BIST 10.025
DOLAR 35,16
EURO 36,68
ALTIN 2.956,54
HABER /  MEDYA

AK Parti-Gülen çatışması var mı?

MİT kriziyle gündeme gelen cemaat-AK Parti arasında kapışması iddialarına Erdoğan'ın en yakınındaki isimlerden Yasin Doğan yalanladı.

Abone ol

Gülen'in sağ kolu olarak gösterilen Zaman yazarı Hüseyin Gülerce ve Başbakan Erdoğan'ın danışmanlarından Yasin Doğan, bugünkü köşelerinden çatışma iddialarını yalanladılar.

Yeni Şafak gazetesinde Yasin Doğan takma adıyla yazılar kaleme alan AK Parti Milletvekili ve Başbakan Erdoğan'ın Danışmanı Yalçın Akdoğan, 'AK Parti-cemaat çatışması' iddialarına yanıt verdi.

BİRLİKTELİK NEDEN BOZULMAZ?

Kimilerince Erdoğan'ın yol haritasını çizen adam olarak gösterilen Akdoğan, "Her türlü oyunun farkındayız" başlığıyla yazdığı köşesinde iddiaların hayal ürün olduğunu 2 maddeyle anlattı.

(...)1. AK Parti ile Gülen cemaati arasında hiçbir zaman bir çatışma ve çekişme yaşanmamıştır, bundan sonra da yaşanmayacaktır. Bu sadece gönül birlikteliği değil, büyük Türkiye idealinde temerküz eden bir amaç ve hedef birlikteliğidir. İki farklı kulvarda hareket eden bu yapılar arasında güç ve iktidar çekişmesi yaşanmasını murad edenler yine hayal kırıklığına uğrayacaktır. Fitne ateşine odun atanlar, sadece parti ve cemaati 'kaybet-kaybet' sarmalına sürüklemek istememekte, aynı zamanda Türkiye'yi iddialarından ve demokratikleşme perspektifinden koparmaya çalışmaktadır.

2. 15 Şubattan itibaren yeni bir kalkışmaya hazırlanan terör örgütü ve bölgede Türkiye'nin etkisini kırmaya çalışan Türkiye düşmanlarına fırsat verilmemelidir. Asker, polis ve istihbarat örgütlerinin uyumunu ve motivasyonunu güçlendirerek ortak hareket etmek, terörle mücadele açısından hayati derecede önemlidir. Ne Ergenekon davası sulandırılmalıdır, ne KCK/PKK ile mücadele akamete uğratılmalıdır, ne de kirli ilişkilerle ve karanlık odaklarla hesaplaşma kesilmelidir. AK Parti iktidarı maruz kaldığı sıkıntılı duruma rağmen bu kararlılıktadır."

HEDEFLENENLERİ SIRALADI

Akdoğan, daha sonra AK Parti'ye karşı yöneltilen suçlamaları ve ortaya atılan iddiaları dile getirdi ve hedeflenenleri böyle sıraladı:

- MİT'in PKK ve KCK'yı kurarak ve büyümesini sağladığı iddiası bugüne kadar yaşanan tüm ölümlerin katili olarak devleti göstermekte, BDP'nin 'düşman devlet, ceberrut devlet' tezine güç vermektedir.

- Yargı ve güvenlik bürokrasisinin, seçilmiş iktidara politika dayattığı, siyasete yön vermeye çalıştığı şeklinde bir algı oluşturulmaktadır.

- AK Parti ile Gülen cemaati arasında çatışma üretilmek istenmektedir.

- 250. madde değişikliği yaptırılarak Ergenekon sürecinin boşa çıkarılması murat edilmektedir.

- MİT Müsteşarı ve bazı hükümet üyeleri KCK'lı gibi gösterilerek KCK operasyonları sulandırılmaktadır.

- MİT, polis ve asker arasındaki uyum bozularak, moralsizlik oluşturulmakta, PKK ile mücadele zafiyete düşürülmek istenmektedir.

- Devlet içinde çok parçalı, bölünmüş ve çatışma halinde bir yapı oluştuğu izlenimi uyandırılarak otorite zafiyeti görüntüsü verilmektedir.

- Kapalı devre çalışan bir ekibin Başsavcının, valinin ve hükümetin bilgisi dışında işler yaptığı algısı üretilerek güvensizlik pompalanmaktadır.

- Bölgesel gelişmelerde etkili olan ve İsrail'in hedefi haline getirilen MİT Müsteşarının devre dışı bırakılmasıyla Türkiye'nin bölgesel etkinliği kırılmak istenmektedir.

- MİT ve emniyet istihbarat arasında bir çatışma ve inisiyatif mücadelesi ateşlenmeye çalışılmaktadır.

