AK Parti, 14 yıldır kesintisiz iktidarda. Her türlü vesayet odağının engelleme çabalarına rağmen ülkeye çağ atlattıran reformlar ve yatırımlar hayata geçirildi. Birçok kalkışma ve darbe girişimi engellendi.
Abone olKuruluşunun 15. yıl dönümünü anmaya hazırlanan AK Parti, 14 yıllık kesintisiz iktidarı döneminde kurucu Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın belirlediği ilkelerle hareket ederek bünyesinden 2 cumhurbaşkanı ve 4 başbakan çıkardı.
AK Parti, 14 yıllık iktidarı süresince vesayet odakları ve devlet içinde yapılanan paralel odaklarca kapatma davası, darbe girişimleri, terör eylemleri gibi demokrasi dışı yöntemlerle engellenmeye çalışıldı.
Danıştay saldırısı, Cumhuriyet mitingleri, 367 krizi, 27 Nisan e-muhtırası, 7 Şubat MİT krizi, Gezi kalkışması, 17-25 Aralık ve 15 Temmuz darbe girişimleri, AK Parti'nin yaptığı reformlar ve milletin desteğiyle akamete uğratıldı.
AK PARTİ GİRDİĞİ TÜM SEÇİMLERİ KAZANDI
Erdoğan liderliğindeki "Erdemliler hareketi", 14 Ağustos 2001'de AK Parti adıyla siyaset sahnesine çıktı.
AK Parti, henüz 15 aylık bir partiyken 3 Kasım 2002'de yapılan genel seçimlere siyasi yasaklı lideri Erdoğan'dan mahrum olarak girmesine rağmen birinci parti olarak çıktı ve Abdullah Gül başkanlığında 58. Cumhuriyet Hükümeti'ni kurdu.
Partinin Kurucu Genel Başkanı Erdoğan'ın, 8 Mart 2003'te Siirt'te yapılan yenileme seçimlerinde milletvekili seçilerek TBMM'ye girmesinin ardından Gül başkanlığındaki 58. Hükümet 11 Mart 2003'te istifa etti. 10. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'den hükümeti kurma görevini alan Erdoğan, 15 Mart 2003'te 59. Cumhuriyet Hükümeti'ni kurarak başbakan oldu.
AK Parti, 2004 yılında yapılan yerel seçimlerde sandıktan birinci parti olarak çıktı ve 11'i büyükşehir olmak üzere bin 950 belediyeyi kazandı.
Erdoğan liderliğindeki AK Parti, 2007 yılında yapılan genel seçimlerde yine tek başına iktidarı göğüslerken, Tunceli dışındaki 80 ilden milletvekili çıkarmayı başardı.
2009 yılında yapılan yerel seçimlerde de yine en çok oyu alan AK Parti'ye vatandaşlar, 10 büyükşehir belediyesiyle birlikte bin 442 belediyeyi yönetme yetkisi verdi.
AK Parti, 2011 genel seçimlerinde de geleneği bozmayarak, aldığı yüzde 49.53'lük oy oranıyla Türkiye'yi yönetmeye devam etti.
Erdoğan'ın genel başkanlığındaki son seçime 2014 yılında giren AK Parti, 18 büyükşehir olmak üzere 818 belediye başkanlığını kazandı.
Kurucu Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, 10 Ağustos'ta yapılan cumhurbaşkanlığı seçiminde doğrudan halk iradesiyle seçilen ilk ve Türkiye'nin 12. Cumhurbaşkanı oldu. AK Parti, yoluna Konya Milletvekili Ahmet Davutoğlu ile devam etti.
Davutoğlu'nun genel başkanlığında ilk sınavını 7 Haziran 2015'te ve ardından yapılan 1 Kasım seçimlerinde veren AK Parti, kasım ayında yapılan genel seçimde bir kez daha tek başına iktidar oldu.
ANAYASA DEĞİŞİKLİKLERİNİ HALKA SORDU
AK Parti, 14 yıllık iktidarında vesayet odakları ve devlet içindeki paralel yapıların sistemi çalışamaz hale getirmesi üzerine, bu çıkmazı aşmak amacıyla iki defa anayasa değişikliği için milletin iradesine başvurdu.
