BIST 9.745
DOLAR 35,22
EURO 36,81
ALTIN 2.978,81
HABER /  GÜNCEL

AK Partili Öznur Çalık'tan HDP'ye: Hesabı iki cihanda sorulur!

AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Öznur Çalık çözüm süreciyle ilgili İnternethaber'e konuştu. Çalık, 6-7 Ekim olaylarında ölen 40 canın sorumluluğunun çağrıyı yapanlar da olduğunu söyledi.

Abone ol
HATİCE KÜBRA
TWİT-ÜL HAVADİS
- Türkiye çözüm süreciyle ilgili çeşitli tartışmalara sahne olurken taraflardan gelen açıklamalar bazı soru işaretlerini de beraberinde getirdi. Her ne kadar "çözüm süreci devam edecek" kararlığı görünse de HDP sürecin hükümet tarafından tehlikeye atıldığını iddia ediyor. Peki durum AK Parti tarafında nasıl?  

Afyon Kampı'nda çözüm sürecine eleştiriler getiren milletvekillerinin çokluğu bu konuda parti içinde bir çatlağa mı işaret ediyor? Önce bunu ardından da Aysel Tuğluk'un açıklamalarını konuştuk Öznur Çalık'la... 

AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Öznur Çalık, kendisinin çözüm sürecine her şeyden bir önce anne ve kadın hassasiyetiyle yaklaştığını söyledi. HDP'nin kadın milletvekillerinde aynı hassasiyeti göremediğini ise şu cümlelerle vurguladı: "Annesiniz; bu ölen evlatlar sizin evlatlarınız olabilir. Allah hiç kimseye ama hiç kimseye evlat acısı vermesin. Çözüm sürecinin bitmesi, yeniden ölümlerin başlaması hangi insan ruhuyla tarif edilebilir, anlamak asla mümkün değil".

ERDOĞAN'SIZ İLK AK PARTİ KAMPI

Bu Afyon kampı Erdoğan'sız ilk istişare kampıydı. Yokluğu hissedildi mi, atmosfer nasıldı?
 
Kurucu genel başkanımız Recep Tayyip Erdoğan hepimiz için çok önemli bir lider, Türkiye için dünya için çok önemli bir lider. En son Başbakan olarak kurucu genel başkanımızla yaptığımız toplantı da Afyon kampıydı. Bu toplantı ise Sayın Başbakanımız Ahmet Davutoğlu'nun ilk kez Genel Başkan olarak katıldığı kamp oldu. Ama öyle güzel bir ahenk ve iletişim oluşmuş vaziyette ki hem vefa hem de gelecek perspektifimiz açısından çok güzel bir tablo oluştu. Tabi sayın Cumhurbaşkanımızın varlığı her zaman ve her daim bizim yüreğimizde en üst köşede olacak. Ben ikisini yan yana koyduğumda "milletin adamları ve yeni Türkiye'nin adımları" diye tarif etmiştim. Yeni Türkiye'nin adımlarını Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan ve Başbakanımız Ahmet Davutoğlu'yla birlikte atacağız inşallah. 
 
13 yılda 23 kamp... AK Parti kurulduğu andan itibaren istişareye önem veren bir parti. 23. İstişare toplantısı 13 yaşındaki bir parti için büyük bir başarıdır. Son yaptığımız Afyon Kampı'nda; çözüm süreciyle lgili olarak bakanlarımız ve parti yöneticilerimiz milletvekillerimizin sorularını, çözüm önerilerini varsa eleştirilerini aldılar. Dış politika ve ekonomi konularında toplantılar oldu. Sayın Başbakanımız, AK Parti'nin hafızası olan parti kurucularıyla bir araya geldi, çok duygusal anlar yaşandı. Sayın Başbakan ve kurucular arasında oluşan o bağ çok muhteşemdi. AK Parti'nin bir veda değil bir vefa partisi olduğunun en büyük göstergelerinden birisi de bu oldu. 

AK PARTİ'DE ÇÖZÜM SÜRECİ ÇATLAĞI MI? 
 
