BIST 9.550
DOLAR 34,54
EURO 36,01
ALTIN 3.005,46

AK Parti'den para alan gazeteci!..

14 yıl önce İnternethaber'i kurduğumuzda babamın vasiyet gibi bir açıklaması olmuştu bana.

14 yılını dolduruyor İnternethaber.  Bu 14 yıllık süre içinde bir yazım hariç, yazdığım yazılardan ve yayınına izin verdiğim haberlerden dolayı hiç tazminata mahkum olmadım.

Tazminata mahkum olduğum dava neydi biliyor musunuz?

AK Parti'nin içinde yapılan bir yolsuzluk!

Kafanızı fazla şişirmeden meseleyi anlatayım. Yıl 2002 veya 2003...  AK Parti daha yeni iktidara gelmiş. O dönemde bir ismin, 500 TL'ye yapılacak partinin kurumsal web sayfası için 100 milyar talep ettiğini, aldığını öğrendim.

Hazineden gelen yardımdan bu parayı aldığını öğrenince olayı belgeleriyle ortaya koydum. Mesele anlaşılınca bu isme ödenen paralar geri alındı ve şahıs kapıdışarı edildi.

Niye tazminata mahkum oldum dersiniz?

Yazımın bir yerinde, "Yetim hakkına el uzatmanın ne olduğunu sana göstereceğim. Bunun hesabını vereceksin" dediğim için! Malum şahıs "Beni tehdit ediyor, öldürecek" dedi, mahkeme de tipime bakıp beni gangster sanmış olacak ki eski parayla 5 milyar tazminata mahkum etti.

Bu aşamadan sonra AK Parti'nin beldelerinde, belediyelerinde yaşanan pek çok yolsuzluk olayını yazdım, gazetenin manşetlerinde yayınlattım.

Allah şahittir ki, İnternethaber Medya Grup Başkanlığı koltuğunu bırakma kararı aldığım güne kadar bir kurala özellikle dikkat ettim.

"Bu gazete hakedeni övecek, hakedeni eleştirecek" dedim. Seçim dönemlerinde ANAP'ın, DYP'nin, DSP'nin, CHP'nin ve hatta AK Partinin reklamları sitede yayınlanırken altında yanlış yapan bu partinin liderlerini yerin dibine sokan haberler yayınlanıyordu.

Sadece iki kesimin mazlum olduğuna inandım bu süre içinde. Birincisi Fethullah Gülen Hocaefendi'nin başında olduğu cemaat, ikincisi ise özgürlükleri elinden alınan herkes...

Bu 14 yılda benimle yol arkadaşlığı yapan tüm editör arkadaşlarım bilir ki, Gülen Cemaati'ni savunduğumuz için yıllarca mimlendik, fişlendik. Oyakbank'ın, Koç'un ve daha nicelerinin reklamları asla bize gelmedi. Gelmediği gibi, "Cemaatten ve başörtüsü özgürlüğünü savunmaktan vazgeçin, paralar gelsin" mesajları aldık.

Bunları şundan dolayı anlatıyorum.

Şu yolsuzluk operasyonu yapıldığından beri şunu söylüyorum. "Yolsuzluk yapılmış, rüşvet alınmış olabilir. Devleti soyup soğana çevirmek isteyenler de olabilir. Ancak şu sizin yaptığınız, hırsızın girdiği binayı dinamitle havaya uçurma girişimi. Yolsuzluğu görmeyen, üstünü örtmeye çalışan namerttir, soysuzdur, kansızdır. Ancak yolsuzluk kadar, yolsuzluk maskesiyle Halkbank'ı bitirmeye, mevcut iktidarı devirmeye çalışanlara da dikkat edin."

Ne yaptıysam, ne yazdıysam olmadı.

"Bakın ABD Büyükelçisi, 'Halkbank konusunda uyarmıştık. Şimdi bir iktidarın devrilmesini izleyeceksiniz' diyor" dedim, kimse duymadı. "İsrail Mavi Marmara olayı yüzünden ticari ve siyasi ilişkilerini bitiren AK Parti yıkılıyor diye ayinler düzenliyor, görsenize" dedim, kimse görmedi. "Aynı İsrail, insani yardım kuruluşu olan İHH'yı işin içine çekmeye çalışıp Mavi Marmara'nın intikamını almaya çalışıyor" dedim,  umursayan olmadı.

Karşıma hep aynı sorular, aynı suçlamalar çıktı.

"Sen yolsuzluk var mı yok mu onu söyle?" diyenlere cevap vermeye çalıştım, bu kez de, "Hee, demek ki AK Parti seni de beslemiş. Ne kadar aldın bu yazının karşılığında?" suçlaması geldi.

"He gerizekalı he!  Çok para aldım. Para kasaları yatak odamda, ufak bir kısmını yatağımın üzerinde sayıyorum. Diğerini de ayakkabı kutularına koydum, polisin baskın yapmasını bekliyorum!" demekten başka çarem kalmadı.

Canına yandığımın Türkiye'si...

Dün cemaate ve Fethullah Gülen Hocaefendi'ye küfredip, "Devleti CIA ve MOSSAD'ın kuklası olan cemaat kadroları yönetiyor" diyenler, bugün kalkmış cemaati savunuyor.

TGB'liler, Ulusalcılar, Gezi eylemlerinde ortalığı yakıp yıkan vandallar hocaefendinin birer müridi oldu çıktı!

Dün Gezi olayları sırasında, "Polis, yargı, asker Tayyip'in elinde. Diktatörlükle yönetiliyoruz. Cemaatle birlikte elele verip Türkiye'yi geriye götürüyorlar" diyen Kemal Kılıçdaroğlu takke taktı, takacak! "Bırakın bu ülkenin bağımsız yargısı, delikanlı polisleri görevlerini yapsın" diyor.