Bunlardan ilki Anayasa Mahkemesi'nin 367 kararı ile başlayan derin kriz sonrası gerçekleşti. Cumhurbaşkanının doğrudan halk tarafından seçilmesini de içeren referanduma vatandaşların yaklaşık yüzde 69'u destek verdi. Bu değişiklik, Recep Tayyip Erdoğan'ın 2014 yılında doğrudan halk tarafından cumhurbaşkanı seçilmesinin de yolu açmış oldu.
AK Parti dönemindeki ikinci referandum 12 Eylül darbesinin 30. yıl dönümünde gerçekleşti. Aralarında 12 Eylül darbesinin sorumlularının yargılanmasını engelleyen Anayasa'nın geçici 15. maddesinin kaldırılmasının da yer aldığı toplam 26 maddelik anayasa değişikliği 12 Eylül 2010'da halkın oyuna sunuldu. Referandumda vatandaşların yaklaşık yüzde 58'i, anayasa değişikliğine destek verdi.
2 CUMHURBAŞKANI VE 4 BAŞBAKAN ÇIKARDI
Kuruluşunun ardından kesintisiz iktidarına 14 yıldır devam eden AK Parti, bu süre içerisinde 4 başbakan ve 2 cumhurbaşkanı çıkardı. Abdullah Gül, Recep Tayyip Erdoğan, Ahmet Davutoğlu ve Binali Yıldırım başbakanlık yaparken, Gül ve Erdoğan Türkiye'nin 11. ve 12. cumhurbaşkanlığına seçildi.
HALKIN SEÇTİĞİ İLK CUMHURBAŞAKANI
Gül, 367 krizi sonrası TBMM üyeleri tarafından cumhurbaşkanı seçilirken, Kurucu Genel Başkan Erdoğan ise cumhurbaşkanının doğrudan halk tarafından seçilmesinin önünü açan 21 Ekim 2007 referandumu sonrası gerçekleştirilen ilk seçimde cumhurbaşkanı oldu. Erdoğan, 10 Ağustos 2014'te yapılan seçimde oyların yaklaşık yüzde 52'sini alarak Türkiye Cumhuriyeti'nin 12. Cumhurbaşkanı oldu.
KONGRELER, İSTİŞARE TOPLANTILARI
AK Parti, Kurucu Genel Başkan Erdoğan döneminde 4 olağan kongre, Ahmet Davutoğlu ve Binali Yıldırım'ın Genel Başkan olarak seçildikleri iki de olağanüstü kongre yaptı. AK Parti'nin 5. Olağan Büyük Kongresi, Ahmet Davutoğlu'nun genel başkanlığı döneminde gerçekleştirildi.
Kurucu Genel Başkan Erdoğan'ın partiyi kurduğu dönemden itibaren her zaman vurgu yaptığı "istişare", AK Parti'nin en önemli geleneklerinden biri haline geldi. Bu doğrultuda kurucular, milletvekilleri, parti kurulları ve gerekli durumlarda il ve ilçe başkanları ile belediye başkanlarının da dahil edildiği istişare kampları gerçekleştirildi.
"İstişare ve Değerlendirme Toplantısı" başlığındaki kamplar, uzun süre Ankara'nın Kızılcahamam ilçesinde yapıldı. Kızılcahamam'da gerçekleştirilen 21. istişare kampının ardından toplantılar Kurucu Genel Başkan Erdoğan'ın son kez başkanlığını yaptığı 22. buluşmayla Afyonkarahisar'a alındı. 24 kez gerçekleştirilen toplantıların son ikisi ise Davutoğlu döneminde Afyonkarahisar'da yapıldı.
TÜRKİYE'NİN EN BÜYÜK PARTİSİ
Vatandaşların her seçimde desteğini artırdığı AK Parti, üye sayısı bakımından da Türkiye'nin en büyük partisi olma özelliğini taşıyor. İcraatları ve her seçimde oyunu artırması üniversitelerde tez konusu olurken, AK Parti'nin başarısının sırrını öğrenmek için birçok ülkeden parti temsilcileri de genel merkeze gelerek yöneticilerle görüşmeler gerçekleştiriyor.