Çözüm süreciyle ilgili bazı milletvekillerinin eleştirilerinin yükseldiği medyaya yansıdı. AK Parti kendi içinde çözüm sürecinde çatlak mı yaşıyor mu? 
 
Asla, o çatlağı dile getirenlerin her zaman hevesleri kursaklarında kalmıştır. Geçmiş dönemde hatırlayın, Gezi Olayları esnasında "parti bölünüyor, parçalanıyor" dendi dimdik ayakta kalan bir grubumuz vardı. 17-25 Aralık'ta "parti bölündü, parçalandı" dendi hepsinin hevesi kursağında kaldı. Tuzlukların dökülmesiyle birlikte bizim grubumuzun sapasağlam olduğu, çatıdan bir kaç tuğlanın düşmesinin bizim için hiç bir anlam ifade etmediğini bütün Türkiye gördü. 30 Mart'ı yaşadık,10 Ağustos'u yaşadık. Ve AK Parti grubunun nasıl sapasağlam bir grup olduğunu tüm Türkiye'ye de ispat etmiş olduk. 
 
Biz her zaman konuşuyoruz, onlar yeni konuşuluyor sanıyorlar. Tüm bölge milletvekilleriyle yapılan istişare toplantılarında bunların hepsi konuşuldu zaten. Ama tekrardan bir kez daha herkes "çözüm süreci ve kamu düzeniyle alakalı ne diyor" diye, görüşler, kanaatler ortaya konuldu.  Orada süreci çok iyi götüren arkadaşlarımız var. Yalçın Akdoğan, Efkan Ala, Beşir Atalay, Bülent Arınç, Adalet Bakanımız Bekir Bozdağ... Ve Başbakanımız Ahmet Davutoğlu'nun süreci kendi başkanlığında götürüyor olması çok anlamlı. Bizim kendi içimizde hiç bir şekilde çatlağımız olmaz. En güzel kanaati Sayın Başbakanımız genel değerlendirme esnasında bakanlarımızla yaptı ve "hiç bir şekilde çözüm süreci kamu düzeninin alternatifi değildir" dedi. 

 "ÇÖZÜM SÜRECİNİ İNSAN ODAKLI GÖTÜRMEK ZORUNDAYIZ"
 
Bu eleştiriler kampta nasıl değerlendirildi? 
 
Çözüm süreci çok netameli ve ince bir yol. Bu yola çıkarken her türlü riski alacağımızı bilerek yola çıktık. Birlik ve Kardeşlik projesi diye yola çıktık, çözüm süreci diye devam ediyoruz. Tabi ki bölgenin vekilleri hem de diğer bölgelerde siyaset yapan hem yerelde hem de genelin sesini duyuran arkadaşlarımız çözüm süreciyle ilgili kanaatleri mutlaka konuşulmalıydı. Biz yeni Türkiye'de "Konuşan Türkiye" diyor ve sivil toplum toplantıları başlatıyoruz. Bunu yaparken kendi içimizde, milletvekili arkadaşlarımızın ya da parti kurucusu arkadaşlarımızın kampa katılan arkadaşlarımızın kanaatlerini her alanda dile getirmesi çok normal. Bu bizim parti içerisinde her zaman ve her daim vardı. İlk kez olan bir şey değil. Her zaman her daim interaktif görüş alışverişi yapılır ve konuşulurdu. 
 
