Başbakan Erdoğan, AK Parti Kongresi'nde bir yenilenmeye gideceklerini açıkladı.
Abone olBaşbakan Recep Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı seçimleri ve sonrasındaki süreç ile ilgili bir soru üzerine liderlik konusunda bir sorunları olmadığını ifade ederek, "Yani biri gidecek, biri gelecek. Bunlar gündemimizde değil. Bunu belirleyecek olan partimizin grubu ve il başkanları olacaktır. Hatta yapacağımız kamuoyu araştırmaları ile parlamento içerisinde belirlenecek. Bunun altını çiziyorum, bizim bir defa parlamento dışı bir yaklaşımız yoktur. Bu bir ilkedir. Çünkü Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM), bir defa kendi içinde Cumhurbaşkanını çıkaramıyorsa bu bir defa siyasi acz olur. Böyle bir siyasi aczin içerisinde değiliz. Onun için parlamento içerisinden bir Cumhurbaşkanı çıkarılması noktasında hemfikiriz. Bunda bir sıkıntı yok. Fakat liderlik konusundaki parti ile alakalı noktada bizim böyle bir sıkıntımız bugüne kadar olmamıştır ve biz bütün arkadaşlar elbirliği ile bugüne kadar geldik. İşte Abdullah Bey bildiğiniz gibi başbakan olmuştur. Daha sonra benim siyasi yasağım kalkmıştır. Siyasi yasağım kalktıktan sonra yapılan bir seçimle parlamentoya girişimden sonra olan tabloyu tekrar Abdullah bey ile Başbakanlık noktasındaki o ahlaki yaklaşım tarzını sizler de izlediniz, gördünüz. İşte bütün bunlar bir değerler bütünü ile olaylara nasıl baktığımızın açık, net göstergesidir. Bunlar hiç tartışılmaz bizim aramızda" diye konuştu.
Merhum Bülent Ecevit için Cumartesi günü düzenlenecek cenaze törenine ilişkin soru üzerine Erdoğan, "Bülent Ecevit'in cenazesinin Cumartesi günü kaldırılmasını doğrusu istemezdik. Keşke bugün ya da yarın yapılmış olsaydı. Bizler büyük oranda milletvekili ve bakan olarak oraya katılma şansını yakalayacaktık ancak Cumartesi olunca, kongre ile bütünleşince ister istemez bir vazife dağılımına gitmek durumunda kalacağız" dedi. Birçok bakan ve milletvekili arkadaşı ile birlikte törene katılacağını vurgulayan Erdoğan, Meclis ve Kocatepe Camii'ndeki törende bulunacağını ifade etti. Erdoğan şunları kaydetti:
"Ancak gönül arzu ederdi ki bugün ya da yarın olsaydı. O zaman daha büyük oranda cenazeye katılma fırsatını bulacaktık. Emniyet noktasında sıkıntı olur mu, tabi ki olur. Ancak emniyet, Ankara'da fevkalade bir durum var diye 'benim sıkıntım var' diyemez. Ne yapacak, diğer illerden destek alacak. Ona göre tedbirleri almak suretiyle cenaze ile ilgili bütün güvenlik tedbirleri yerli yerinde uygulanacaktır. Kaldı ki bizim kongeremizin sıkıntı doğrucak bir yanı yoktur. O noktada herkes rahat olmalı. Bizim kongeremizde sıkıntı araç-gereç yerleşimi ile alakalıdır. İçeride ve dışarıda bizim de çok büyük kalabalığımız gelecektir. Beklenen 20-25 bin civarında insandır. Bunun için de dışarıda büyükçe bir çadır kurulacaktır. Tabii ki sayın Ecevit'in cenazesine de şüphesiz Ankara dışından gelenler olacaktır. Bütün bunların planlamasını Ankara Valiliği ve emniyet yapmıştır. Ona göre giriş güzergahı ve yerleşim planları hazırlanacaktır. Bizler de cenaze töreninde görevimizi yapacağız. Ayrıca defin konusunda başbakanlara yönelik olarak devlet mezarlığına defin imkanı yoktu. Ayrıca devlet töreni yoktu. Şimdi ise, bugün komisyonlardan geçti, Genel Kurul'a indirmek sureti ile bir kanun değişikliğine gidiyoruz. Cumhurbaşkanı, Atatürk ve silah arkadaşları ve devlet başkanı vardı. Ancak devlet başkanlarını oradan çıkarıyoruz çünkü Türkiye'de devlet başkanlığı gibi sistem yok. O kısım kalkıyor. Cumhurbaşkanı, TBMM Başkanları, Başbakan ve diğerlerini aynen korumak suretiyle onu getiriyoruz. Ve Devlet Mezarlığı'na defnedilebilecekler, orada yerini alacak ve dolayısıyla devlet töreni ile onların da kaldırılmasına bu kanun imkan verecek. Yarına kadar her şey bu noktada hazır oluyor. Emniyet teşkilatımız bütün resmi törenle ilgili kısmı da hazırladı. Bizim bütün arzumuz; bu törenin herhangi bir istismara vesile olmadan, gerçekten değerlerimiz içerisinde, cenazeye saygı ne ise o cenazeye saygı çerçevesi içerisinde yapılması. Merhuma saygı çerçevesinde götürülmesinde tabi ki çok büyük fayda var. Bunun dışındaki olaylara herhalde sayın Rahşan Ecevit de hiçbir zaman razı olmayacaktır. Böyle bir şey yaşanırsa memnun olmayacaktır."
