AK Parti Grup Başkanvekili Mahir Ünal operasyonları ve Cumhurbaşkanlığı seçimini İnternethaber'e değerlendirdi. Mahir Ünal operasyonlarla ilgili en net açıklamaları yaptı
Abone olHatice Kübra
TWİT-ÜL HAVADİS - AK Parti'nin tüm seçim kampanyalarında beyin takımındaki isimlerinden birisi o. Medyada çok fazla göz önünde olmasa da o, Tayyip Erdoğan'ın önem verdiği bir kurmayı. Sahur vakti başlayan operasyonların ertesinde Ankara'da bir araya geldik Mahir Ünal'la. Ve tabi ki bir anda gündemde İsrail Gazze, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin önüne geçen operasyonlar, konuşmamızın ana gündem maddesi oldu. Mahir Ünal bildik siyasetçiler gibi lafı evirip çevirenlerden değil. Sorduklarıma doğrudan cevap verdi. Siyaset yapmadı dersem yeridir. Lafı fazla uzatmayalım sizi yaptığımız söyleşiyle başbaşa bırakıyorum.
DEVLET REFLEKS VERİYOR
-Operasyonları nasıl değerlendiriyorsunuz? Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesi zamanlama açısından "manidar" diyebilir miyiz?
7 Şubat, 17 Aralık ve 25 Aralık. Bunlar hükümete karşı yapılmış bir darbe girişimi olarak değerlendirildi. Fakat asıl görülmesi gereken meselenin arka planına baktığımız zaman, bunların devletin paralelinde yapılanmış bir örgütlenmenin devleti ele geçirmeye dönük bir hamlesi olduğunu görüyoruz. O yüzden şimdi devlet, kendisine karşı yapılan bu hamleye cevap veriyor. Yani bunu siyasetln ya da hükümetin bir eylemi olarak görmek yanlış olur. Bu her şeyden önce Türk devlet geleneğini bilmemek anlamına gelir.
Türkiye Cumhuriyeti devleti kendisine karşı yapılmış bir ele geçirme operasyonuna karşı refleks veriyor. Bu hangi alanlarda yapıldıysa, kendisine karşı o alanların tamamında devlet buna refleks verecektir. Geçmişte böyle darbeler olsa da bu darbeler hükümetlere karşı yapılmış darbelerdi. 17 Aralık ve 25 Aralık'ın en önemli özelliği devletin kendisine yapılmış olmasıdır.
"APTAL YERİNE KOYAN AÇIKLAMALAR YAPIYORLAR"
-Bunu biraz açar mısınız?
Daha önce yapılan darbeler, siyasetin alanını tasfiye eder, siyasi alanı düzenler, siyaset alanında yeni bir kombinasyon oluşturur kendi alanına çekilirdi. Bu defa yargıdan emniyete, askerden diğer bütün bürokratik yapıya varıncaya kadar devleti ele geçirmeye dönük 40 yıllık bir çalışmanın finaliydi 17 Aralık ve 25 Aralık. O yüzden, bugün yapılanları bir siyasi akılla yani siyasetin siyasetçinin, yürütmenin, hükümetin bir refleksi olarak değil bizzat devletin rekleksi olarak görmek gerekir.
Bugün masum bir sivil toplum örgütü gibi kendilerini gösteren bir yapı : "N'oldu ki sonuçta bir yolsuzluk vardı bazı polisler ve yargıçlar bunun üzerine gitti diye siz niye bu kadar kıyamet koparıyorsunuz" gibi son derece aptal yerine, saf yerine koyan açıklamalar yapıyor. Fakat şunu iyi bilsinler 40 yıl boyunca yaptıkları hazırlığın finaliydi 17 Aralık ve 25 Aralık. O günden itibaren devlet içindeki paralel örgütlenmeye ve devletin kendi işleyişi dışında başka merkezlerden emir alan, bu paralel yapının temizlenmesi için devlet gereğini yapacaktır. Siyasi irade de bundan yanadır çünkü milletin iradesi bundan yanadır. Millet 30 Mart 2014'te dedi ki: "Ben devletin yanında bir ortak istemiyorum. Bunları temizleyin."
HSYK SEÇİMLERİ İÇİN ORGANİZE OLMAYA ÇALIŞIYORLAR
-Operasyonların ve yaşananların bir algı operasyonu olduğu yönünde eleştiriler var.
