BIST 9.550
DOLAR 34,54
EURO 36,01
ALTIN 3.005,46

AK Parti'yi kötü günler bekliyor!

Bugün geriye dönüp baktığımızda, Erdoğan'ın 1994 yılından beri binbir türlü haksızlığa ve çileye maruz bırakıldığını görüyoruz.

Son 5 yıl içinde iktidarı devirmek için sergilenen her kumpastan sonra aynı şeyi söyledim. "Bu millet bahtının ipini bir kez yakaladı ve bir daha bırakmaya hiç niyetli değil" dedim her seferinde...

Özellikle gezi ayaklanmasıyla başlayan, 17 ve 25 Aralık darbe planıyla devam eden süreçte halkın o ipe nasıl sıkı sıkıya sarıldığını hepimiz gördük, yaşadık.

Darbelerin mimarları bile, "Erdoğan'ın yerinde kim olsaydı savrulup giderdi" diyerek Erdoğan'ın çelik iradesine vurgu yapmadan edemiyor artık.

Bugün geriye dönüp baktığımızda, Erdoğan'ın 1994 yılından beri binbir türlü haksızlığa ve çileye maruz bırakıldığını görüyoruz.

Kendisine haksızlık edenleri 12 yıl boyunca hergün, her saat cezalandırdı! Bu cezayı iktidarda kalarak ve daima yükselerek kesti. Tüm karalamalara rağmen, milletin gönlünden ve gözünden düşmeyerek kendisini alaşağı etmek isteyenlere cehennem azabı çektirdi.

Siyasi kariyerine tecavüz etmek isteyen kaç kişiyi hadım edilmiş olarak geri gönderdi, sayısını unuttuk.

Ne yaptılarsa olmadı...

Kendilerinde mevcut olan bütün çirkinlikleri O'na tevcih ettiler. Ancak yaptıkları bir süre sonra maskaralıktan öteye geçmedi. Allah onları yine kendi elleriyle, kendi dilleriyle rezil etti ama bunu anlamadılar.

12 yıl boyunca kendinden aşağıdakiler tarafından aşağılanan halkın geniş kesimi bile sırf Erdoğan'a oy verdiği için türlü hakaretlere maruz bırakıldı.

Kendileri gibi düşünmeyen, rezilce fikirlerine katılmayan, farklı düşünen herkesi "yandaş, yalaka, koyun, köylü, çoban" diyerek aşağıladılar. Gurur duydukları bir lider bulamadıkları için, liderlerinin ardından gururla yürüyen halka demediklerini bırakmadılar.

O lider şimdi gözünü Çankaya'ya dikmiş, öfkesi kabarık, milli duyguları sönük kesimi birkez daha cezalandırmaya hazırlanıyor. Üstelik bu kez daha önce yapılmayanı yaparak, halkın oylarıyla o makama oturmayı hedefliyor.

Dün neredeyse tamamı siyasi kimliğe sahip 5 bin kişinin tıkabasa doldurduğu o salondaydım. Yüzlerce gazetecinin arasında, o kararın açıklanacağı anı çıplak gözlerle izlemek istedim.

AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin'in "Cumhurbaşkanı adayımız, Başbakanımız ve Genel Başkanımız Recep Tayyip Erdoğan'dır" demesinin ardından salondaki uğultu görülmeye değerdi.

Veda konuşması yaparken salonda ağlayanları, hıçkırıklara boğulanları gördüm.

Bir seçmen kitlesi düşünün ki, hem liderini Çankaya koltuğuna oturtmak için yeminler ediyor, hem de Başbakanlık koltuğunu bıraktığı için ağlıyor.

Erdoğan konuşmasında sık sık kendisinin gelip geçici olduğunu ve önemli olan şeyin dava olduğunu vurgulayıp durdu.

Ben Erdoğan'ın sözlerinde parti içi bir çekişmenin yaşanabileceği endişesi gördüm. Zaten bu çekişmenin emarelerini de epey zamandır hissediyorduk.