VESAYET ODAKLARIYLA MÜCADELE
Kurulduktan yaklaşık bir yıl sonra yapılan genel seçimde 14 yıl kesintisiz devam edecek olan iktidar süreci başlarken, AK Parti, bu dönemde vesayet odakları, devlet içinde yapılanan terör örgütleri ile bölücü terör örgütlerinin faaliyetleri, kapatma davası ve darbe girişimlerine maruz kaldı.
Türkiye tarihinde ekonomik ve siyasi istikrarın yükselmeye başladığı her dönemde olduğu gibi AK Parti iktidarları döneminde de kalkınma hamleleriyle birlikte hükümete müdahaleler başladı.
İLK MÜDAHALE DANIŞTAY SALDIRISIYLA
Bu doğrultuda ilk olarak 17 Mayıs 2006'da Ankara'da Danıştay binasında Türkiye'yi uzun süre etkisi altında bırakacak bir saldırı gerçekleşti. Avukat Alparslan Arslan'ın gerçekleştirdiği silahlı saldırıda Danıştay 2. Dairesi üyesi Mustafa Yücel Özbilgin hayatını kaybederken, aralarında daire başkanı Mustafa Birden'in de yer aldığı dört üye ise yaralandı.
Saldırının ardından, Anayasa Mahkemesi, Danıştay, Yargıtay, Sayıştay, Askeri Yargıtay ve Askeri Yüksek İdare Mahkemesi üyeleri ile Türkiye Barolar Birliği temsilcileri, 30 ilin baro başkanları, bazı savcı, rektör ve öğretim üyelerinin de aralarında bulunduğu bir grup Anıtkabir'e yürüdü ve orada yaptıkları açıklamada saldırıdan hükümeti sorumlu tuttu. Hükümet ise saldırıyı, istikrarı bozmak ve hükümeti yıkmak için yapılan bir teşebbüs olarak nitelendirdi.
CUMHURİYET MİTİNGLERİ
AK Parti, iktidarının 5 yılını doldurduğu dönemde Türkiye yeni cumhurbaşkanını seçmeye hazırlanıyordu. Türkiye, 16 Mayıs 2007'de görev süresi dolacak olan 10. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in yerine kimin 11. cumhurbaşkanı olarak devletin başına geçeceğini tartışırken, cumhuriyet tarihinde daha önce hiç yaşanmamış bir şekilde bu konunun altından da yeni bir kriz dalgası ortaya çıkarıldı.
Herkes, TBMM'de sayısal üstünlüğü elinde bulunduran AK Parti'nin önereceği adayın seçimi kazanmasına teamüller gereği kesin gözüyle bakarken, bazı çevreler düzenledikleri "Cumhuriyet Mitingleriyle" bunu engellemeye çalıştı. Bu doğrultuda gerçekleştirilen mitinglerin ilki 14 Nisan 2007'de, cumhurbaşkanlığı seçiminden iki hafta önce Ankara'da yapıldı. İkinci miting 29 Nisan'da İstanbul Çağlayan Meydanı'nda, üçüncü ve dördüncü mitingler ise 5 Mayıs'ta Manisa ve Çanakkale'de yapıldı. Beşinci ve son miting ise 13 Mayıs'ta İzmir'de gerçekleştirildi.
SİZE CUMHURBAŞKANI SEÇTİRMEYİZ KRİZİ
Türkiye'nin 11. cumhurbaşkanını seçmek için 27 Nisan 2007'de toplanan TBMM Genel Kurulu'nda, tek aday olarak seçime giren Abdullah Gül, oylamaya katılan 361 milletvekilinin 357'sinin oyunu olmasına rağmen, ilk turda seçilmek için gerekli 367 sayısını bulamadı. Cumhuriyet Halk Partisi, 367'nin sadece karar yeter sayısı değil, aynı zamanda toplantı yeter sayısı olduğu iddiasıyla Mecliste yapılan ilk tur oylama işleminin iptal edilmesi için Anayasa Mahkemesi'ne başvurdu.
Bir ilke imza atan Anayasa Mahkemesi, CHP'nin yaptığı başvuruyu kabul ederek Türkiye'yi yeni bir krizin eşiğine getirdi.