Başbakan Erdoğan, Güler Sabancı'nın Cumhurbaşkanı olmaması gerektiği yönündeki açıklamalarının hatırlatılması üzerine, bu yaklaşımların saygın olduğunu belirtti. "'İlla ben olacağım' diye bir iddiam yoktur. Hiçbir zaman yok. Böyle bir şeyin içinde de değilim" diye konuşan Erdoğan, bütün bunların kararını yetkili kurulların, hatta kamuoyunun vereceğini ifade etti.
Kamuoyunun da bu noktadaki düşüncesini alacaklarını kaydeden Erdoğan, Cumhurbaşkanı'nın bu parlamentodan çıkması yönünde bir ilke kararlarının bulunduğunu belirtti. Erdoğan, "Çünkü uzlaşma illa dışarıdan birileri de bu işe katılacak diye olmuyor. Öyle bir şey söz konusu değil. Uzlaşma bu parlamentonun içinde niye olmasın? Yani bu parlamento, Başbakanı da çıkarabilir, Cumhurbaşkanını da kendi içinden çıkartabilir. Bu vasıfta bu parlamentonun içinde çok arkadaşlar var. Bundan hiç kimsenin endişesi olmasın. Kaldı ki anayasanın amir hükmü zaten bunların hepsini kapsıyor. Anayasanın amir hükmünün gereği yerine gelecektir. Bunun dışında herhangi bir şey olmayacaktır. Madem ki anayasaya ve demokrasiye saygılıyız, saygının gereğini de milletçe yerine getirmeliyiz" şeklinde konuştu.
"DİN EKSENLİ BİR PARTİ OLMADIĞIMIZI EN BAŞTA SÖYLEDİK"
Erdoğan, bölücü örgüt elebaşı Öcalan'ın avukatlarıyla mesaj göndermesi ve terörle mücadele konusundaki sorular üzerine İmralı'daki terörist başının hükümetin kendisine verdiği imkanlarla değil, yasaların kendisine verdiği imkanlarla avukatlarla görüştüğünü ifade etti. Şu anda terörist başının devam eden mahkemeleri bulunduğuna işaret eden Erdoğan, bu süreçte avukatları ile görüşme hakkının bulunduğunu kaydetti. Bu görüşme sırasında avukatları ile isteğini konuşabileceğini ifade eden Erdoğan, "Ancak içeriden dışarıya sızan haberler gerçekten onun söyledikleri midir, ya da avukatlarının dışarıya ayrıca söyledikleri bazı düşünceleri midir bilmiyoruz. Böyle bir bağlantı kurulmak suretiyle doğru veya yanlış bu tür ifadeleri sizler nasıl duyuyorsanız bizler de duyuyor, takip ediyoruz. Gerek tüm güvenlik güçlerimiz el ele, omuz omuza Türkiye'nin huzuru için, halkın huzuru için her halükarda tedbirlerimizi alacağız. Bu tedbirler alınmıştır. Bu tedbirler istikametinde her an uyanık olarak bu süreç devam etmektedir. Yani Mayıs'tan sonra 'tutarım tutamam' gibi bir şeyi konuşmak, görüşmek istemiyoruz. Bu işin Mayıs'ı, Haziran'ı, 1 sene sonrası gibi bir şey yok. Operasyon konusunda bazı yaklaşımlar oluyor. Güvenlik güçleri durup dururken bir yere operasyon yapmaz. Bundan da zevk almaz. Operasyonu gerektiren şartlar oluşursa operasyon yapılır. İçeride bölük pörçük olmak sureti ile birlik olmaz. Ama biz bir ve beraber olursak olur. Bunu da hep beraber başaracağız. Doğulusu ile, batılısı ile, güneylisi, kuzeylisi ile inanıyorum ki bunu er ya da geç başaracak güç içimizde var" değerlendirmesinde bulundu.
