AK Parti'yi kötü günler bekliyor!
Bugün geriye dönüp baktığımızda, Erdoğan'ın 1994 yılından beri binbir türlü haksızlığa ve çileye maruz bırakıldığını görüyoruz.
Son 5 yıl içinde iktidarı devirmek için sergilenen her kumpastan
sonra aynı şeyi söyledim. "Bu millet bahtının ipini bir kez
yakaladı ve bir daha bırakmaya hiç niyetli değil" dedim
her seferinde...
Özellikle gezi ayaklanmasıyla başlayan, 17 ve 25 Aralık darbe
planıyla devam eden süreçte halkın o ipe nasıl sıkı sıkıya
sarıldığını hepimiz gördük, yaşadık.
Darbelerin mimarları bile, "Erdoğan'ın yerinde kim olsaydı
savrulup giderdi" diyerek Erdoğan'ın çelik iradesine vurgu
yapmadan edemiyor artık.
Bugün geriye dönüp baktığımızda, Erdoğan'ın 1994 yılından beri
binbir türlü haksızlığa ve çileye maruz bırakıldığını
görüyoruz.
Kendisine haksızlık edenleri 12 yıl boyunca hergün, her saat
cezalandırdı! Bu cezayı iktidarda kalarak ve daima yükselerek
kesti. Tüm karalamalara rağmen, milletin gönlünden ve gözünden
düşmeyerek kendisini alaşağı etmek isteyenlere cehennem azabı
çektirdi.
Siyasi kariyerine tecavüz etmek isteyen kaç kişiyi hadım edilmiş
olarak geri gönderdi, sayısını unuttuk.
Ne yaptılarsa olmadı...
Kendilerinde mevcut olan bütün çirkinlikleri O'na tevcih ettiler.
Ancak yaptıkları bir süre sonra maskaralıktan öteye geçmedi. Allah
onları yine kendi elleriyle, kendi dilleriyle rezil etti ama bunu
anlamadılar.
12 yıl boyunca kendinden aşağıdakiler tarafından aşağılanan halkın
geniş kesimi bile sırf Erdoğan'a oy verdiği için türlü hakaretlere
maruz bırakıldı.
Kendileri gibi düşünmeyen, rezilce fikirlerine katılmayan, farklı
düşünen herkesi "yandaş, yalaka, koyun, köylü,
çoban" diyerek aşağıladılar. Gurur duydukları bir lider
bulamadıkları için, liderlerinin ardından gururla yürüyen halka
demediklerini bırakmadılar.
O lider şimdi gözünü Çankaya'ya dikmiş, öfkesi kabarık, milli
duyguları sönük kesimi birkez daha cezalandırmaya hazırlanıyor.
Üstelik bu kez daha önce yapılmayanı yaparak, halkın oylarıyla o
makama oturmayı hedefliyor.
Dün neredeyse tamamı siyasi kimliğe sahip 5 bin kişinin tıkabasa
doldurduğu o salondaydım. Yüzlerce gazetecinin arasında, o kararın
açıklanacağı anı çıplak gözlerle izlemek istedim.
AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin'in
"Cumhurbaşkanı adayımız, Başbakanımız ve Genel Başkanımız
Recep Tayyip Erdoğan'dır" demesinin ardından salondaki
uğultu görülmeye değerdi.
Veda konuşması yaparken salonda ağlayanları, hıçkırıklara
boğulanları gördüm.
Bir seçmen kitlesi düşünün ki, hem liderini Çankaya koltuğuna
oturtmak için yeminler ediyor, hem de Başbakanlık koltuğunu
bıraktığı için ağlıyor.
Erdoğan konuşmasında sık sık kendisinin gelip geçici olduğunu ve
önemli olan şeyin dava olduğunu vurgulayıp durdu.
Ben Erdoğan'ın sözlerinde parti içi bir çekişmenin yaşanabileceği
endişesi gördüm. Zaten bu çekişmenin emarelerini de epey zamandır
hissediyorduk.
