beni dikkate almadınız?” Vah vah, zavallı Nuriye, bir de fırça yiyiyorsun ha!.. “Bu taşkın enerjinin kaynağı ne acaba?” Yapma be Nuriye, yapma Allah aşkına, adam seni fırçalıyor, sen “enerjisinin kaynağını” soruyorsun... HALK KREMİ NE YAPACAK? Vitamin hapı kullanıyormuş. İşin sırrı buymuş. Almanya’dan özel getirtiyormuş. Erzincan’lıymış, adını bilmezmiş, metroseksüel falan değilmiş, çünkü o işlerden anlamazmış. Aldın mı cevabını... ne olacak şimdi, adam “metroseksüel” de değilmiş!.. “Yoo abi. Bayağı metroseksüelsin...” Bildiğin bir şey varsa söyle Nuriye, inatlaşma, kızdırma adamı!.. “Ya sen hasta mısın, bu kadar soru, hey oğlum, kurtar beni, terlemeye başladım. Sen diyebilir miyim Nuriye?” Tabii ya... bırakın sizli bizli muhabbeti, değil mi ya!... Sen ona “Mustafa...” de, o sana “Nuriye...” desin. Çok zorlama çocuğu, terletme, bak oğlunu çağırırsa görürsün... “Size ‘sen’ diyebilir miyim Nuriye” Aslan “sosyal demokrat!..” Erzincanlı falan ama dünyanın en pahalı kreminin adını da biliyor, neresine kullanacağını da... Diyor ki: “La Prairie... gözaltına ayrı kullanıyorum, kaşlara ayrı kullanıyorum. Ben bütün yurttaşlarımın da kullanmasını arzu ediyorum...” Adamın karnı aç, şeyine..., cildine yani, dünyanın en pahalı kremini kullanacak? Neresi burası Nuriye, Sarıgül’ün hayal dünyası mı, bi söylesene Allah aşkına!.. Bir de parantez içinde “iç ses” başlığı altında “Neden seçmenlerinize bu dünyanın en pahalı kreminden hediye etmiyorsunuz? Yazık değil mi onlara?!” diyorsun ya, beni kalbimin taa ortasından vuruyorsun Nuriye... Nuriyeee!.. Nuriyeee!.. Halkçıııı Nuriyeee!... Sarıgül, bu parlak fikri senden kaptı ya, yakında garanti halka krem dağıtır vallahi!.. Senin sayende, her şeyi paramparça olan yurttaşlar, biraz olsun rahatlar. METROSEKSÜEL DEĞİLSE NE Kİ!... “Metroseksüel”in ne demek olduğunu bilmiyormuş. “... ben Erzincanlıyım, bilmem öyle şeyleri...” Vallahi de billahi de yalan söylüyor Nuriye, inanma, bal gibi biliyor. “Ben anlamam öyle şeylerden...” Anlıyor anlamasına da, onu başka “seksüel”lerle karıştırırlar diye, bu noktada delikanlılığın, üstelik de “rüzgarı sert, delikanlısı mert” Erzincan’ın delikanlılığına sığınıyor: “Erzincan’da erkekler cilt bakımı mı yaptırıyor, sen basbayağı metroseksüelsin işte...” Kaşınıyorsun Nuriye, öyle “sert!..” sorular soruyorsun ki, sonunda kızdıracaksın “delikanlı!..”yı... Ceylan Otel’de 20 günde bir manikür, pedikür gibi bilumum vücut operasyonlarını gerçekleştiriyorsa... Takım elbiseleri ve parfümü Façonable‘nse... Fondöten kullanıyorsa... Her sabah evine kuaför geliyorsa... Façonable’den bir eleman gelip kravatını, gömleğini kombinliyorsa... Yani şimdi bu şahsiyet “metroseksüel...” mi oluyor? TÜRKİYE’DE KAÇ VİLAYET VAR? Sarıgül’e soruyorsun ya “Sol seçmenle yapılan ‘CHP lideri kim olmalı’ anketinde Derviş yüzde 18, siz yüzde 17.9 çıktınız. Size fark attığı o minicik şey, neyin göstergesi?” diye... Nedir o “minicik şey!..” dediğin Nuriye? Sarıgül’ün yanıtına bak “... O, İstanbul’da Beyaz Türkler arasında yapılan bir ankettir...” Sahi mi? Nuriye, “İkisi toplasan yüzde 36 eder. Geriye kalan yüzde 64 nerde?” diye niye sormuyorsun da, aklını o “minicik şey”e takıyorsun!.. Yok bu anket Anadolu’yu kapsarsa Derviş’e en az yüzde 20 fark atarmış da... Türkiye’nin