Yolsuzlukla mücadele konusunda da soruları cevaplayan Erdoğan, dün uluslararası bir kuruluşun bir açıklama yaptığını hatırlatarak, bu açıklamaya göre Türkiye'nin 9 basamak daha yukarı tırmandığını belirtti. Dünya sıralamasında Türkiye'nin yerinin övünülecek bir yer olmadığına işaret eden Erdoğan, bu konuda yürütmenin yanısıra yargının da yapacağı şeyler bulunduğunu vurguladı.
Tarım kesiminin sıkıntılarına ilişkin sorular üzerine Erdoğan, göreve geldiklerinden bu yana çiftçiye verdikleri paranın hiçbir zaman enflasyonun altında olmadığına dikkat çekti. Erdoğan, "Taban fiyatını bizim belirlemediğimiz ürünlerde zaten özel kuruluşlar var, onlar kendileri belirliyor. Bu konuda çiftçimizi biz mağdur etmedik. Ödemelerde dönemimizde asla gecikme olmadı. Söz verdiğimiz zaman da sözümüzü yerine getirdik. Doğrudan gelir desteğinde bir haksızlık oldu. 'Bunu ürün desteği olarak yapalım' dediler ve ürün destiğine çevirdik. Ve 'doğrudan desteği yavaş yavaş azaltacağız' dedik. 'Ürün desteğine dönüştüreceğiz' dedik. Ve bunu yapıyoruz. Bir müddet sonra doğrudan desteği tamamen kaldıracağız. Ürüne vereceğiz ki orada bir adaletsizlik olmasın. Çünkü çalışan almıyor. Çalışmayan alıyor" dedi.
Cumhurbaşkanlığı seçimi konusunda diğer partilerle görüşüp görüşmeyecekleri sorusu üzerine Erdoğan, diğer siyasi partilerin kanaatlerini alacaklarını ama bu konuda kendi düşünceleriyle onların düşüncelerinin ne derecede uyumlu olacağını şimdiden kestiremeyeceğini ifade etti. Erdoğan şöyle konuştu:
"Bu görüşmeleri kendileri ile yapacağız. Mesela son zamanlarda olanları söyliyeyim. Gerek 25 yaş meselesi olsun gerek diğer konularda olsun grup başkanvekillerimiz muhalefet partilerinin grup başkanvekilleriyle görüşme yapıyor. Kah uyumlu oluyor kah uzlaşma olmuyor. Bazen 'iktidar bunu söylüyor muhalefet olarak karşı bir düşünce ortaya koymamız gerekir' gibi bir anlayış var. Aslında muhalefet bu mudur diye bir soruyu da ben kendi kendime soruyorum. Çünkü dünya parlamentolarında bunu görmüyoruz. Son olarak Lübnan konusunda biz yine görüşmelerimizi yaptık. Başbakan Yardımcım konu ile ilgili tüm düşünceleri gittiler, anlattılar. Orada nasıl bir oluşum olduğunu, Türkiye'nin orada olmasının nasıl bir hava getireceğini ortaya koydular. Bunu kendilerine aktarmamıza rağmen dediler ki 'hayır'. Ama şu ande askerimiz orada. Hamdolsun gelen haberler Lübnan halkı için memnuniyet verici."
