AK Parti'nin oyları neden düştü?
Son günlerde açıklanan anketlerde AK Parti'nin oylarının yüzde 45'in altında çıkması partiye gönül verenleri bir hayli şaşırtmış.
Son günlerde açıklanan anketlerde AK Parti'nin oylarının yüzde
45'in altında çıkması partiye gönül verenleri bir hayli
şaşırtmış.
Herkes bu düşüşün nedenleri sorguluyor.
Cevabı aranan soru şu: "2 ay önce açıklanan anketlerde
yüzde 48-49 bandında olan oy aranları nasıl olur da aniden yüzde
42-43'lere düşer?"
Önce şunu söyleyeyim...
AK Parti'nin oylarında bir düşüş olduğu muhakkak ama anketlerdeki
rakamlar kadar bir düşüş yok. Şunun iyi bilinmesi gerekir ki
kararsız seçmen seçime son bir hafta kala net kararını verir.
Özellikle sandık başında mührün vurulacağı an, seçmenin elinin
titrediği ve vicdanının harekete geçtiği andır.
Eğer çok büyük bir ekonomik veya siyasi kriz ortamı yoksa,
bu tür durumlarda iktidar partisi her zaman artı 2 puan avantajlı
olur. Hele hele Türkiye gibi koalisyonların büyük
sıkıntısını çekmiş bir ülkede, yeni bir koalisyon ihtimali
belirdiğinde, sandık başındaki seçmen oyunu tereddüt etmeden tek
başına iktidar olacak partiye verir. Onun için başından beri
sürdürdüğüm iddiamı yineliyorum. AK Parti bu seçimde yüzde
45'in altına düşmez.
Şimdi gelelim "Ne oldu da son iki ayda AK Parti'nin
oylarında erime yaşandı?" sorusunun cevabına...
Bu sorunun 5 önemli cevabı var...
Birincisi; Bülent Arınç'ın giderayak partiye vurduğu ağır darbe.
Hatırlarsanız bundan iki ay önce Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın
"İzleme Heyeti" meselesine yaklaşımı eleştirilen
Bülent Arınç, kendisini "paralelci" diyerek
istifaya davet eden Melih Gökçek hakkında korkunç iddialarda
bulunmuştu.
Hatırlatmakta yarar var: "Benim görevden alınmamı isteyecek
kadar haysiyetli bir insan değildir. Bir yerlere yaranmak istiyor,
oğlunun milletvekilli adaylığını garantilemek istiyor. Benim cemaat
denilen olguya karşı sempatimi herkes bilir. Gökçek oy isterken bu
yapının kucağında oturmuştur ve bu yapıyla Ankara'da parsel
satmıştır. Zengin işadamlarına okullar yaptırmıştır"
demişti Bülent Arıınç...
Beni okuyanlar bilir.
Her zaman, "AK Parti'nin rakibi sadece kendisidir. AK parti
içinde bir kavga olmazsa, bu parti 20 yıl iktidarı kimseye
bırakmaz" deyip durdum.
Bülent Arınç işte tam da bunu yaptı!
Gökçek hakkındaki kan donduran yolsuzluk ve usulsüzlük açıklamaları
AK Parti tabanında derin bir hayal kırıklığı yarattı. Aylarca
itibarı olmayan paralelcilerin ve sol seçmenin ağzından duyduğu
"yolsuzluk" söylentilerine itibar etmeyen parti
tabanı, bu söylentiyi bizzat Bülent Arınç'tan duyunca "Sadece Melih
Gökçek'e bu ağır yolsuzluk suçlaması yönelttiğine göre söylentiler
doğruymuş" dedirtti.
Arınç'ın ağzından çıkan, "Allah kısmet ederse seçimlerden
sonra bu görevde olmayacağım. Şerefimle yaşayacağım, sadece emekli
maaşıyla geçinen ama kalbi huzur içinde olan bir insan olarak
Ankara'nın sokaklarında dolaşacağım" sözü bir çok kesim
tarafından "Ben haram para yemedim ama yiyenler
yedi" diye algılandı.
Kısacası "AK Parti'liler yolsuzluk yapmaz"
inancının yıkılmasına neden oldu Bülent Arınç. O konuşmadan
haftalar sonra gelen anket sonuçları, bir düşüşün olduğunu haber
vermeye başlamıştı zaten...
İkinci neden, adayların açıklandığı sırada aday adayı olan
isimlerin yok sayılması. Açıklanan aday listelerine Türkiye'nin
dört bir yanından tepkiler yükselirken, aday adayı olanların
"İşe yaramazlar" gibi bir kenara itilmesi,
incinmeleri ve küskünlükleri beraberinde getirdi. Oysa aday
adayları bir araya getirilip bu küskünlükleri giderilebilirdi.
En azından Davutoğlu'nun miting yaptığı illerdeki aday adayları bu
mitinglere davet edilebilir ve en ön saflarda bulundurularak
kendilerine teşekkür edilebilirdi ama bu bile çok görüldü.
Adeta bir kenara itildiler...
Bununla beraber, daha önce il, ilçe, kadın ve gençlik kollarında
görev yapanlar da bir çırpıda kapının önüne kondu. Tabiri caizse
yöneticilik yaptıkları parti teşkilatlarının kapıları yüzlerine
kapatıldı, içeri dahi alınmadılar.
Üçüncü çözülme Erdoğan'ın İzmir ziyaretinde yaşandı. Yerel seçim
döneminde muhalefet partileri bile Erdoğan'ın İzmir'de 400 bin
kişiyle karşılandığını kabul etmişti. Ancak Cumhurbaşkanı'nın son
İzmir ziyaretinde sadece 14 bin kişiye ve boş tribünlere konuşan
Erdoğan'ın o hali, parti tabanına "Eyvah, ne
oluyor?" dedirtti.