sorunlarını, kırlarını, bayırlarını, örflerini biliyormuş da... Şu cümle Sarıgül’e ait değil mi Nuriye?: “Derviş – Sarıgül olayı olduğu zaman, Türkiye’nin 84 vilayetinde açıp sandık kurmak lazım...” Peki kız Nuriye, niye sormadın “Ey Sarıgül, sen daha Türkiye’nin kaç ili olup olmadığını bilmiyorsun!..” diye. “Türkiye’nin 84 vilayeti” varmış, yok yaaa!.. “Şişli’yi vilayet mi ilan ettin Mustafa?” niye diyemedin. Vilayet yaptığı diğer iki şanslı ilçeyi niye öğrenmedin? ONLARA DA KREM VERSENE!.. Sarıgül’e, kullandığı kremden halka da bedava dağıtıp dağıtmayacağını soruyorsun da, şu, yolu üzerindeki CHP, SHP, DSP, YTP ve son olarak yine CHP tabelalarını... İnönü’yü, Ecevit’i, İsmail Cem’e ve bir de Ayfer Atay gibi daha yüzlerce yol arkadaşına attığı kazığı niye sormuyorsun Nuriye? Kendisini Türk siyasi hayatına kazandıran, yediği naneyi temizleyerek onu cezaevlerinde sürünmekten kurtaran CHP’li Beşiktaş eski Belediye Başkanı Ayfer Atay’a, 28 Mart yerel seçimlerinde “adaylığını engelleyerek” attığı kazığı sormanı beklemek, sanırım aptallık olurdu. Bir de... Şişli bölgesinde bir otel sahibinden talep ettiği 500 bin doları, uzun pazarlıklar sonucu 50 bin dolara indirerek aldığı Etibank çeklerinin bir kısmını tahsil edip geriye kalanları banka TMSF’ye geçince niye tahsile veremediğini, bunun neyin karşılığı olduğunu keşke sorabilseydin Nuriye? O, iş dünyasının çok yakından tanıdığı saygın iş kadınına, “Parti kuruyormuşsun, bırak parti kurmayı, gel benim Bakanım ol” demesine bakılırsa, sanırsın ki Sarıgül, CHP’nin başına geçti, iktidara geldi, hükümeti kuruyor, bakan ayarlama peşinde... Bunları elbette soramazdın da, Hüsamettin Özkan’ı, Mesut Yılmaz’ı özellikle sorabilirdin. Çünkü, onların “gazıyla!..” frenleri tutmuyor, önüne geleni vurup kırarak “freni boşalmış kamyon” gibi başıboş gidiyor. ERDOĞAN’DAN İCAZET ALMADI MI? “Milletvekiliyken iki sözünden biri Allah değildi ve hiç sizin dini referans gösterdiğinizi hatırlamıyorum. Ama şimdi öyle mi ya?...” Niye şaşırdın Nuriye? Dün başkaydı, bugün ise her iki sözünden birinde “Allah”tan söz edilmesi gereken bir dönem onun için. Her dönemin adamı yani, sanki bunu bilmiyormuş gibi soru soruyorsun. Sarıgül’ün, 28 Mart yerel seçimlerinden 1.5 ay önce, AKP Genel Başkanı ve Başbakan Erdoğan’la, hatırı sayılır birini devreye sokarak görüştüğünü, Erdoğan’a “Ben sizin belediye başkanınızım” diyerek kendisine “yol vermesini” istediğini, aranızdaki bu kadar samimiyete bakılırsa, bilmemen mümkün değil Nuriye? Hani Sarıgül sana diyor ya “Size ‘sen’ diyebilir miyim Nuriye?” diye, o bakımdan yani, o görüşmede daha neler neler, konuşulduğunu, benim kadar en az sen de bilirsin herhalde... HAC’DAN KAÇ ALLAH’IN İPİNE SARIL!... Sen, yıllar sonra yaptığın Fethullah Gülen röportajıyla büyük sükse yaptın. Hoca Efendi’ye de çok yakınsın, bilirsin; Sarıgül, “Hoca’m... Hoca’m...” dediği Hoca Efendi’yle görüşüp elini öpebilmek için seni mi, yoksa bir başka ünlü işadamını mı, kimi devreye soktu? Bir de... Taa Arabistan’a kadar gideceksin, her aşamadan geçeceksin, tam hacı olacakken, ortadan kaybolacaksın. “Niye kaçtın?” diye soranlara da “Hacı olmak istemiyordum” diyeceksin. Niye sormadın Nuriye, “Hem hacdan kaçıyorsun, hem de Allah’ın ipine sarılmaktan söz ediyorsun? Dini vecibelerini yerine getirmeyip Allah Allah diye ortada