AK Parti'den para alan gazeteci!..
14 yıl önce İnternethaber'i kurduğumuzda babamın vasiyet gibi bir açıklaması olmuştu bana.
14 yılını dolduruyor İnternethaber. Bu 14
yıllık süre içinde bir yazım hariç, yazdığım yazılardan ve yayınına
izin verdiğim haberlerden dolayı hiç tazminata mahkum olmadım.
Tazminata mahkum olduğum dava neydi biliyor musunuz?
AK Parti'nin içinde yapılan bir yolsuzluk!
Kafanızı fazla şişirmeden meseleyi anlatayım. Yıl 2002 veya
2003... AK Parti daha yeni iktidara gelmiş. O dönemde bir
ismin, 500 TL'ye yapılacak partinin kurumsal web sayfası için 100
milyar talep ettiğini, aldığını öğrendim.
Hazineden gelen yardımdan bu parayı aldığını öğrenince olayı
belgeleriyle ortaya koydum. Mesele anlaşılınca bu isme ödenen
paralar geri alındı ve şahıs kapıdışarı edildi.
Niye tazminata mahkum oldum dersiniz?
Yazımın bir yerinde, "Yetim hakkına el uzatmanın ne
olduğunu sana göstereceğim. Bunun hesabını vereceksin"
dediğim için! Malum şahıs "Beni tehdit ediyor,
öldürecek" dedi, mahkeme de tipime bakıp beni gangster
sanmış olacak ki eski parayla 5 milyar tazminata mahkum etti.
Bu aşamadan sonra AK Parti'nin beldelerinde, belediyelerinde
yaşanan pek çok yolsuzluk olayını yazdım, gazetenin manşetlerinde
yayınlattım.
Allah şahittir ki, İnternethaber Medya Grup Başkanlığı koltuğunu
bırakma kararı aldığım güne kadar bir kurala özellikle dikkat
ettim.
"Bu gazete hakedeni övecek, hakedeni eleştirecek"
dedim. Seçim dönemlerinde ANAP'ın, DYP'nin, DSP'nin, CHP'nin ve
hatta AK Partinin reklamları sitede yayınlanırken altında yanlış
yapan bu partinin liderlerini yerin dibine sokan haberler
yayınlanıyordu.
Sadece iki kesimin mazlum olduğuna inandım bu süre içinde.
Birincisi Fethullah Gülen Hocaefendi'nin başında olduğu cemaat,
ikincisi ise özgürlükleri elinden alınan herkes...
Bu 14 yılda benimle yol arkadaşlığı yapan tüm editör arkadaşlarım
bilir ki, Gülen Cemaati'ni savunduğumuz için yıllarca mimlendik,
fişlendik. Oyakbank'ın, Koç'un ve daha nicelerinin reklamları asla
bize gelmedi. Gelmediği gibi, "Cemaatten ve başörtüsü
özgürlüğünü savunmaktan vazgeçin, paralar gelsin"
mesajları aldık.
Bunları şundan dolayı anlatıyorum.
Şu yolsuzluk operasyonu yapıldığından beri şunu söylüyorum.
"Yolsuzluk yapılmış, rüşvet alınmış olabilir. Devleti soyup
soğana çevirmek isteyenler de olabilir. Ancak şu sizin yaptığınız,
hırsızın girdiği binayı dinamitle havaya uçurma girişimi.
Yolsuzluğu görmeyen, üstünü örtmeye çalışan namerttir, soysuzdur,
kansızdır. Ancak yolsuzluk kadar, yolsuzluk maskesiyle Halkbank'ı
bitirmeye, mevcut iktidarı devirmeye çalışanlara da dikkat
edin."
Ne yaptıysam, ne yazdıysam olmadı.
"Bakın ABD Büyükelçisi, 'Halkbank konusunda uyarmıştık.