Herşeyin tatlı dille çözülebileceğini tavsiye eden danışman
kadrolarının türlü ayak oyunlarıyla bertaraf edilmesinin nedeni de
işte bu çekişme ve üzülerek görüyorum ki bu çekişme devam ederse
Erdoğan'sız AK Parti'yi kötü günler bekliyor.
Erdoğan ve Türkiye'nin en büyük şansı galiba, çevresini saran
sonradan gelme danışman kadrosundan kurtulmak olacak.
Mesele sadece bu danışman kadrosu değil elbet...
Aylardır AK Parti'nin yurtiçi ve yurt dışındaki temsilciliklerinde
yaşanan sıkıntılarını dile getirmeye çalışıyorum. Teşkilatlardan
sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Süleyman Soylu teşkilatlarda yeni
bir yapılanmaya gitti ve sorunlu bazı bölgele yöneticilerini
görevden aldı.
Dün kendisiyle ayaküstü sohbet etme imkanı bulduk. Bana gelen
ve sayısı binleri bulan şikayet mesajlarından bahsettim. Anladım ki
bana gelen mesajlar kadar kendisine ulaşan şikayetler de var.
Kurulan bir ekibin o şikayet mesajlarını titizlikle incelediğini ve
gerekli araştırmaların yapıldığını söyledi.
Eğer buralara ciddi anlamda neşter atılmazsa, bu sıkıntının yakın
zamanda partinin genel sıkıntısı haline dönüşeceğini göreceğiz.
Yurt içindeki sıkıntılar kadar yurt dışındaki sıkıntılar da doruk
noktaya ulaşmış durumda maalesef... Beni takip eden kardeşlerim,
bir süre önce kısa adı UETD olan Avrupalı Türk Demokratlar Birliği
hakkında gelen şikayetlere yer verdiğimi hatırlayacaktır.
O yazılardan sonra yaşananlar, UETD'deki sıkıntıları yazmakta ne
kadar haklı olduğumu birkez daha ortaya koydu.
Nedeni anlatayım!
Bir kurum düşünün ki bazı bölge temsilcilerini görevden alıyor ama,
bu kişileri görevden aldığını gazete ilanıyla duyuruyor. Görevden
alınanlar da bu kararı gazete ilanı sayesinde öğreniyor!
Kendilerine ayrıca bir tebligat falan gitmiyor!
Bir kurum düşünün ki yetkilileri suskun, ama yetkisiz olanları
sahte mailler üzerinden "Sen niye bunları yazdın"
diyerek bana hakaretler yağdırıyor.
Kurumun başındaki isim olan UETD Genel Başkanı Süleyman Çelik bu
sırada ne yapıyor dersiniz? Bana gönderdiği mesajında,
"Başbakan Viyana ziyareti sırasında sizinle görüşmem için
bana talimat verdi. Haftaya sizinle görüşmek üzere İstanbul'a
geliyorum" diyor ama, iki haftadır kendisinden ses seda
çıkmıyor!
Koskoca Almanya'da bugüne dek sadece ama sadece 50 bin kişi
Cumhurbaşkanlığı seçiminde nasıl oy kullanacağına dair sorgulama
yapmış. Bu sıkıntıyı gidermek için çalışması gerekenler, tam da
dereyi geçerken at değiştirme telaşına düşmüş.
Kısacası partinin genel merkezinden, teşkilatlarından ve yurt
dışındaki temsilciliklerine kadar herkeste bir kamak hastalığı
oluşmuş.
Erdoğan bu açıkların tamamını varlığıyla bertaraf edebiliyordu ama,
artık olmayacağına göre yakında ciddi dağılmalar yaşanması muhtemel
görünüyor. Umarım ve dilerim ki birileri bana laf yetiştirmek
yerine gerekeni yapar. Yoksa yakın zamanda bu kraldan çok kralcılar
ne oturacak bir taht bulur, ne de takacak bir taç!