dolaşıyorsun!..” diye Elini öpmek için sıraya girdiği Hoca Efendi’nin bu hem öyle, hem böyleliği, uluorta teşhirciliği, kötü niyeti hoş görmesi mümkün mü? Ya şuna ne demeli!.. “... Mustafa: “Show yapıyorsam sen beni niye dikkate aldın?” Nuriye: “Show yaptığın için!..” Mustafa: “Demek ki bu da önemli. Siz show yapan insanlarla mı konuşuyorsunuz?” Nuriye: “Evet...” Mustafa: “Fethullan Gülen Hoca’mla röportaj yaptınız. Hocam da mı show yapıyor?” Nuriye: “Tabii ki değil. (İç ses: çuvalladım) Kabul, bir yumruk attınız bana. ...” Ne denebilir ki!.. Zaten Mustafa gerekeni sana söylüyor “Güzel kardeşim, ben mi ulaştım, sen mi bana ulaştın? Sen yerin dibine girdin şimdi?” Sen ne cevap veriyorsun bak: “Sevilmeye neden bu kadar açsın ey Sarıgül?” Ne diyeyim ben sana Nuriye, bu cümleyi nasıl yorumlayayım, Allah’ından bul emi!... Şu muhabbete bakın Allah aşkına: SARIGÜL: “İnşallah sizinle bir canlı yayında kozlarımızı paylaşırız. Bir gün herkes benden randevu istemek için çıldıracak, ama ben televizyondaki ilk röportajımı söz veriyorum, sizinle yapacağım...” Yedin mi? Afiyet olsun öyleyse... NURİYE: “Ben sıradışıyım, siyasetin mor ineğiyim, diyorsun. Sıradışı adam, ben sıradışıyım demez, derse sıradanlaştırır kendini...Egon o kadar şişik ki ‘sana oy vermezsek günah olur’ diyene ‘aman bunun günahla sevapla ne alakası var’ diyemiyorsun...” Yanıt, hikaye... İŞTE ASIL MÜTHİŞ DERS BU!.. Nuriye: Kenan Akçay, “Sarıgül – başkan’ın aşkı-“ diye bir kitap yazdı. Evet Nuriye; yazdım. 20 yıllık gazeteciyim. Mustafa’yı 20 yıldır da tanırım. Bilgime, görgüme, araştırmalarıma dayanarak “Sarıgül – başkan’ın aşkı-“ adlı bir kitabı yazdım. Bunca yıldır sık sık görüştüm, takip ettim, izledim, araştırdım, soruşturdum, ondan sonra “belgesel –roman” niteliğinde bu kitabı kaleme aldım. Sarıgül: O benim dışımda. Hiç sorma. Takdir ettiğim bir kitap değil. Bana milletvekili iken röportaj için gelmişti. Yazıklar olsun sana Mustafa, yazıklar olsun. İnsanın bu sözü söyleyebilmesi için Allahsız, kitapsız olması lazım. 20 yıldır tanışıyor görüşüyoruz. Seninle defalarca röportaj yaptım, haber hazırladım. Özel ve siyasi hayatını, eşini dostunu, yaptıklarını yapacaklarını, ideallerini anlattın günlerce, seni objektif olarak yazabilmem için beni çok özel toplantılarına bile çağırdın, günlerce makam aracında dolaşmadık yer, görüşmedik insan bırakmadık. Kitabın kapağında eşin Aylin’in fotoğrafı vardı; onu “Aylin’le zaten aram iyi değil, benden ayrılmak istiyor, boşanmama neden olur, kapağı değiştir, benim fotoğrafımı koy...” diyen sen değil misin? Kitabın içeriğini çok beğendiğini söylemedin mi defalarca? Nuriye: Şu satırlar var kitapta: “Sarıgül bir Şişli’ye, bir de Aylin’e aşıktı. Şişli, Sarıgül’ü ve Aylin’i çok seviyordu. Aylin hem Sarıgül’ü hem de kuması Şişli’li seviyordu. Sarıgül’ün bir yanında Şişli, bir yanında Aylin vardı. Elele yürüyorlardı. Bu Sarıgül’ün çağdaş ve demokratik Türkiye için en uzun yürüyüşüydü.” Burnunuza yağ kokusu geliyor mu? Bak Nuriye; bu kitap, belgesel bir roman... Sarıgül’ün Şişli’ye, siyasete ve eşi Aylin’e olan aşkını anlatan, bu kurguyla işlenen bir yapıt. Defalarca yapılan görüşmelerdeki anlatımlarına dayalı. Eğer Sarıgül diyorsa ki; “Bir yanımda Aylin, bir yanımda Şişli, elele yürüyoruz, bu bizim çağdaş ve demokratik Türkiye