Bakın 40 yıl boyunca devletin kılcal damarlarına kadar nüfuz etmiş bir yapıdan bahsediyoruz. Hala bugün Yargıtay seçimlerinde organize olabilen, HSYK seçimleri için koordine olmaya çalışan, öbür tarafta devletin farklı alanlarında koordineli harelet eden bir yapı bu.
Şimdi, bunlara karşı devlet nasıl hareket edecek? Hukuk zemininde hareket edecek. Mevcut yasalara ve mevcut anayasaya bağlı kalarak bunlara karşı bir operasyon yapacak. Devlet yavaş yavaş temizleyerek alanını açıyor. Son bir yılda yapılan düzenlemere bakarsan, hem yasal düzenlemeler hem atamalara bakarsan, devletin 17 Aralık ve 25 Aralık'ta hareket edilemez hale getirildiğini ve devletin o günden bugüne hem hareket alanını genişlettiğini hem de refleks kabiliyetini geliştirmeye çalıştığını görürsün. Son bir hafta önceki düzenlemelere bakarsak bu refleksin siyasetle değil de devletin kendini kurtarma çabasıyla ilgili olduğunu görürsünüz.
HER ŞEY HUKUK ZEMİNİNDE OLMALI
-Devlet hukuk zemininde hareket edecek dediniz. Ergenekon ve Balyoz davalarının sürecini ve sonucunu düşününce bu yapılan operasyonların hukuk zemininde sağlıklı ilerleyeceğine nasıl güveneceğiz?
Bir adli süreç başlatılmış. Bunlara bu süreçte cevap vermek doğru olmaz. Başlayan soruşturmalarla ilgili konuşmak da anayasaya aykırıdır. Bundan sonrasının artık kendi içinde devam etmesi gerekiyor. Ama burda bilinmesi gereken; siyasi irade sonuna kadar bu işin takipçisi olacaktır ve devlet kendisine karşı ne yapılmak istendiğinin farkındadır. Süreçte en önemli olan şey ise yapılan her şeyin hukuk zemininde yapılması gerekliliğidir.
4 BAKAN HAKKINDAKİ SORUŞTURMA KOMİSYONU
-17 Aralık ve 25 Aralık vurgusu yaptınız. O dönem ortaya çıkan yolsuzluk iddialarının akıbeti ne oldu? 4 eski Bakan hakkında kurulan soruşturma komisyonu ne aşamada?
4 eski bakan hakkında soruşturma komisyonu kurulmasına ilişkin önergemiz Genel kurulda kabul edildikten sonra komisyon üyelerimizi belirledik. Soruşturma Komisyonunun kurulması yâ da çalışmasının geciktirilmesi gibi bir durum söz konusu değildir. Zaten süreç ilgili tüm iddianameler, bilgiler kamuoyuna yansıdı. Konuyla ilgili iddiaların aydınlatılması, sonuca bağlanması için kurulmasını teklif ettiğimiz komisyonla ilgili tüm aşamalar TBMM iç tüzüğü çerçevesinde olağan sürecinde ilerliyor. CHP’nin “ihsas-ı reyde bulunan isimleri üye göstermesi nedeniyle üye seçim süreci biraz uzadı. Üye seçiminde son derece titiz davranıldı.Komisyon üyeleri belirlendikten sonra Soruşturma Komisyonu ilk toplantısını gerçekleştirerek Komisyon Başkanını belirledi . Genel Kurulunun çalıştığı zaman zarfında, soruşturma komisyonu da çalışmalarına devam edecek.
ERDOĞAN TÜRKİYE'DEKİ MASKELİ BALOYU BİTİRDİ
-Gündem bu kadar hareketliyken bir yandan da Cumhurbaşkanlığı seçimine az bir zaman kaldı. Kampanyalar nasıl gidiyor?