AK Parti'nin siyasi yelpazenin neresinde olduğu sorusu üzerine Erdoğan, AK Parti'nin siyasi yelpazesinde herhangi bir değişiklik olmadığını vurguladı. Yola çıkarken din eksenli parti değil insan eksenli parti olduklarını söylediklerini hatırlatan Erdoğan, 'İnsanı yücelt ki devlet yücelsin' anlayışını kendilerine temel bir felsefe olarak ilan ettiklerini dile getiren Erdoğan, siyasi anlamda ise bunu muhafazakar demokrat bir yelpaze olarak ortaya koyduklarını anlattı. Erdoğan şunları kaydetti:
"Tabi ki bu literatüre ilk defa giriyor. Dünya literatüründe böyle bir ifade yok. Hatta asırlardır siyaset bilimciler böyle bir şey ortaya koymadı. Asırlardır yok diye olmayacak mı? Yani bundan sonra olmayacak mı? Bu tür şeyler çıkabilir. Bizim şu anda ortaya koyduğumuz muhafazakar demokrat yelpazesindeki düşüncenin açılımının doldurulmasına yardım için bu sempozyumları yapıyoruz. Bu yöndeki bilimsel çalışmalarımız siyaset bilimcilerle, sosyologlarla hala devam ediyor. Kolay değil, 5 yıllık siyasi mazisi olan bir partinin siyaset yelpazesindeki bu yerine içerik doldurması, bu kadar kısa zamanda hem uyguluma hem de düşünce noktasında kolay oluşmaz. Bir taraftan işin düşünsel alt yapısı, bir taraftan uygulama, nerelerde aksamalar var, yok, bunları da bir taraftan uygulamada görmek suretiyle telafi edecek ve bunu en ideal noktaya taşıyacağız. Ama bir Müslüman demokrat anlayışını benimsemiyoruz. Bunu bir istismar olarak görüyoruz. 'Hiristiyan demokratlar böyle demiş, siz niye böyle demiyorsunuz?' Hayır. Bir defa bizim dinimizin buna asla müsaade etmesi mümkün değil. Din üzerinden istismar budur. Din üzerinden siyaset budur. Biz din üzerinden siyaset yapmayacağız. Müslüman kimlik olarak, şahıslar olarak 'benim ülkemin yüzde 99'u Müslüman' diyoruz. O zaman ben nasıl Müslüman demokrat olacağım? Diğerleri Müslüman değil mi? O insanlar da Müslüman. Kimlik bazında bunu söylüyorum. Biz bunun bu şekilde de söylenmesine karşıyız, çünkü bu bizim ilkelerimizle ters. Uyumlu değil. Çünkü biz din üzerinden siyaset yapmayacağımızı, din eksenli bir parti olmadığımızı en başta söyledik. Kişisel olarak ben dinimi, inancımı en ideal şekilde yaşamaya gayret ederim. Dinini, inancını en ideal şekliyle yaşamaya gayret edenlere de zemin hazırlamanın sorumluluğu içinde olduğumu hükümet olarak bilirim. Her inanç sahibinin inancını en ideal şekilde yaşabileceği zemini hazırlamak zaten hükümetlerin görevidir, devletlerin görevidir. Bunu başarmak için de el ele, omuz omuza bu çalışmayı sürdürmemiz gerekir diyoruz. Ha inanç sahibi olmayan için böyle bir şey yok mu? İnanç sahibi olmayan da, o da bizim için güvencedir. Onu da biz güvence altına alırız. Çünkü inanç sahibi olmamak da bir inançtır. Bunu da savunanlar vardır. Bu da ayrı bir olaydır. Ama onlar da yine düşüncelerinde, inançlarında güvencemiz altındadır."
'Kurumlar arası mutabakat, yasaklar konusunda da ümit verebilir mi? Medya organlarının taleplerinin karşılanmadığı nedeniyle aleyhte haber yapıldığı iddialarına ne diyorsunuz?' soruları üzerine Erdoğan, toplumsal mutabakatın olduğu bazı önemli konularda kurumsal mutabakatın bulunmadığını söyledi. Kurumsal mutabakatın olmamasının bazen ülkede gerilime neden olduğunu kaydeden Erdoğan, bu gerilimlerin piyasaları olumsuz istikamette etkilediğini belirtti. Taleplerin sadece medyadan değil birçok yerden geldiğine işaret eden Erdoğan, bazı alışkanlıklar olduğunu, bu alışkanlıkları bozduklarını söyledi. Erdoğan, "Fakat şunu da çok açık, net söylüyorlar. 'Bu iktidar döneminde bizim varlığımız birken 10 oldu'. Yani bunu bize bir numaraları söylüyor. Patronlar söylüyorlar, geliyorlar bize açık açık. Bizim de hatalarımız vardır, olacaktır ama istiyoruz ki bu hataları asgariye indirelim. Başarının da büyük payını milletçe yakalayalım, paylaşalım ve ülkemiz de bundan kazansın istiyoruz" dedi.
