AK Parti ve Cemaat karşı karşıya
Zaman Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı, son yazılarında özelikle AK Parti ile Gülen Cemaati arasında yaşandığı söylenen “gizli çekişme” konusuna değiniyor.
Hem 7 Ocak hem de 31 Aralık tarihli yazılarında, birilerinin ısrarla cemaat ile AK Parti arasına nifak sokmaya çalıştığından bahsetti.
“…Zor bir dönemeçten geçtiğimiz aşikâr. Hâlbuki bugünlere kolay gelinmedi. Istıraplar içinde kıvranan kitlelerin kader birliği, tarihin ve tali’in bir cilvesidir.” (31 Aralık – Arkadaşlar sakin olun artık – köşe yazısı) diyerek hem AK Parti seçmenine hem de cemaat mensuplarına seslendi.
“Omuz omuza zorluklarla geldik buralara. Dayanmamız, birlik ve beraberliğimizi bozmamamız gerekir” mesajını verdi. Aynı zamanda aralarını bozmaya niyeti olan kesimlere de ihtar çekti.
Fakat tüm bu söylediklerine karşılık “ateş olmayan yerden duman çıkmaz” gerçeği var.
Hakan Fidan olayında, 250. maddeye ilişkin Özel Yetkili Mahkemeler’in yeniden düzenlenmesiyle ilgili tartışmalarda bu iddialar hep ayyuka çıktı.
Emniyetteki yoğun cemaat yapılanmasını savunanlar, Fidan olayının hemen ardından 28 emniyet müdürünün yerinin değişmesini bu kavgaya gerekçe gösterdi.
Hatta bizzat Ekrem Dumanlı, 2 Temmuz 2012 “Aynı gemide olmanın zorunluluğu” başlıklı yazısında bu tartışmalara bizzat kendisi katıldı.
Özetle yazısında; “Türkiye’de demokrasinin gelişmesi adına Ergenekon, Balyoz gibi davalarla AK Parti’yle omuz omuza mücadele ettiklerini, ama şimdi 250. maddedeki değişiklikle tüm bu mücadeleye gölge düşeceğini ve en azından keşke dostlarını (cemaati kastediyor) bir dinleme gereği duysalardı” şeklinde sitem etti ve kulakları çıtlattı. Dargınlıktan dem vurdu.
Yani tartışmayı ve iddiaları bir nevi kabul etmiş oldu.
Gülen cemaatinin artık “hem küresel hem de yerel bir güç” haline dönüştüğü çok açık.
Ve AK Parti iktidarı ile güçlü bir ittifak halinde çalıştıkları da bilinen bir gerçek. Gizlemenin anlamı yok.
Fakat birlikte yol alan bu iki aktör, farklı güçlerden arınan ya da 10 yıllık iktidar sürecinde boşalan mevzileri bir nevi paylaşma savaşı yaşıyor olabilirler.
Bir ikincisi de, Başbakan kontrol olgusunu çok seviyor. Yani kendisi dışında ikinci bir gücün onu aşacak ya da ona müdahale edecek şekilde yükseldiğini gördüğü anda, ne pahasına olursa olsun engellemek istiyor. Kendinden ödün vermiyor. İşte dedikodular da tam burada başlıyor.
Bu nedenle, AK Parti ve cemaat arasında yaşandığı iddia edilen gizli çekişmeyi işte bu duruma bağlıyorum.
Fakat akıllı olan herkes bilir ki;
Her iki tarafın arasındaki iplerin kopmasını beklemek saçmalık olur.
Hatta ittifak gerektiği sürece, ilişkiler kaldığı yerden güçlü bir şekilde devam edecektir.
Çünkü 10 yılda elde edilen kazanımları ve gelinen noktayı iki tarafta elinin tersiyle itmek istemez.
Ancak bir gerçek var ki, yeni bir Türkiye inşa ediliyor.
Ve bu yeni Türkiye’de, herkes bir rol kapma peşinde.
Bu nedenle, kavgalar ve savaşlar da alışıla gelen olgular haline geldi artık.
Post-Akit Gazeteciliği
Dün ona irticacı, gerici, yobaz diyenlere,
Bugün o;
Marksist,
Sözde aydın,
Solcu,
Ateist,
Darbeci,
diyerek itibarsızlaştırmaya çalışıyor.
İstediğini, istediği gibi yaftalıyor.
İnsanların sahip oldukları fikirleri, ideolojileri, inanışları ezip geçiyor.
Yani kendisine uygulanan kampanyayı, şimdi o başkalarına uyguluyor.
Gözünü de hiç kırpmıyor.
Eğer “Vicdanların sesiyiz” diyen bir gazete olma iddiasındaysan,
Önce vicdanının akordunu bir yapacaksın.
Çünkü akortsuz bir vicdanla, doğru ses çıkmaz.