Cumhurbaşkanlığı seçimi şu an iki aday ya da üç aday arasında devam eden bir süreç değil. Cumhurbaşkanlığı seçimi tek adaylı bir seçim. Bir Recep Tayyip Erdoğan var, bir de Erdoğan karşıtları var. Yani temel motivasyonları Erdoğan karşıtlığı olan bir grup Erdoğan'ın karşısında bir birine benzemeyen bir sürü düşünce, inanç, ideoloji, siyasal görüş bir araya gelmiş. Garip bir koalisyon oluşturmuşlar. Sosyalist İşçi Partisi'yle Büyük Birlik Partisi'nin, Cumhuriyet Halk Partisi'yle Milliyetçi Hareket Partisi'nin bir araya geldiğini görüyoruz. Erdoğan için hep " Türkiye'yi kutuplaştırdı" diyorlar. Tayyip Erdoğan Türkiye'yi kutuplaştırmadı Türkiye'deki maskeli baloyu bitirdi. Yıllarca ülkücüyüm diye, libaralim, solcuyum, muhafazakarım diye milleti kandıranların üzerindeki perdeyi, Erdoğan çekip alınca bunların hepsi aynı hizaya düştü.
CHP VE MHP GENEL BAŞKANLARI KENDİ KOLTUKLARINI DÜŞÜNDÜLER
CHP ve MHP kendi içinden adaylar çıkarmış olsalardı mevcut oylarından daha fazla oy alırlardı. Şimdi cumhurbaşkanı adaylarının kendi genel başkanlarından daha fazla oy alması, bu genel başkanların siyasi pozisyonunu tehlikeye düşürürdü. Bu statüko sevdalıları kendi dışlarında; kazanırsa ne ala, ama kaybetse de kendi siyasal partileri için siyasal sonuç doğurmayacak bir aday üzerinde anlaştılar. Bunu da kendi tabanlarına satmaya çalışıyorlar.
İsim vermeyeceğim, CHP milletvekillerinden bir tanesi bana; "eğer CHP ve MHP ayrı ayrı aday çıkarsaydı ilk turda toplam en az %43 alırdı. Selahattin Demirtaş da %6-7 oy alsaydı biz sizi ilk turda zora sokabilirdik ama bu genel başkanlar kendi koltukları tehlikeye düşmesin diye kendi içlerinden aday göstermediler" dedi.
DEMİRTAŞ DOĞU'DA KÜRTÇÜ İSTANBUL'DA SOLCU
-Siz burda çatı adaydan bahsettiniz. Peki Selahattin Demirtaş'ı nasıl konumlandırıyorsunuz?
Selahattin Demirtaş'ın farklı bir durumu var. Demirtaş'ın bir tabanı var. Fakat Selahattin Demirtaş, şu anda Beyaz Türkler'in çok ilgi gösterdiği bir profik görünümünde. Düne kadar Kürt kimliğini kabul etmeyen, Ahmet Kaya'ya Kürtçe klip yapacağı için linç etmeye kalkanlar bugün bir Kürt sevdalısı kesildiler. Bunun temel motivasyonu da yine Erdoğan karşıtlığı. Eğer Selahattin Demirtaş Kürt oylarını konsolide ederse, Kürtler'den Erdoğan'a oy gitmesini engellerse bu iyi bir şey onlar için.
Demirtaş doğuya gittiği zaman Kürtçü, İstanbul'a geldiği zaman solcu bir dil kullanıyor. Aslında tam solcu da değil biraz daha Beyaz Türkler'in hoşlanacağı bir dil. Erdoğan karşıtlığı üzerinden konuştuğu zaman daha düne kadar olağanüstü hali savunan, "en iyi Kürt ölü Kürt'tür" diyen, bütün red, inkar ve asimilasyon politikalarına destek verenlerle bugün kol kola girerken Selahattin Demirtaş, öbür taraftan 12 yıldan beri Türkiye'de red inkar asimilasyon politikalarını sona erdiren, Kürt kimliğini tanıyan ve Kürt kardeşlerimizin bizim tarihsel kader ortağımız olduğunu söyleyen Tayyip Erdoğan'a karşı düşmanca bir dil kullanıyor.
DÜNKÜ İŞKENCECİLERİNE GÜLÜCÜKLER DAĞITIYOR
Yani dünkü işkencecilerine gülümserken ve yakınlık gösterirken Türkiye'yi özgürleştiren ve zenginleştiren Erdoğan'a hakaret etmekte sakınca görmüyor. Bugün Selahattin Demirtaş Cumhurbaşkanı adayı olmuşsa ve bölge insanı, siyaset kurumuna ve demokrasiye inanmaya başlamışsa bunun mimarı Tayyip Erdoğan'dır. Şimdi sen Erdoğan'a ağzına geleni sayacaksın dünkü işkencecilerine ve onların medyadaki kalemşörlerine gülücükler dağıtacaksın. Kürt halkının vicdanında bu yargılanacaktır.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER'E DE AYNISI YAPTILAR
-Beyaz Türkler Selahattin Demirtaş'a oy verir mi sizce?