Herşeyin tatlı dille çözülebileceğini tavsiye eden danışman kadrolarının türlü ayak oyunlarıyla bertaraf edilmesinin nedeni de işte bu çekişme ve üzülerek görüyorum ki bu çekişme devam ederse Erdoğan'sız AK Parti'yi kötü günler bekliyor.

Erdoğan ve Türkiye'nin en büyük şansı galiba, çevresini saran  sonradan gelme danışman kadrosundan kurtulmak olacak.

Mesele sadece bu danışman kadrosu değil elbet...

Aylardır AK Parti'nin yurtiçi ve yurt dışındaki temsilciliklerinde yaşanan sıkıntılarını dile getirmeye çalışıyorum. Teşkilatlardan sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Süleyman Soylu teşkilatlarda yeni bir yapılanmaya gitti ve sorunlu bazı bölgele yöneticilerini görevden aldı.

Dün  kendisiyle ayaküstü sohbet etme imkanı bulduk. Bana gelen ve sayısı binleri bulan şikayet mesajlarından bahsettim. Anladım ki bana gelen mesajlar kadar kendisine ulaşan şikayetler de var. Kurulan bir ekibin o şikayet mesajlarını titizlikle incelediğini ve gerekli araştırmaların yapıldığını söyledi.

Eğer buralara ciddi anlamda neşter atılmazsa, bu sıkıntının yakın zamanda partinin genel sıkıntısı haline dönüşeceğini göreceğiz.

Yurt içindeki sıkıntılar kadar yurt dışındaki sıkıntılar da doruk noktaya ulaşmış durumda maalesef... Beni takip eden kardeşlerim, bir süre önce kısa adı UETD olan Avrupalı Türk Demokratlar Birliği hakkında gelen şikayetlere yer verdiğimi hatırlayacaktır.

O yazılardan sonra yaşananlar, UETD'deki sıkıntıları yazmakta ne kadar haklı olduğumu birkez daha ortaya koydu.

Nedeni anlatayım!

Bir kurum düşünün ki bazı bölge temsilcilerini görevden alıyor ama, bu kişileri görevden aldığını gazete ilanıyla duyuruyor. Görevden alınanlar da bu kararı gazete ilanı sayesinde öğreniyor! Kendilerine ayrıca bir tebligat falan gitmiyor!

Bir kurum düşünün ki yetkilileri suskun, ama yetkisiz olanları sahte mailler üzerinden "Sen niye bunları yazdın" diyerek bana hakaretler yağdırıyor.

Kurumun başındaki isim olan UETD Genel Başkanı Süleyman Çelik bu sırada ne yapıyor dersiniz? Bana gönderdiği mesajında, "Başbakan Viyana ziyareti sırasında sizinle görüşmem için bana talimat verdi. Haftaya sizinle görüşmek üzere İstanbul'a geliyorum" diyor ama, iki haftadır kendisinden ses seda çıkmıyor!

Koskoca Almanya'da bugüne dek sadece ama sadece 50 bin kişi Cumhurbaşkanlığı seçiminde nasıl oy kullanacağına dair sorgulama yapmış. Bu sıkıntıyı gidermek için çalışması gerekenler, tam da dereyi geçerken at değiştirme telaşına düşmüş.

Kısacası partinin genel merkezinden, teşkilatlarından ve yurt dışındaki temsilciliklerine kadar herkeste bir kamak hastalığı oluşmuş.

Erdoğan bu açıkların tamamını varlığıyla bertaraf edebiliyordu ama, artık olmayacağına göre yakında ciddi dağılmalar yaşanması muhtemel görünüyor. Umarım ve dilerim ki birileri bana laf yetiştirmek yerine gerekeni yapar. Yoksa yakın zamanda bu kraldan çok kralcılar ne oturacak bir taht bulur, ne de takacak bir taç!