Bu durumu çok iyi kullanan paralel yapı ve muhalif basın,
"AK Parti eriyor, meydanlar bile bunu gösteriyor"
algısını çok iyi işlemeye başladı. Hatta Erdoğan'ın Van'daki
konuşması başlamadan boş meydanı gösteren fotoğraflar ardı sıra
gazetelere ve sosyal medyaya servis edilerek bu algı operasyonu çok
başarılı bir şekilde gerçekleştirildi.
Oyların düşmesinin önemli nedenlerinden biri de de buydu. O günden
sonra gelen anket sonuçları erimede yoğunluk olduğunu göstermeye
başladı.
Dördüncü gerekçe...
Erdoğan, Başbakanlığı döneminde gündem oluşturan bir isimdi. Bir
bakıma hem iktidardaydı, hem de muhalefet yapıyordu. Muhalefetin
hatalarını alaycı bir dille gündeme getirmede üstüne yoktu.
Tepki çekecek icraatları daha gerçekleştirme aşamasındayken,
"Bakın muhalefet buna tepki gösterecek. Niye? Çünkü onlarda
vatan millet aşkı yok, vizyon yok!" diyerek ön almada
kusursuz davranıyordu.
Muhalefetin gündeme getirdiği bir olay sonrası bomba gibi
açıklamalar yaparak gündemi lehine çeviriyordu. Muhalefet
haftalarca Erdoğan'ın o açıklamalarına cevap yetiştirmekle meşgul
oluyordu.
Davutoğlu ile birlikte bu olay tersine döndü. Başbakan gündem
yaratmak yerine, muhalefetin gündeme getirdiği meselelere cevap
yetiştirmeye başladı.
Daha önceleri CHP, MHP ve HDP Erdoğan'a cevap vermek için
yarışırken, Davutoğlu her halleriyle tel tel dökülen 3 partiye
cevap yetiştirme telaşına düştü. Bu durum, Erdoğan döneminde alay
konusu olan muhalefetin Davutoğlu döneminde ciddiye alınmasına
neden oldu. Öyle ki gülünç projeleri bile dikkate
alınmaya başlandı.
Son ve en önemli neden ise Egemen Bağış'ın yeniden ortaya çıkması
oldu. Bugüne kadar AK Partili seçmenin asla kabullenemediği tek
olay vardı. O olay, "Bakara- makara" kasetiyle
gündeme gelen Egemen Bağış'ın pasif de olsa parti içinde kendine
yer bulmasıydı. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, TÜMSİAD Genel
Kurulu'ndaki konuşmasının ardından fotoğraf çekimi için Egemen
Bağış'ı da sahneye etmesi müthiş bir kırılmaya neden oldu..
O gün gerek Facebook, gerekse twitter'da AK Partili seçmenlerin
tepkilerine baktım. Bağış'ın o fotoğrafta yer almasına tepkiler çığ
gibiydi.
Bu durumu çok iyi kullanan paralel ve muhalef medyanın,
"Egemen Bağış Erdoğan'ın danışmanlığına getirildi"
haberi ise tabiri caizse bomba gibi patladı. habere yalanlama
gelmeyince bir çok seçmenin gönül bağlarını kopardığına bizzat
şahit oldum.
Bazı anket şirketlerinin bu haberler sonrası kasti bir şekilde
HDP'nin ve MHP'nin oyunu yüksek göstermesi ise işin tuzu biberi
oldu.
Nedenler bunlar...
ve maalesef bu konularda uyarılarda bulunanlar, Davutoğlu'na ve
Erdoğan'a yakın bazı akıl hocaları (!)
tarafından neredeyse hain ilan edildi. O isimlerin tetikçiliğini
yapan gazeteciler ise uyuyanları uyandıracak bir nida ile
seslenenleri "Kripto paralelci" ilan etti.
Kısacası AK Parti kendi kendine rakip oldu ve muhalefetin 12 yılda
başaramadığını 2 ay gibi kısa bir sürede başardı.
Peki bundan sonra ne olacak?
Yukarıda yazdıklarım size dehşet değil, umut versin. Yedi cihan
birleşse, bu hatalara rağmen AK Parti tek başına iktidarını
sürdürecek. Seçime daha 10 gün gibi uzun bir süre var. Küskünlere
uzatılacak elin boş dönmemesi için hayli iyi bir süre.. AK Parti
finallerin partisidir. Bir iki hamle, oyların yeniden yüzde
47-48'lere çıkmasına yeter de artar bile.
Köprüler, otoyollar, hızlı trenler, yeni havaalanları muhteşem
projeler ama AK Parti bunlardan o kadar çok yaptı ki artık seçmen
kitlesini heyecanlandırmıyor bile. Bu anlamda vatandaşı doğrudan
ilgilendiren bir iki küçük hamle herşeyi yeniden lehe çevirebilir.
.
Özellikle yurt dışında yaşayan Avrupalı Türkler'in kullanacağı
oylar bu aşamadan sonra hayati önem taşıyor. AK Parti'nin yurt
dışında 1 milyon 600 bin civarında oyu var. Bu seçmenlerin muhakkak
sandık başına getirilmesi getirilmesi gerekiyor.
Avrupa'daki onbinlerce Türk, yüzlerce araçtan oluşan konvoylarla
ve büyük bir heyecanla sandıklara koşuyor ama henüz oran
yüzde 50'yi dahi bulmadı. Geride kalan kesimi sandığa götürecek
çareler üretilmeli...
Bir sonraki yazıda bu konuyu daha daha detaylı yazacağım...