oznurcalik.jpg 

 
Tabi ki bu kampta çözüm süreci çok anlamlıydı, 6-7 Ekim olayları yeni yaşanmış ve bir taraftan milliyetçi söylemlere ağırlık vermek isteyen muhalefet partileri, diğer taraftan farklı milliyetçilik yapan siyasi partiler, HDP Kürt ırkçılığı üzerinden siyaset yapıyor, MHP ve CHP Türk ırkçılığı üzerinden siyaset yapıyor biz insan için siyaset yapıyoruz. Tam da burda "çözüm sürecini insan odaklı götürmek zorundayız" diyoruz. Hiç bir canımızın kaybolmaması, ölmemesi için almamız gereken tüm riskleri de alıyoruz. İşte orda bakanlarımız, Sayın Cumhurbaşkanımız ve Başbakanımız başta olmak üzere, çok ciddi riskler aldılar ve almaya da devam ediyorlar. Çözüm sürecinin bıçak sırtında götürülmesi gereken çok önemli bir yol olduğunu biliyoruz. Ve bu yolun yarısını geçtik. Şimdi bunu sekteye uğratmak isteyen farklı güçlerin, 6-7 Ekim olayları gibi farklı bahanelerle Türkiye'yi kaosa sürüklemek isteyenlerin varolduğunu biliyoruz. O yüzden Türkiye'nin farklı illerinden tüm milletvekilleri arkadaşlarımınla bu konuda görüş alışverişi yapıldı. Başbakanımız ve Bakanlarımız cevaplarını verdi. Mutlaka kendi dairesi içerisinde birinin birine sözü olabilir ve gereği neyse oradaki konuşmalarla çözülür.
 
"ANNESİNİZ! ÖLENLER SİZİN EVLATLARINIZ OLABİLİRDİ" 
 
AK Parti ve HDP'den çözüm sürecine devam edileceği mesajları geliyor fakat bir yandan da Aysel Tuğluk'un çözüm sürecinin bitme noktasına geldiği yönünde açıklamaları oldu. Buna ne diyorsunuz?
 
Öncelikle şunu söylemek lazım, biz her türlü şiddete karşısındayız, hangi siyasi partiye yapılırsa yapılsın. 6-7 Ekim olayları esnasında yüzlerce bina yakıldı, 40'a yakın insanımız öldü. Malı geri koyarsanız, insanı geri yerine koyamazsınız. Dolayısıyla bu kaosu yaratmak isteyenler, ölenlerden bir tanesinin kendisinin evladı olabileceğini düşünerek konuşmalı. Ben bir anne olarak çözüm sürecine olumlu bir şekilde devam etmek zorunda olduğumuzu bilerek bunu söylüyorum. HDP'den yapılan açıklamalara dönüp bakıyorum. Aysel Tuğluk'a, Ayla Akat Ata'ya dönüp bakıyorum. Annesiniz; bu ölen evlatlar sizin evlatlarınız olabilir. Allah hiç kimseye ama hiç kimseye evlat acısı vermesin. Çözüm sürecinin bitmesi, yeniden ölümlerin başlaması hangi insan ruhuyla tarif edilebilir, anlamak asla mümkün değil. HDP çözüm sürecine  devam diyen diliyle devam etmeli. İçlerinde farklı görüş ve düşünceleri dile getiren insanların varolduğunu biliyoruz ama oraya güçlü irade koyarak çözüm sürecine devam etmek zorunda olduğumuzu bilerek konuşmamız gerekiyor. 

ŞEHİT ANNELERİNİN GÖZYAŞLARINI ANLAMIYORLAR 
 
Benim bu konuda, özellikle kadınların siyaset yapması gerektiğini her daim söylüyorum. Kadınla ilgili hem siyasette, hem bürokraside, hem evinde her alanda güçlü kadın olması için mücadele ettim. Mücadele ederken "güçlü kadın, güçlü aile ve güçlü toplum olur, güçlü Türkiye olur" diye mücadelesini verdim. Bunu vermeye de devam edeceğiz. Bunları bu kadar dile getirirken, HDP "bizim içimizde eşbaşkanlık sistemi var" derken, kalkıp bir kadının, bir annenin çözüm süreciyle ilgili onu baltalayacak bir açıklama yapmasını şiddetle kınıyorum. Bir anne olarak kınıyorum. Ve orda çözüm sürecini alkışlayan, dağda çocuğu ölen annenin ya da şehit annelerinin gözyaşını bir kadın olarak anlamadıklarını düşünüyorum. 

