Bu sözün ardından 2 transferin yapılmasının nedeni ise bambaşka. İşte AK Parti'nin gerçek niyeti..
Abone olHalka ve Olaylara Tercüman'dan Fehmi Çalmuk, bu gizli çalışmayı bugün Tercüman'daki haberinde şöyle yorumladı: BU şarkıyı ilk olarak çocukluğumda Tanju Okan’dan dinlemiştim. “Neden saçların beyazlanmış arkadaş /Sana da benim gibi çektiren mi var?” AKP’nin kuruluş yıldönümünde Adnan Şenses bu şarkıyı söyleyince Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın ak düşmüş saçları, yorgun bakışları gözümüzün önüne geldi. Şarkının devamı birden değişti. “Bakıyorum ki her gün meyhanedesin” şeklindeki sözler, “Bakıyorum ki her gün, işte güçtesin” oluverdi. AKP’nin 2. kuruluş yıldönümünde değişimin sadece saçlarda olmadığı kesin. İki yıl önce varoşlardan, kırsal kesimden, fakir sofralarından alınan itibar artık Ankara sosyetisinin merkezi Bilkent’te tüketilir oldu. Çankaya çıkarması AKP’nin seçimde elde edemediği anayasal çoğunluk, iki milletvekili transferiyle sağlanmış oldu. Türkiye’nin tek başına Anayasa’yı değişterecek güçte olan partisi, sessiz ve derinden sürdürdüğü mücadeleyi şimdi daha gür sesle dillendirecek. Başbakan Erdoğan’ın, “Biz hükümet olduk ama iktidar olamadık. Sistem buna izin vermiyor” sözü, artık tarih sayfalarında kalacak. Bu bir bakıma kılıçların çekildiğinin net anlatımı. Şimdi AKP, karşısındaki blok da kendine çeki düzen verip, mücadeleye girişecek. Cumhurbaşkanı’nın by pass edilmesinden, yeni bir Anayasa hazırlanmasına, Anayasa Mahkemesi’nin yetkilerinin tırpanlanmasına kadar birçok radikal değişiklik gündemde. AKP’nin içinden aldığımız bazı duyumlar, partinin birinci kongresinden sonra Başbakan Recep Tayyip Erdoğan için, “Erdoğan Çankaya seni bekliyor” sloganlarının örgütlendiği şeklinde. AKP yönetimi, Erdoğan’ı Çankaya’ya çıkararak başkanlık sisteminin temeli atmak için gün sayıyor. AKP’nin bir anlamda yaptığı transferlerinin en anlamlısı Ankara Belediye Başkanı Melih Gökçek oldu. AKP’nin ‘muhafazakar demokrat’lıktan ‘sağıcılaşma’ya doğru yöneldiğinin ilk işareti sayılması yanlış olmaz. Sağın kendi içindeki jargonlarını çok iyi bilen, parametrelerini pratiğe geçirmiş bir isim olan Gökçek’in parti saflarına geçisi, bir anlamda, parti içinde makamı olmasına rağmen partide etkinliği olmayan “Özal ekibi” için taze kan olmuştur. ANAP geleneğinden gelenler, Gökçek ile birlikte varlıklarını gösterecekler. Zaten Gökçek’in katılım töreninde yaptığı konuşmadan sonra salonun boşalması, AKP yönetimi için çok önemli bir mesajdır. Gökçek taraftarları kutlamalara kimin için geldiklerini, varlık sebeblerini, parti yönetimine net olarak anlattılar. Gökçek’in AKP’ye sırf Ankara Büyükşehir Belediye Başkan adayı olmak için gittiğini zannedenler yarın çok yanıldıklarını farkına varacaklar. 1969’un rövanşı Siyasi tarihimizde sağın ayrışma serüveni 1970’li yılların başındadır. Tek parti iktidarının kendi içinde bölünme sürecine sokulmasının ardından, sağın üç halinin kendi partilerinde temsil imkânı ortaya çıkmıştı. İslamcılar Milli Nizam Partisi, milliyetçiler ise Milliyetçi Hareket Partisi adı altında örgütlendiler. Daha sonra MSP sayesince CHP 15 yıl aradan sonra başbakanlık koltuğuna oturabildi. Bir bakıma CHP’yi iktidar yapma uğruna, sağın içindeki ayrışmayı tetiklediler. Muhafazakarlar ise Adalet Partisi’nde kaldı. Sağın içindeki büyük cemaatler (Nurcular ve Süleymancılar) ve önde gelen tarikatlar, yıllarca AP’den vazgeçmediler. Erbakan’a karşı direnç Özal’a kadar sürdü. Bu dönemde sağcılık, daha dinsel temayla süslenmeye, adını “muhafazakârlık ve mukaddesatçılığa” dönüştürmeye başladı. AKP’nin kuruluşuna kadar sağdaki bölünmüşlük devam ediyordu. Partilerdeki lider zaafiyeti, zeminin kaymasını beraberinde getiriyordu. İkinci yılını kutlayan AKP’nin şimdilerde muhafazakâr demokratlıkla aradığı damar, 1969’da bölünmüş sağın yeniden vücüt bulması arayışıdır. AKP’nin, ‘İslamcılık’tan ‘muhafazakâr demokratlığa’ doğru yöneliş serüveni, merkez sağa doğru kayacaktır. Sağcılaşmanın siyasi zemin bakımından olduğunu gözden kaçırmak da gereklidir.