- Başbakan Erdoğan'ın Meclis kürsüsünden kendisinin görevlendirdiğini söylediği Hakan Fidan hedefe konularak, Başbakan'a karşı hamle yapılmaktadır.

Geçen haftadan bu yana basında resmedilen fotoğraf budur. Bunların doğruluğu yanlışlığı bir yana, acaba bu görüntüyü kim üretmek istemektedir? Bir kısım savcı ve polisler mi böyle bir durumu planlamıştır yoksa onların girişiminden sonra birileri bu görüntüyü oluşturmaya mı çalışmaktadır?

Akdoğan, yazısının sonunda "Milletin hayır duasıyla ve desteğiyle bütün badireleri atlatan AK Parti iktidarı bu oyunu da bozacaktır. Menfaat değil ideal birlikteliğiyle oluşan kardeşliğe kimse halel getiremez." ifadelerini kullandı.

Peki Hüseyin Gülerce ne dedi? Cemaat ne istiyor diyenlere ne cevap verdi? Hükümeti öven Gülerce hangi konularda uyardı. Sonraki sayfada

[PAGE]

Zaman yazarı Gülerce okurların karşısına  "Son tuzak: İktidar-cemaat..." başlığıyla çıktı. İktidar ile cemaati karşı karşıya getirmek isteyenlere dikkat çektiği , iddiaları ortaya atanların niyetini anlattı.

FİTNE FÜCUR DALGALARI DİNDİĞİNDE MAHÇUP OLACAKLAR

(...)İlk dikkat çeken husus; Ergenekon davasını itibarsızlaştırma ve sulandırma-bulandırma ile vazifeli medya mensuplarının, sindikleri mevzilerden fırlamaları oldu. El ovuşturmalar, gözlerdeki parıltılar gizlenemez halde... "AK Parti'yi ve Gülen'i Bitirme Planı"nda "dost kuvvetler" olarak vazifelendirecekler, erine gerine "biz demedik mi?" pozlarıyla sahnede. Sanki tam da aradıkları fırsat doğmuş gibi, bir "cemaat heyulası" ve algısı pompalanıyor. 28 Şubat'ın o kasetli, kasvetli günlerini hatırlatan kirli bir karalama kampanyası var. 28 Şubat'ta yapamadıklarını, referandumdaki yüzde 58 evet ile güçlendirilen demokratikleşme zemininde, yüzde 50 ile iktidar emaneti verilen AK Parti iktidarında yapmak istiyorlar. Alenen hükümete sesleniyor; "bitirin şu cemaatin işini" diyorlar...

Bir de aylardır, AK Parti'yi daha önce destekleyen, fakat KCK meselesinden dolayı hükümete demediğini bırakmayanların tavrı var. Daha düne kadar, "Erdoğan diktatörlüğe gidiyor" diye içeriye dışarıya jurnalleme yapan zevat, şimdi "asıl kabahat bu cemaatte" diye AK Parti'nin akıl hocalığına soyunuyor. "Cemaat" dedikleri insanları en yakından tanıyan, hâlâ dost zannedilen bu insanlar, Ergenekoncu koronun arka taraflarında boy göstermiyorlar mı... İşte bu kadarına pes! Yarın bu fitne-fücur dalgaları dindiğinde mahcup olmayacaklarını mı zannediyorlar?"

ÖVGÜ VE UYARI

Gülerce yazısının devamında hükümete övgüler yağdırdı. "Ülkesini seven, insaf ve vicdan sahibi hiç kimse, bu hükümetin tökezlemesini istemez" diyen Gülerce, hükümete uyarılarda bulunmayı da ihmal etmiyor.

(...)Fakat hükümetin de, halktan aldığı yetkiyi, yetki ne yönde ise yerine getirme yükümlülüğü ve sorumluluğu var. Vesayet rejimi,12 Eylül kanunları devam ederken sona ermez. AB üyeliğini önemsemeden, sivil bir anayasaya dört elle sarılmadan, darbecilere dayanak olan kanun maddeleri, anti-demokratik seçim kanunları değiştirilmeden, askere ayrıcalık tanıyan Sayıştay Yasası korunurken, demokratikleşme sağlanamaz."

Bu görüşlere tatmin olmayan kesimlerin kafasında oluşan "Tamam da, o zaman referandumda, seçimlerde neden siyasi bir pozisyonda görünüyorlar? Bu cemaat ne istiyor?" sorusunu soran Gülerce, yine cevabı da kendi verdi:

"İstenilen tek bir şey var: Temel hak ve hürriyetler, din ve vicdan özgürlüğü teminat altında olsun yeter... Halk seçtikten sonra, Türkiye'yi kim yönetirse yönetsin..."