Hepsinin gayesi tek!

"Hele bir AK Parti'yi devirmemize yardım etsinler. Hele bir iktidara gelelim. Onları nasıl olsa sonra yeriz" rüyaları görüyorlar.

Ezber sözlerle, "Savcılara güvenmiyor musunuz? Polislere güvenmiyor musunuz? Neden müdahale ediliyor?" sakızını çiğnemekten çeneleri yalama oldu neredeyse.

"Yahu savcı başsavcıya, polis üstündeki amirine güvenmeyip operasyonu gizli saklı yapıyorsa, halk neden bu operasyonun masum olduğuna inansın" soruları gelince cevap tek: "Belli oldu. Sen de para aldın"

Dikkat edin!

"Yargıya müdahale etmeyin! Bırakın yargı karar versin" diyenlerin tamamı, yargıdan önce hükmünü vermiş kişiler. Hani imkanları olsa şehir meydanında hepsini tek tek sallandıracaklar.

Öyle bir akıl tutulması ki...

"Ergenekon'da Balyoz'da yargı cinayeti yaşandı" diyenler, aynı savcı ve hakimler iktidara yönelik yolsuzluk operasyonu yapınca, "Operasyon AK Parti'ye yapılmışsa kesin haklılar" diyor!

"Yahu burada tezat var" dediğin an yaftalama başlıyor: "Sen ne kadar para aldın onu söyle!"

Gezide devlete ait yüzlerce arabayı yakıp kul hakkına giren kundakçısı. Önüne gelen dükkanı yağmalayan yağmacısı. Fırsat bu fırsat diyerek dükkanları soyan hırsızı. Karmaşa sırasında borsa ve döviz üzerinden vurgun yapan fırsatçısı. Başında bulunduğu STK'yı hortumlayan kalantor başkanı. Haber yapma ve yapmama karşılığında milyon dolarlık reklam alan gazetecisi...

Elektriği kaçak kullananı... Gemide, metroda jeton atmayanı, 3 kuruş için yol kesip gasp yapanı...

SSK'yı batıranı, yakınlarını başında bulunan kuruma dolduranı, 10 aylık torununu SSK emeklisi yapanı, hakkında balya balya yolsuzluk klasörü olanı.

Hepsi en ön safta...

Yolsuzluğa nasıl karşılar, nasıl karşılar anlatamam! Dersiniz ki cenneti bu dünyadaki amelleriyle garantilemiş hepsi.

Bakın bir örnek vereceğim.

Doğan Grubu'na bağlı bir gazetede yolsuzluk haberlerini yapan muhabir hakkında bir araştırma yapılıyor. Bakılıyor ki, muhabirin kendisi hırsızlıktan sabıkalı. "Haberi yayınlamazsan dosyanı açarız haaa" şantajıyla bu haberleri yaptığı ortaya çıkıyor.

Gazetenin akıllılığına bakar mısınız? "Hırsız hırsızı gözünden tanır" mantığıyla eleman alıyor ve başarı ortada!

Sadece o değil!

Mikro blog sitesi twitter'a girdiğinizde, gazetecilik yerine adeta bölücü yayınlar yapan gazeteciler hemen gözünüze çarpacaktır. Biri resmi evrakın üzerinde tahrifat yaparak kamuoyunda bir algı yaratmaya çalışıyor.

Diğeri kutsal mekan Kabe'de çekilen fotoğrafı değiştirip milleti keklemeye çalışıyor. Havada yalanlar uçuşuyor, cemaate mensup kişiler de bu yalanların büyüsüne kapılarak hükümete demediğini bırakmıyor.

İHH tırının Suriyeli muhaleflere silah götürdüğü yalanını CHP'li milletvekilleri bile kabul etti, toplumdan özür diledi ama onlar hala, "Yok canım yok! Silah vardı siz bize inanın. Yoksa Mİt neden aramaya izin vermedi" diyor.

Bunları takip eden asalaklar da, "MİT çalışmalarını neden bizden saklıyor" diye geveliyor. MİT'in çalışmalarını TV ekranında yapmasını bekliyor herhalde civciv beyinli.

Bunları eleştirdiğin an iftira geliyor: "Söylesene ne kadar aldın satılık kalem?"

Bakın iki gündür Mustafa Selanik isimli bir şahıs, Mustafa Sarıgül hakkında kıyameti koparan iddialarda bulunuyor. "İstenirse belgelerini de yayınlarım" diyor. Adeta ihbarda bulunuyor.

Siz kılını kıpırtadan bir savcı gördünüz mü?

Yok!

Çünkü ihbarda "AK Parti" ismi geçmiyor.

Peki siz günlerdir yolsuzluk haberlerini köpürten gazete ve televizyonlarda bu konuyla ilgili tek haber gördünüz mü?

Göremezsiniz.

Göremezsiniz çünkü bahsini ettiğim tetikçi gazeteciler henüz bu konuda kalem oynatmadı, savcılara "Al babacım, bunu da al" diye kaş göz işareti yapmadı.

Ondan sonra da, "Savcılara, yargıya güvenin efendim!.."

Siz şimdi bu yargıya çok güvenip, bize de güvenmeyi tavsiye ediyorsunuz öyle mi?

Yalancıyı Gülen Hocaefendi'nin bedduaları çarpsın mı?

NOT: Yukarıda bahsettiğim AK Parti içinde yapılan yolsuzluğu bana ihbar eden kimdi biliyor musunuz? Twitter kullanıcıları onu, kendisini gözaltına aldırmaya çalışan Taraf Gazetesi yazarlarına "Belgesini ortaya koymayan namerttir. Sizin tehditlerinize ve iftiralarınıza hayatım pahasına boyun eğmeyeceğim" savaşını verirken izliyor.