"CUMARTESİ GÜNKÜ KONGREDEN SONRA BAZI DEĞİŞİKLİKLER, BAZI YENİLENMELER OLACAK"
'Kararsızlar nereye doğru akar? Cumartesi yapılacak kongrenin kararsızları etkilemesini düşünüyor musunuz? Kabinede ve AK Parti'de değişikliği düşünüyor musunuz? Papa ile ziyaretinde görüşmek istemediğiniz iddiaları var, buna ilişkin değerlendirme yapar mısınız?' soruları üzerine Erdoğan şunları söyledi:
"Şimdi bence sizlerle daha önce görüştüğümüz ve kararsızların arttığı yönündeki yaklaşım çok farklı yorumlara neden oldu. Bizler samimiyetle çıkanı ortaya koyduk. Ondan sonraki ay da kararsızların azaldığını gördük. Bu defa da bizim oy oranımızın yükseldiğini gördük. Çünkü bunlar anında kamuoyuna yansıyan şeyler değil. Mesela bizim bu son 3 ay Temmuz-Ağustos-Eylül, milletvekillerimiz Anadolu'yu dolaştılar, özellikle Köy-Des neticesini şimdi veriyor. Biz de biliyoruz ki vatandaşımız lidere ya da partiye endeksli iki seçenekten birini tercih ediyor. Bu genelde bizde liderle bir bütünleşme şeklindedir ama kısmen de parti ile bütünleşme yönündedir. Onlar da daha çok ideolojik yaklaşımlar olarak tezahür eder. Türkiye'de şu anda olaya böyle baktığınızda halkımızın bizlere olan, partimize olan teveccühü hamdolsun gayet iyi bir şekilde gelişiyor. Tabi partinin Merkez Karar Yönetim Kurulu'nda (MKYK), Merkez Yürütme Kurulu'nda (MYK) Cumartesi günkü kongreden sonra bazı değişiklikler, bazı yenilenmeler olacak. Bu tabiidir, doğaldır. Herkesin de doğal karşılaması gerekir. Çünkü her kongre bunun için yapılır. Bir hücre yenilenmesi, bir güç kazanmadır ve bizim bu kongremizde de gerek MYK'da gerekse MKYK'da az veya çok bir yenilenmeye, bir tazelenmeye gideceğiz. Bakanlar Kurulu ile ilgili konuda ise henüz böyle bir değerlendirmeyi aramızda yapmadık. Henüz kısa kalan süre içerisinde böyle birşeye de gerek duymadım. Ama bu olmayacak anlamına gelmez. Öyle şartlar doğar ki, böyle bir adımı atmaya da gerek duyarsınız. Kalkarsınız gerekli değişikliği yaparsınız. Diğer konu ise sayın Papa'nın Türkiye'ye gelişiyle alakalı veya ona rücu olmuş olan bir seyahatimiz değil. Bu seyahat Riga'da Litvanya'da yapılacak bir NATO zirvesi. Bu NATO sık sık yapılan bir zirve değil. Bütün üye ülkelerin devlet başkanları, dışişleri bakanları katılıyor. Bizim ülkemizden de. Papa, Cumhurbaşkanımızın davetlisi veya muhatabı olarak gelecek ve görüşmelerini yapacak. Daha önceden de söyledim, bir de dini lider özelliği var. Bu konuda da Diyanet İşleri Başkanımız ile görüşmeleri olacak. Bu özel de değil, resmi bir seyahat. Özel bir seyahat olsa iptal edebilirdim. Ama bu içerisinde önemli bir yerimiz olmuş bir NATO'nun zirve toplantısıdır. Amerika başta olmak üzere bütün ülkeler katılıyor. Ben de orada olmak durumundayım. Onun için oraya katılıyorum. Bunun altında farklı bir şey aramanın anlamı yok. Türkiye Cumhuriyeti'nin Cumhurbaşkanı, sayın Papa ile görüşmesini yapacak. Diyanet İşleri Başkanı, diğer özelliği nedeniyle görüşmesini yapacak. Kendisi İstanbul'da çeşitli ayinlere katılacaklar. Tüm bunlar planlanmış, programlanmış. Niye buna dünya böyle