Şimdi bir iktidarın devrilmesini izleyeceksiniz' diyor"
dedim, kimse duymadı. "İsrail Mavi Marmara olayı yüzünden
ticari ve siyasi ilişkilerini bitiren AK Parti yıkılıyor diye
ayinler düzenliyor, görsenize" dedim, kimse görmedi.
"Aynı İsrail, insani yardım kuruluşu olan İHH'yı işin içine
çekmeye çalışıp Mavi Marmara'nın intikamını almaya
çalışıyor" dedim, umursayan olmadı.
Karşıma hep aynı sorular, aynı suçlamalar çıktı.
"Sen yolsuzluk var mı yok mu onu söyle?" diyenlere
cevap vermeye çalıştım, bu kez de, "Hee, demek ki AK Parti
seni de beslemiş. Ne kadar aldın bu yazının karşılığında?"
suçlaması geldi.
"He gerizekalı he! Çok para aldım. Para kasaları
yatak odamda, ufak bir kısmını yatağımın üzerinde sayıyorum.
Diğerini de ayakkabı kutularına koydum, polisin baskın yapmasını
bekliyorum!" demekten başka çarem kalmadı.
Canına yandığımın Türkiye'si...
Dün cemaate ve Fethullah Gülen Hocaefendi'ye küfredip,
"Devleti CIA ve MOSSAD'ın kuklası olan cemaat kadroları
yönetiyor" diyenler, bugün kalkmış cemaati savunuyor.
TGB'liler, Ulusalcılar, Gezi eylemlerinde ortalığı yakıp yıkan
vandallar hocaefendinin birer müridi oldu çıktı!
Dün Gezi olayları sırasında, "Polis, yargı, asker Tayyip'in
elinde. Diktatörlükle yönetiliyoruz. Cemaatle birlikte elele verip
Türkiye'yi geriye götürüyorlar" diyen Kemal Kılıçdaroğlu
takke taktı, takacak! "Bırakın bu ülkenin bağımsız yargısı,
delikanlı polisleri görevlerini yapsın" diyor.
Hepsinin gayesi tek!
"Hele bir AK Parti'yi devirmemize yardım etsinler. Hele bir
iktidara gelelim. Onları nasıl olsa sonra yeriz" rüyaları
görüyorlar.
Ezber sözlerle, "Savcılara güvenmiyor musunuz? Polislere
güvenmiyor musunuz? Neden müdahale ediliyor?" sakızını
çiğnemekten çeneleri yalama oldu neredeyse.
"Yahu savcı başsavcıya, polis üstündeki amirine güvenmeyip
operasyonu gizli saklı yapıyorsa, halk neden bu operasyonun masum
olduğuna inansın" soruları gelince cevap tek:
"Belli oldu. Sen de para aldın"
Dikkat edin!
"Yargıya müdahale etmeyin! Bırakın yargı karar
versin" diyenlerin tamamı, yargıdan önce hükmünü vermiş
kişiler. Hani imkanları olsa şehir meydanında hepsini tek tek
sallandıracaklar.
Öyle bir akıl tutulması ki...
"Ergenekon'da Balyoz'da yargı cinayeti yaşandı"
diyenler, aynı savcı ve hakimler iktidara yönelik yolsuzluk
operasyonu yapınca, "Operasyon AK Parti'ye yapılmışsa kesin
haklılar" diyor!
"Yahu burada tezat var" dediğin an yaftalama
başlıyor: "Sen ne kadar para aldın onu söyle!"
Gezide devlete ait yüzlerce arabayı yakıp kul hakkına giren
kundakçısı. Önüne gelen dükkanı yağmalayan yağmacısı. Fırsat bu
fırsat diyerek dükkanları soyan hırsızı. Karmaşa sırasında borsa ve
döviz üzerinden vurgun yapan fırsatçısı. Başında bulunduğu STK'yı
hortumlayan kalantor başkanı. Haber yapma ve yapmama karşılığında
milyon dolarlık reklam alan gazetecisi...