Sırrı Süreyya Önder'e de yaptılar bunu. "Sırrı Süreyyacıyız" dediler ama oylarını yine gidip CHP'ye verdiler. Bu biraz da o tarafı motive edip güçlendirmek için söylem desteği. Ama biz bunlarla ilgilenmiyoruz. Bizim gündemimiz farklı.
BİZİM GÜNDEMİMİZ YENİ ANAYASA
-Nedir sizin gündeminiz?
Biz bir vizyon belgesi hazırladık. Türkiye'nin 2023'te 2053'te, 2071'de gideceği yolu anlatan, demokratikleşmeden, toplumsal refaha, uluslararası ilişkilerden Türkiye'denin dünyadaki konumu ve pozisyonuna kadar her şeyi konuştuğumuz tartıştığımız, 12 yıldır yapılanlar ve yapılacakların damıtılarak bir vizyon belgesi hazırladık. Dolayısıyla biz vizyonumuzla ilgileniyoruz. Biz 12 yıllık inşa sürecinin sonunda artık eski Türkiye'nin kapılarını sonuna kadar kapatıyoruz ve yeni Türkiye'nin kapılarını da sonuna kadar açıyoruz. Bizim gündemimizde yeni anayasa var, Ortadoğu'da ve bölgede yaşana sorunlar var, Filistin'de acı çeken analar var.
İSRAİL'E JET YAKITI SATILIYOR MU?
Ama onların gündeminde yalan ve iftira var. Hükümetimiz hiç bir şekilde İsrail’e jet yakıtı satmamıştır. Bu iddialar tümüyle asılsızdır ve dezenformasyon amacı taşımaktadır. Türkiye’nin İsrail’le bu türden bir enerji ya da savunma anlaşması yoktur. Sivil havacılık anlaşması çerçevesinde Türk ve İsrail yolcu uçakları karşılıklı yakıt ikmali yapmaktadır. Bunun Filistin halkını vuran İsrail jetlerinde kullanıldığını iddia etmek, açık bir çarpıtma ve saptırmadır. Bunun böyle olduğunu biliyorlar. Siz eğer kendi siyasetinizi yalanlarla iftiralarla hakaretlerle gayri ahlaki bir zemin üzerine inşa ederseniz çatınız olmaz sizin. O yüzden bunların çatısı yok. O yüzden bunların çatısı tutmaz. Bunların Türkiye gibi bir dertleri de yok bunların tek dertleri kendi koltukları.
ERDOĞAN'LA BÖYLE MÜCADELE EDİLMEZ
Bunlar Tayyip Erdoğan'la gerçekten mücadele etmek istemiyorlar. Erdoğan'la böyle mücadele edilmez. Erdoğan'a hakaret edilerek, iftira edilerek, devlete karşı operasyon yapan paralel yapıyla işbirliği yaparak mücadele edilmez. Erdoğan'la mücadele etmek siyasi bir akıl ortaya koymak, risk almak demektir. Sabah kalkıyorlar Erdoğan'a küfrediyorlar, akşam yararken Erdoğan'a küfrediyorlar. Hiç bir şey üretmeden ve hiç bir sorumluluk ve risk almadan sabah hakaret ediyorlar, akşam hakaret ediyorlar, bu çok konforlu bir şey.
ERDOĞAN'IN DİLİ MİLLETE EFENDİLİK TASLAYANLARA SERT
-Tayyip Erdoğan'ın dilinin bu kadar sert olması bundan mı?
Erdoğan'ın dili sert değil.
- Özellikle meydanlarda çok sert bir dil kullanıyor.