yaklaşıyor, bunu anlamakta zorlanıyorum. Kaldı ki, her devletin kendi içinde devlet olarak bir planı programı vardır. Biz gittiğimiz her yerde Cumhurbaşkanları ile diğer yetkililerinin hepsiyle görüşemiyoruz ki. Onların da sağda solda çeşitli işleri olabilir. Cumhurbaşkanları ülkede ise zaten kabul etmeyen Cumhurbaşkanı olmaz. Bu uluslararası protokolde vardır. Başbakanla görüşmemizi yaparız ondan sonra gideriz, Cumhurbaşkanı'nı ziyaret ederiz. Şimdiye kadar böyle gelişmiştir, böyle devam etmiştir. Burada da anlamadığım şey, geçenlerde Konrad Otel'de News Exchange toplantısına katıldım. Orada da 400 kadar katılımcı vardı, genel yayın yönetmenleri falan. Uluslararası niteliği olan. Orada da bu soru bize geldi. Biz kendilerine aynı cevabı söyledik. Tabi bazıları bunu inandırıcı buluyor, bazılar bulmuyor ama herkesi de inandırmak zorunda değiliz. Sadece niçin böyle yaptığımızı söylüyoruz. Bu da bizim için bir görev. Görevimizi yerine getireceğiz."
Yimpaş konusundaki iddiaların hatırlatılması ve bu konuda bir düzenleme yapılıp yapılmayacağı sorusu üzerine Erdoğan, Yimpaş olayının bir yıllık, 6 aylık değil, 20-25 yıllık bir olay olduğunu ifade etti. Bu konuyu gündeme getiren anlayışın niye bu konuyu bugüne kadar gündeme getirmediğini sorduğunu belirten Erdoğan, sorunun cevabını bunu gündeme getiren zihniyetin düşünmesini istedi. Erdoğan, "Paralar kaybolmuş, zayi olmuş. Ben kurumların hiçbirinin avukatı değilim . Kimse de Tayyip Erdoğan'ın bu kurumlarla ilgili olarak herhangi bir ilişki, münasebet içerisinde olduğunu ima edemez, belgeleyemez. Belgeleyemeyeceği gibi, hiçbir zaman bu tür oluşumların savunucusu olmamışımdır. Her zaman da karşısında olmuşumdur. Savunmadım, hep karşısında oldum. Çünkü benim ekonomik anlayışıma yatmıyordu ve endişelerim büyük ölçüde de çıkmıştır. Ben şimdi bunların tek tek isimlerini verecek değilim. Bu benim işim değil, yargının işi ve yargıya müracaat etmiş midir buralara paralarını verenler? Etmiştir. Ben diyorum ki, be kardeşim, yargı bu noktada eğer güvenlik güçlerine yani yürütmeye tutukla talimatı verdiyse ve bunu yürütme yerine getirmemişse bizzat ben takipçisi olacağım. Bir başbakan bunu söylüyor mu? İşte söylüyor. Geçen de söyledim, bugün de söylüyorum. Bizzat ben takipçisi olacağım. Yargı böyle bir karar vermiş, yürütme bana bağlıdır. Eğer emniyet bu işi takip etmiyorsa, kovalamıyorsa ben kovalayacağım. Bu kadar açık söylüyorum. Sizlere şimdi soruyorum. Yargının böyle bir kararı yokken, emniyet kalkıp da bir insanı tutuklayabilir mi? Böyle bir hakkı var mı? Kaldı ki SPK Başkanı açıklamalar yapıyor. Başbakanlık teftiş falan filan deyip duruyor. Bir defa şu anda SPK Başkanı'nın herhangi bir yasaya ihtiyacı yok. Rahatlıkla bu konuyla ilgili kararını verebilir ve SPK Başkanı'nın görevden ayrılmasının yaklaştığı son günlerde bu tür açıklamaları yapmasını da çok çirkin buluyorum. Bu bir yorum meselesidir. 