Elektriği kaçak kullananı... Gemide, metroda jeton atmayanı, 3
kuruş için yol kesip gasp yapanı...
SSK'yı batıranı, yakınlarını başında bulunan kuruma dolduranı, 10
aylık torununu SSK emeklisi yapanı, hakkında balya balya yolsuzluk
klasörü olanı.
Hepsi en ön safta...
Yolsuzluğa nasıl karşılar, nasıl karşılar anlatamam! Dersiniz ki
cenneti bu dünyadaki amelleriyle garantilemiş hepsi.
Bakın bir örnek vereceğim.
Doğan Grubu'na bağlı bir gazetede yolsuzluk haberlerini yapan
muhabir hakkında bir araştırma yapılıyor. Bakılıyor ki, muhabirin
kendisi hırsızlıktan sabıkalı. "Haberi yayınlamazsan
dosyanı açarız haaa" şantajıyla bu haberleri yaptığı
ortaya çıkıyor.
Gazetenin akıllılığına bakar mısınız? "Hırsız hırsızı
gözünden tanır" mantığıyla eleman alıyor ve başarı
ortada!
Sadece o değil!
Mikro blog sitesi twitter'a girdiğinizde, gazetecilik yerine adeta
bölücü yayınlar yapan gazeteciler hemen gözünüze çarpacaktır. Biri
resmi evrakın üzerinde tahrifat yaparak kamuoyunda bir algı
yaratmaya çalışıyor.
Diğeri kutsal mekan Kabe'de çekilen fotoğrafı değiştirip milleti
keklemeye çalışıyor. Havada yalanlar uçuşuyor, cemaate mensup
kişiler de bu yalanların büyüsüne kapılarak hükümete demediğini
bırakmıyor.
İHH tırının Suriyeli muhaleflere silah götürdüğü yalanını CHP'li
milletvekilleri bile kabul etti, toplumdan özür diledi ama onlar
hala, "Yok canım yok! Silah vardı siz bize inanın. Yoksa
Mİt neden aramaya izin vermedi" diyor.
Bunları takip eden asalaklar da, "MİT çalışmalarını neden
bizden saklıyor" diye geveliyor. MİT'in çalışmalarını TV
ekranında yapmasını bekliyor herhalde civciv beyinli.
Bunları eleştirdiğin an iftira geliyor: "Söylesene ne kadar
aldın satılık kalem?"
Bakın iki gündür Mustafa Selanik isimli bir şahıs, Mustafa Sarıgül
hakkında kıyameti koparan iddialarda bulunuyor. "İstenirse
belgelerini de yayınlarım" diyor. Adeta ihbarda
bulunuyor.
Siz kılını kıpırtadan bir savcı gördünüz mü?
Yok!
Çünkü ihbarda "AK Parti" ismi geçmiyor.
Peki siz günlerdir yolsuzluk haberlerini köpürten gazete ve
televizyonlarda bu konuyla ilgili tek haber gördünüz mü?
Göremezsiniz.
Göremezsiniz çünkü bahsini ettiğim tetikçi gazeteciler henüz bu
konuda kalem oynatmadı, savcılara "Al babacım, bunu da
al" diye kaş göz işareti yapmadı.
Ondan sonra da, "Savcılara, yargıya güvenin
efendim!.."
Siz şimdi bu yargıya çok güvenip, bize de güvenmeyi tavsiye
ediyorsunuz öyle mi?
Yalancıyı Gülen Hocaefendi'nin bedduaları çarpsın mı?
NOT:
Yukarıda bahsettiğim AK Parti içinde yapılan
yolsuzluğu bana ihbar eden kimdi biliyor musunuz? Twitter
kullanıcıları onu, kendisini gözaltına aldırmaya çalışan Taraf
Gazetesi yazarlarına "Belgesini ortaya koymayan namerttir.
Sizin tehditlerinize ve iftiralarınıza hayatım pahasına boyun
eğmeyeceğim" savaşını verirken izliyor.