Tayyip Erdoğan, mazluma, mağdura karşı son derece müşfik. Tayyip Erdoğan bu ülkede ikinci sınıf vatandaş olarak görülmüş, eğitim hizmeti alamamış, gelişen ekonomiden pay alamamış, çevreye atılmış merkezden uzaklaştırılmış kesimlere karşı son derece merhametli ve vicdanlıdır. Ama Tayyip Erdoğan kendisini efendi zanneden, kendisini bu milletin sahibi zanneden, bu ülke benim dediği gibi yönetilecek diyenlere karşı da son derece serttir, kararlıdır. O yüzden biz ona "sağlam irade diyoruz, milli irade diyoruz, milletin adamı" diyoruz. Onun sertliği milletine karşı değil, millete efendilik taslayanlara karşıdır. Ve Tayyip Erdoğan millete yaslanarak 12 yıldır bunlara haddini bildirmiştir.
ANKETLERDE SON DURUM
-Anketlerde son durum nedir?
Bizim kamuoyu araştırmalarımızda yüzde 36'lık bir kesim var asla AK Parti'ye oy vermem diyen. Bunların temel motivasyonu AK Parti ve Erdoğan karşıtlığı. Dolayısıyla bunların Ekmeleddin İhsanoğlu'nun etrafında Erdoğan karşıtlığı üzerinden kümelenmeleri son derece normal. Zaten Ekmeleddin İhsanoğu anketlerde %36-38 bandında görünüyor. Selahattin Demirtaş %6-8 bandında, Erdoğan ise %55-57 bandında görünüyor.
Bu durum siyasi açıdan da Erdoğan'ın ne kadar güçlü olduğunu, toplumsal karşılığını göstermesi açısından önemlidir.
GAZZE İÇİN EN YÜKSEK TEPKİYİ BİZ VERİYORUZ
-İsrail meselesiyle ilgili devlet olarak boykot kararı gibi daha somut adımlar atılacak mı?
Biz Mavi Marmara'dan sonra İsrail'le ilişkilerimizi maslahat güzar seviyesine çektik. Büyükelçimizi çektik ve o günden sonra da göndermedik. İsrail özür dileyecek, tazminat ödeyecek ve ablukayı kaldıracak şartları koyduk. Özür diledi, tazminatta anlaştık, abluka konusunda da müzakereler sürerken kara harekatı başlattılar. Zaten bizim israil'le ilişkilerimiz Mavi Marmara'dan sonra alt düzeyde devam ediyor. Ama muhalefet ticaret hacmi, Kürecik gibi konularla insanların kafasını karıştıracak kirli bilgiyle kamuoyunu manipüle ediyor.
Burada bizim öncelikle diplomasi alanında yapacaklarımız var. BM Güvenlik Konseyi, İslam İş Birliği Teşkilatı gibi bütün uluslararası kuruluşlar nezdinde diplomatik faaliyetlerimizi yürüttük. Gazze'de yapılanlara hem toplumsal bazda hem devlet bazından en yüksek tepkiyi biz verdik.
SANAT CAMİASINDA MAHALLE BASKISI VAR
-Sanatçılarla yapılan vizyon tanıtımı ve İstanbul iftarı çok konuşuldu, fotoğraflar çok tepki aldı. Bu süreçte o pozların verilmesi sizce doğru muydu?
Vizyon belgesinin açıklanmasıyla ilgili biz bütün kesimleri çağırdık. Ama doğal olarak sanatçılar toplumun önünde oldukları için onlar tartışıldı ve öne çıktı. Ama sanat camiasının üzerinde inanılmaz bir mahalle baskısı var, bunu gezi olaylarında da gördük. Oraya katılan sanatçıların mahalle baskısına maruz kalmaları ve linç edilmeye çalışılmaları onları medyada ön plana çıkardı.
İstanbul İl Başkanlığı'da her yıl iftara sanatçıları, STK'ları davet ederler. Aynı tartışmadan dolayı yine sanatçılar ön plana çıktı. Oarada çeilen bir fotoğraf üzerinden sosyal medya manipülasyonu da yapıldı. O gün orada Mahmut Abbas, Başbakanımız konuşurken ağladı. Bu medyaya da yansıdı. Mahmut Abbas ve Başbakanımız birlikte poz verirken sanatçılarımız da etraflarına toplandılar ve o esnada ortaya öyle bir fotoğraf çıktı. Yoksa orada Mahmut Abbas'ı da alıp Başbakanımızın sanatçılarla güle eğlene çektirdiği bir poz söz konusu değil. Ama bunun üzerinden epey bir medya manipülasyonu yapıldı malesef.