'Biz gönderdik, Başbakanlık'ta bekliyor, yasa çıkarsa biz uygulamasını yaparız'. Şu anda mevcut yasalara göre, SPK'nın yapabileceği şeyler vardır. Yapması gerekenleri buyursun yapsın. O da işin diğer yanı. Bunu da ayrıca söylemek zorundayım. Mesela yeni bir adım, yasal anlamda atılabilir mi? Bu konuyla ilgili bir araştırma komisyonu çalışması zaten var. Bu çalışma da yine aynı istikamette devam ediyor. Bununla ilgili şimdi bize detay çalışma yapmak suretiyle arkadaşlarımız bir rapor getirecek. Biz onlar üzerinde de dururuz gene ve atılabilecek adımları atarız. Bundan da hiç bir endişemiz yok. Bu daha çok Ticaret Kanunu ile de alakalı. Ticaret Kanunu'da bu konuları içeren hazırlanmış vaziyette. Ama bin 500 maddelik bir Ticaret Kanunu ve şu anda Meclis Genel Kurulu'na sevki de bugün görüşülüyor. Eğer muhalefet ile anlaşırsak, biz bu dönem için de Ticaret Kanunu çıkarabiliriz. Ama muhalefet ile bu konuda anlaşamazsak, bu dönem içerisinde maalesef yeni Ticaret Kanunu yetişemez. Bunu ayrıca belirtmekte fayda görüyorum. Bugün yine bir başlık gördüm bir gazetede. 'Yeni harekete geçildi' gibi bir şey. 'Yeni harekete geçildi' diye bir şey söz konusu değil. 'Meclis'te kanun ile ilgili bir harekete geçildi' vesaire gibi. Bu mevcut olan çalışmalar veya yapılmakta olan çalışmalardan hareketle atılmış bir başlıktı diye düşünüyorum" değerlendirmesinde bulundu.
301. madde konusunda bir çalışma olup olmadığı sorusuna ise Erdoğan şu karşılığı verdi: "Geçenlerde İstanbul'da Dolmabahçe'deki ofisimizde böyle bir toplantı yaptık. Bu toplantıyı bizden talep eden sivil toplum örgütlerine ben şunu söyledim. Baktım ki o gün hazırlıksız gelmişler. 301'le ilgili herhangi bir hazırlıkları yoktu. Bizden bu toplantıyı talep ediş nedeni AB sürecindeki değerlendirme toplantısıydı. Tabi bu arada 301 de gündeme geldi. '301'le ilgili öneriniz var mı? Mevcut 301. maddenin doğru olmadığını söylüyorsunuz. Doğru değilse niye doğru değil? Doğru olansa ne? Bunu bize önerirseniz. Ona göre biz bunun üzerinde çalışma yapabiliriz. Yani burda herhangi bir bu konuda çalışma yapmayalım diye bir önyargımız yok. Ama bizim size söyleyeceğiz, 2003 yılında biz bu çalışmayı yaptık ve biz bu çalışmaları yaptığımızda AB üyesi ülkelerin 301'e benzer veya 301'in aynı olan maddelerini gördük. Bu çalışmalarda hatta bize teklif olarak gelen, 'eleştiri amacıyla yapılan düşünce ve açıklamalar kapsam dışındadır' teklifi, bize AB üyesi ülkelerden gelmiştir. Bunu 301'in fıkrası olarak bizler CHP ve partimizin önergesiyle, Ali Topuz ve Haluk Koç beylerin teklifleriyle verdik ve bunları da dördüncü fıkra olarak 301'e ilave ettik. Burada Avrupa'nın bazı ülkelerinde mesala Türklük diye geçiyor, onlarda ise mesela Polonya Milleti, İtalyan Milleti diye geçiyor. Böyle bir farklılığımız var. Bizimki daha kuşatıcı, daha geniş kapsamlı, o daha dar kapsamlı. Aradaki fark bu. Bunun dışında herhangi bir fark yok. Eğer bize siz farklı bir öneri getirirseniz, bu öneri üzerinde çalışabiliriz, değerlendirmeyi yaparız, yani bu konuya kapalı değiliz' dedik. Onlar da 'peki' dediler, 'biz o zaman gerek kurumlarımızın hukukçularıyla, farklı üniversitelerdeki akademisyenlerle bir çalışma yapalım, sizlere ulaştıralım' dediler."