TÜRKİYE TARİHİNDE BİR İLK: e-MUHTIRA
Türk demokrasi tarihine "e-muhtıra" olarak geçen 27 Nisan bildirisi de Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesi milli iradeyi hedef alan bir girişim olarak akıllarda kaldı. Cumhurbaşkanlığı seçimi için yapılan ilk oylamanın ardından gece yarısı Genelkurmay Başkanlığı internet sitesine konulan bildiride, "Son günlerde, Cumhurbaşkanlığı seçimi sürecinde öne çıkan sorun, laikliğin tartışılması konusuna odaklanmış durumdadır. Bu durum, Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından endişe ile izlenmektedir. Unutulmamalıdır ki, Türk Silahlı Kuvvetleri bu tartışmalarda taraftır ve laikliğin kesin savunucusudur. Ayrıca, Türk Silahlı Kuvvetleri yapılmakta olan tartışmaların ve olumsuz yöndeki yorumların kesin olarak karşısındadır, gerektiğinde tavrını ve davranışlarını açık ve net bir şekilde ortaya koyacaktır. Bundan kimsenin şüphesinin olmaması gerekir." ifadelerine yer verildi.
Hükümete karşı bir muhtıra olarak algılanan ve Türk demokrasi tarihinde "e-muhtıra" olarak yerini alan bu bildiriye AK Parti hükümetinden çok sert bir karşı açıklama geldi. Dönemin Hükümet Sözcüsü Cemil Çiçek tarafından kamuoyuna duyurulan açıklamada, Genelkurmay Başkanlığı bildirisinin "hükümete karşı bir tutum" olarak algılandığı vurgulanarak, Başbakanlığa bağlı bir kurum olan Genelkurmay Başkanlığının, herhangi bir konuda hükümete karşı bir ifade kullanmasının demokratik bir hukuk devletinde düşünülemeyeceğine dikkat çekildi.
Metnin yayına verildiği dakikalara vurgu yapılan açıklamada, zamanlamanın "manidar" olduğu belirtilerek, "11. cumhurbaşkanını seçme sürecinde böyle bir metnin, hem de gece yarısı ortaya çıkması son derece dikkat çekicidir. Bunun bu hassas dönemde Anayasa Mahkemesi eksenli tartışmalar yapılırken ortaya çıkması yüce yargıyı etkilemeye yönelik bir girişim olarak algılanacaktır." ifadelerine yer verildi.
Hükümet, sert tepki gösterdiği bu açıklamanın ardından Meclis'in cumhurbaşkanlığı seçimi takvimini aynen işletti.
367 KRİZİNİ HALK ÇÖZDÜ VE GÜL CUMHURBAŞKANI OLDU
Anayasa Mahkemesi'nin CHP'nin başvurusunu kabul etmesiyle ikinci tur görüşmelerde toplantı yeter sayısı bulunamadığı gerekçesiyle cumhurbaşkanı seçilemedi.
TBMM, 20 Ağustos 2007 tarihinde yeniden cumhurbaşkanını seçmek için toplandı. Seçimin 1. turunda 341, 27 Ağustos 2007'de yapılan ikinci turunda 337, 28 Ağustos 2007'de üçüncü turunda 339 oy alan Abdullah Gül Türkiye'nin 11. Cumhurbaşkanı seçildi.
16 Mayıs 2007'de görev süresi dolan 10. Cumhurbaşkanı Sezer de 367 krizi dolayısıyla 104 gün fazla görev yaptı.
EN BÜYÜK PARTİYE KAPATMA DAVASI
AK Parti'yi iktidardan uzaklaştırmak için yargı içinde odaklanan vesayet çevreleri harekete geçirildi. Bu bağlamda eski Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya tarafından hazırlanan ve Cumhurbaşkanı Gül ve Başbakan Erdoğan'ın da aralarında bulunduğu 71 kişiye 5 yıl süreyle siyaset yasağı getirilmesi ile partinin kapatılmasını içeren iddianame, 14 Mart 2008'de Anayasa Mahkemesi'ne sunuldu. Yüksek Mahkeme, 31 Mart 2008'de iddianameyi kabul etti.