40 CANIN HESABI İKİ CİHANDA SORULUR 
 
HDP'de kadın siyasetçilerin kullandıkları dile çok net dikkat etmesi gerekir. Kadınların en önemli özelliği barış için kullanacağı dildir. Anne merhamettir, kadın merhamettir, zerafettir, nezakettir. Sen eline taşı alıp geçersen kadın kimliğini, anne kimliğini tamamen dışarıya atarsın. Biz zaten kadınlar siyasette bu sürecin içinde var olsun derken en önemli gerekçemiz siyasetin içine merhameti de katarak devam etmekti. Ama siz elinize taşı alır, gördüğünüz vakada elinizi havaya kaldırır polise tokat atarsanız ya da 6-7 Ekim olaylarında olduğu gibi "hadi buyrun hepiniz eyleme" derseniz olmaz. Şiddete davet etmek nasıl bir algıdır, nasıl bir düşüncedir?
 
Eğer bu şiddet dilini kullanıyorsan, orda ölen candan sen sorumlusun. 40 canın hesabı o insanlardan iki cihanda sorulacaktır. Dolayısıyla çözüm sürecinin devam etmesini özellikle kadınlar olarak biz isiyoruz, AK Parti olarak biz istiyoruz. Kamu düzenini sağlayacağız ve çözüm sürecine de devam edeceğiz. 

 81 İLDE STK'LARLA ÇÖZÜM SÜRECİ 
 
Sizin 81 ilde sivil toplum kuruluşlarıyla yaptığınız toplantılar var. Toplantılar nasıl gidiyor?
 
6-7 Eylül Olaylarıyla süreci tıkamak istediler ama tıkamak istemelerine rağmen biz Halkla İlişkiler Başkanlığı olarak Yeni Türkiye'de Sivil Toplum buluşmalarıyla tüm Türkiye'yi dolaşmaya gayret ediyoruz, Başbakanımızın talimatıyla. Bu hafta Hakkari, Van , Ağrı, Bitlis'e gitmek istiyoruz. İnşallah Mart'a kadar 81 ili tamamlayacağız. Yapmış olduğumuz ziyaretlerde de inanılmaz güzel neticeler alıyoruz.

Ve STK'lar şunu söylüyor: "Buraya yatırım gelmesine engelleniyor."

Geçmiş dönemde derin devletten, Jitem'den rahatsızlık duyan herkes bugün o örgütten rahatsızlığını dile getiriyor. Kendi kendinize orada yapı oluşturamazsınız buna millet izin vermez.

"MASKE TAKARAK HAK ARANMAZ"
 
STKlardan çözüm süreciyle ilgili hükümete de eleştiriler geliyor mu? 
 
Hükümete gelen eleştiriler kamu düzeniyle alakalı "benim canımı siz korumak zorundasınız" diyorlardı. İşte biz ordaki milletin sesini bir kez daha dinleyerek bu iç güvenlik yasasını çıkarıyoruz. Önce insanın canına kastedenleri engellememiz gerekiyor. Eline molotof kokteyli alıp, yüzüne maske takarak herhangi bir hak arandığını gördünüz mü? 
 
STK'LAR DAHA FAZLA İNİSİYATİF ALMALI
 
Sivil toplum örgütleri çözüm sürecinde yeteri kadar sorumluluk aldılar mı sizce?
 
Bu konuda tavır almaları gerekn çok hadiseler oldu. Tavır alanlar oldu almayanlar oldu. Sorumluluk alanlar oldu, almayanlar oldu. Bu sorumluluğu açık yüreklilikle ifade edip, filile döküp hareketleriyle destek veren tüm arkadaşlara gönülden teşekkür ediyorum. Ama olumsuz tavır alanların olduğunu da biliyorz. Farklı düşünen arkadaşlarımızın görüşleri de bizim için çok önemli. Çözüm sürecine destek veren arkadaşlarımızın söylediği cümleler çok önemliydi.

oznur.jpg

Siirt'ten bir ses geldi: " Çözüm sürecinde biz kefen giyeriz yeterki evlatlarımız artık ölmesin, dağa çıkmasın". Ne Kürt annesi ne Türk annesi ne Türkiye'deki hiç bir anne terör yüzünden ağlamasın. Bu terör PKK terörü, IŞİD terör, başka terör... Asla kabul etmiyoruz. Ve İslam'ın yanına terörü koyan dili de şiddetle kınıyoruz. 
 