için en uzun yürüyüşümüz..” bunu sen olsan nasıl anlatırsın? Soruya bak: “Burnuna yağ kokusu geliyor mu?” Yağ kokusu da gelir b.k kokusu da; çünkü sayfalar boyunca birbirinize söylemediğinizi bırakmamışsınız, röportajın içine etmişsiniz, elbette her türlü koku gelir. Sarıgül: Geliyor, çok geliyor. Ben o kitabı hakikaten tasvip etmiyorum. Benimle ilgili bir şey yazılacaksa, biraz daha derinlemesine yazılması lazım. Ya Mustafa, inanamıyorum sana, insan bu kadar mı bir öyle bir böyle olur? “Objektif” ve “değerli bir çalışma” dediğin bir kitapla ilgili, nasıl da garip laflar etmişsin öyle... Ayrıca bu bir inceleme – araştırma kitabı değil ki... belgesel bir roman... Seninle ilgili istediğin o derin araştırmayı; “Kim Bu Sarıgül?” adlı çok yakında çıkacak olan kitabımda bulacaksın, merak etme, catlama, sabret... Nuriye: 1961 yılında doğdu. Annesi ‘isyankar biri olacağı, dünyaya gelişinden belliydi’ dedi. Çünkü, bebek doğar doğmaz, tavana doğru dikine işemişti. Bu da pek hayra alamet değildi. Nuriye, hani diyordun ya “burnunuza bir koku geliyor mu?” diye, ben de “b.k kokusu” demiştim... İşte sı....ının itirafı. Kitabın ön kapağının içe kıvrılan kapakçığında benim fotoğrafımın altında, biyografim yer alıyor. O biyografide, benimle ilgili küçük bir anektotu alıp sanki burada Mustafa’dan söz ediyormuşcasına alıntı yapıp soru soruyorsun. Ya Nuriye, o alıntıdan sözünü ettiğinin Mustafa ile yakından uzaktan hiçbir ilgisi yok. Kitabı nerenle okudun diye, onun için sormuştum daha önce... Sarıgül: Meslek olarak da bir ders olması gereken bir hadise. Feci bir şey. Güya Mustafa, burada bana geçiriyor: “Meslek olarak ders alınması gerekir...” Haklısın Mustafa, Nuriye ve sen, yeterince “ders...” veriyorsunuz... Bak Mustafa; bana mesleğimle ilgili ders vermeye kalkışacağına – ki bu konuda bana ders vermek senin asla haddin bile değil – okuduğunu anlamaya çalış. Oku ki “adam!..” olasın. Türkiye’nin 81 ili var, sen 84 ilden söz ediyorsun, daha Türkiye’nin kaç ili olduğunu bilmeden Türkiye’yi yönetmeye talip oluyorsun. Sen önce kendi dersine çalış... Nuriye: Peki bu dikine işeme meselesini nereden biliyor? Bilirim Nuriye, hem de çok iyi bilirim, çünkü o doğar doğmaz tavana doğru dikine işeyen benmişim. Annem anlatmıştı, ordan biliyorum. Mustafa bunu elbette bilemez, onunla ilgisi yok. Sarıgül: Ya nereden biliyor hakikaten? Ne kadar ayıp. Benimle alakası yok. Gelse bana sorsa “Olur mu öyle şey!” derim. Haydaa!.. Mustafa’da çocukluğunda tavana işediğini sanıyor. Kız Nuriye, sen adamı yoldan çıkarırsın yani... Ayıp, çok ayıp vallahi. * * * Son söz Nuriye’ye; Gazeteci-yazar olabilir, her türlü röportaja imza atabilirsin. Ancak, sen sen ol, utanacağın hiçbir şeyin altına, röportaj dahi olsa imzanı atma. “Sert sorular sordum, keyfini kaçıramadım” diyorsun, “soru sormamışsın sen” Nuriye, soramamışsın, iş “geyik muhabbetinde” sürüp gitmiş, o seni bol bol fırçalamış. Ban “Sen niye kitabında sormadın bu soruları...” dersen, ben biyografi yazdım. “Kim Bu Sarıgül?” adlı kitabım ise, tam da Sarıgül’ün sana söylediği gibi “derin” bir inceleme – araştırma kitabı olacak. Çok yakında çıkıyor. Ondan sonra görüşelim... Mustafa; Allah seni öyle şaşırtmış ki, iyi ki bu röportajı yapmış Nuriye seninle, iyi ki sen de kabul etmişsin. İkinizi de Allah konuşturmuş.