Anayasa Mahkemesi'nin, siyasi tarihe "google iddianamesi" olarak geçen iddianameyi kabul etmesinin ardından dava 30 Temmuz 2008'de karara bağlandı. Yüksek Mahkemenin 5 üyesi kapatmaya karşı çıkarken, 6 üye kapatmadan yana oy kullandı. Anayasa'da öngörülen nitelikli çoğunluk sağlanamadığı için parti kapatma talebi reddedilmiş oldu.
7 ŞUBAT MİT KRİZİ
İstanbul Cumhuriyet Savcısı Sadrettin Sarıkaya tarafından MİT Müsteşarı Hakan Fidan'ın da aralarında bulunduğu istihbarat görevlilerinin ifadeye çağrılmasıyla başlayan kriz, siyasi iktidarın olaya müdahalesiyle son buldu. Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) doğrudan hükümeti hedef alan girişimi sonrası yapılan yasal değişiklikle MİT görevlilerinin soruşturulma izni başbakanlığa bırakılarak ülke bir krizden daha çıkarılmış oldu.
GEZİ OLAYLARI 50 MİLYAR DOLARA MAL OLDU
Taksim Meydanı'ndaki Gezi Parkı'na Topçu Kışlası'nın yeniden inşa edilmesi amacıyla Büyükşehir Belediyesi ekiplerince birkaç ağacın parktan sökülerek başka yerlere nakledilmek istenmesi üzerine başlayan olayların da Türkiye'ye maliyeti büyük oldu. "Ağaç kesimi protestosu" bahanesiyle ortaya çıkan örgütler, tüm Türkiye'de, hükümeti yıkarak yatırımları durdurma amacına yönelik şiddet eylemleri başlattı.
Uzun süre Türkiye gündemini meşgul eden ve yaklaşık 50 milyar dolar maliyeti olan eylemler, Başbakan Erdoğan'ın kararlı duruşuyla son buldu.
BİR DÖNÜM NOKTASI: 17-25 ARALIK DARBE GİRİŞİMİ
Dönemin İstanbul Cumhuriyet Savcısı firari Celal Kara tarafından 17 Aralık 2013'te bazı bakan çocukları, iş adamları ve banka genel müdürlerinin de aralarında bulunduğu kişiler hakkında açılan soruşturma, Türkiye için önemli dönüm noktalarından biri oldu. Soruşturmanın ikinci dalgası ise 25 Aralık 2013'te dönemin İstanbul Cumhuriyet Savcısı firari Muammer Akkaş'ın Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın oğlu Bilal Erdoğan'ı şüpheli sıfatıyla ifadeye çağırmak istemesiyle başladı. FETÖ'nün doğrudan seçilmiş iktidarı hedef alan bu teşebbüslerinin Türkiye'ye maliyeti 100 milyar doların üzerinde oldu.
FETÖ'NÜN SON DENEMESİ: 15 TEMMUZ KANLI DARBE GİRİŞİMİ
FETÖ'nün devlet içinde kurduğu Paralel Devlet Yapılanması, doğrudan hükümeti hedef alan 7 Şubat MİT krizi ve 17-25 Aralık darbe girişiminin başarısızlıkla sonuçlanması üzerine bu kez topyekun Türkiye'yi hedef alan bir işgal hareketine girişti. FETÖ'nün, Türkiye tarihinin en kanlı darbe girişimi olarak tarihe geçen yeni projesi, 15 Temmuz gecesi örgütün Türk Silahlı Kuvvetleri içerisinde bulunan üniformalı teröristleri aracılığıyla gerçekleştirildi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın "Milletimizi, illerimizin meydanlarına, havalimanlarına davet ediyorum." şeklindeki çağrısı üzerine vatandaşların tankların önüne geçerek demokrasiyi sahiplenmesi, AK Parti, Cumhuriyet Halk Partisi ve Milliyetçi Hareket Partisinin ortak hareket ederek milli iradeye kasteden teröristlere karşı demokrasinin yanında yer alması, darbe girişiminin önündeki en büyük engel oldu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın meydanlara davet ettiği vatandaşlar, parti ayrımı gözetmeksizin tüm şehirlerde demokrasi nöbeti tuttu. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 10 Ağustos'ta Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde gerçekleştirdiği konuşmayla demokrasi nöbetlerine ara verildi.