STK'larımızın bu anlamda daha fazla inisiyatif almaları gerekir. Çok önemli güçler çünkü. Çözüm sürecinin devam etmesi ve buna engel olan hadiselerde tepkilerini ortaya koymaları gerekir. Tepkilerini ortaya koyan bütün STK'lara teşekkür ediyorum. 
 
" İÇ GÜVENLİK YASASI ENDİŞEYE YOL AÇMASIN"
 
İç güvenlik yasasına eleştiriler var, bu eleştirilerden sonra herhangi bir değişiklik olması gündemde mi?
 
Sizin canınıza sizin malınıza gelecek her türlü zararı önlememiz gerekir. Sizin yapacağınız toplantı, yürüyüş, gösteri özgürlüğünü de korumamız gerekir. Türkiye demokratik bir ülkedir, hem insanın canını koruyacaktır hem de yapılacak olan hak arayışlarında gerekli yasal düzeni sağlamak için tedbirlerini alacaktır. Hiç bir şekliyle buna engel olacak kimse olmaz.

Ne zamana kadar? Eğer siz vandallık yapmak isterseniz, eğer siz molotofkokteyli alır camları kırmak isterseniz, eğer sizelinize silahı alır birilerini vurmaya kalkarsanız o zaman ordaki emniyet yetkilimize gözaltına alma hakkını vermek zorundayız. Cezalarını artırmak zorundayız. Siz insanların canını yakarken hadi buyrun burdan müsadesini, hiç bir şekliyle veremeyiz. Tabiki sizin can güvenliğinizi sağlarken toplantı özgürlüğünüzü de size vereceğiz. Tasarıda geçen cümleler antidemokratik uygulamalar ya da makul şüpheliler oluşturacak endişesine yol açmasın, asla böyle bir şey söz konusu olmayacak. 

KENDİ İÇİMİZDEN ÇIKSA BİLE TERÖR ÖRGÜTÜNE İZİN VERMEYİZ
 
Polisin bu konuda yapması gerekn işlem eylem yapanların normalde yaptığı eylemde güvenliği saplamak. Bu güvenliği sağlarken orada eyleme katılmayan insanların canına, malına kast varsa bu konuda tedbir almıyorsak, kamu düzenini sağlamıyorsak çok ciddi bir zaafiyet oluştuğu düşünülmez mi? Biz Ergenekon, Balyoz, derin devlet, Jitem, paralel yapı gibi yapılanmaya asla izin vermedik. Bundan sonra da asla izin vermeyeceğiz. Kendi içimizden bir terör örgütü çıksın buna müsade etme imkanımız yok. Kendi devletine kasteden bir yapıya asla izin vermeyeceğiz. Bu paralel yapıdır başka yapıdır. Miletin devleti olmak zorunda. AK Parti iktidarından önce devletin milleti vardı artık milletin devleti var. Burda ne Ergenekona ne Balyoza ne paralel yapıya asla izin vermeyecek. 

"KAOS ALGISI YARATILMAK İSTENİYOR" 
 
Son olaylarla birlikte Türkiye'yi 90'lı yıllara çevirmek isteyen bir el olduğu yönünde görüşler yaygınlaştı. Buna katılıyor musunuz?
 
Hayır, bu oluşturulmak istenen algıdır. Bu algı, Türkiye kaosa sürükleniyor algısıdır. Türkiye kaosa sürüklendiği anda ne olacak? Türkiye'nin ekonomisi, siyaseti, dempkratik işleyişi sarsılacak. Eski Türkiye'deki rakamları ekonomik olarak gözönüne aldığımızda eski Türkiye ve yeni Türkiye arasında dağlar kadar fark var. Şimdi 90'lı yıllara geri dönülüyor denmesinin bir tek gerekçesi var; yükselen, büyüyen, gelişen Türkiye'nin önüne engel koymak. Ama milletimiz bu engelleri her seçim döneminde attı, şimdi 2015 seçimlerinde de yaptığımız tüm anketlerde de %50'nin üzerinde AK Parti desteği görülüyor, genedestekle çıkacağız. 90'lı yıllara geri dönüş asla söz konusu değil.