AK Parti 1 Kasım'da ne kadar oy alır?
AK Parti'nin 5. Olagan Kongresi'ni takip edenler yaşanan bazı gelişmeleri "olumsuzluk" olarak yorumluyor.
AK Parti'nin 5. Olağan Kongresi'ni takip edenler yaşanan bazı
gelişmeleri "olumsuzluk" olarak yorumluyor.
MKYK listesinde yer alan ve almayan isimlerin Erdoğan tarafından
belirlenmesi...
"Olumsuz gelişme" dedikleri şey bu ve ben buradaki
olumsuzluğun ne olduğunu anlamakta güçlük çekiyorum.
Kabul edin veya etmeyin...
AK Parti siyasi hareket olduğu kadar bir dava partisidir. Sadece
Türkiye'de değil, dünyanın en ücra köşesinde yaşayan Müslümanların
da son umududur.
Erdoğan ise bu davanın değişmeyen ve asla değişmeyecek tek
lideridir.
Erdoğan kendisinden önce Cumhurbaşkanı olan Turgut Özal ile
Süleyman Demirel'in partilerinin kısa sürede nasıl tuz buz olduğunu
yaşayarak gören ve bu hatalardan ders alan bir liderdir.
Ve o lider, "Sizlere emanet ettiğim bu parti, tarihin
derinliklerine gömülen bir efsane olmayacak" diyerek hamle
yapıyorsa bunun nesi olumsuzluk oluyor?
Geçtiğimiz günlerde yapılan bir kamuoyu araştırma sonucu,
Cumhurbaşkanı Erdoğan'a desteğin halen yüzde 53 seviyelerinde
olduğunu haber veriyordu. Erdoğan'ın oyu bu seviyedeyken AK
Parti'nin 7 Haziran seçimlerinde yüzde 41 oy alması, parti içinde
bazı ciddi hataların yapıldığını gözler önüne seriyor.
Milletin açık ikaz anlamı taşıyan bu tepkisinden sonra Erdoğan'ın
üzerine düşeni yapmasından daha doğal ne olabilir?
7 Haziran seçimlerinden önce Erdoğan - Davutoğlu mutabakatıyla
listeye giren isimlerin Erdoğan İran'a gidince bir gecede
değiştiğini, milletin istediği adayların liste dışı kaldığını ve
danışmanlarla bazı parti kurmaylarının listeye hatır gönül
ilişkileriyle adamlarını soktuklarını sağır sultan bile duydu.
Ha!...
Birileri kalkıp, "Hani Erdoğan tarafsızdı?" diye
nutuk çekebilir.
Askerle yanyana oturup "Ya olan olacak, ya ölen
ölecek" diyerek Erbakan'ı postmodern darbe ile koltuktan
indiren Süleyman Demirel ile Ecevit'in başına Anayasa kitapçığı
atarak ülkeyi tarihinin en buhranlı dönemine iten, boş vakitlerini
DHKP-C'li ve PKK'lı teröristleri affederek geçiren Ahmet Necdet
Sezer'i unuttunuz herhalde?
Onlar kutsal varlıklar, Erdoğan kötü adam öyle mi?
Kusura bakmayın ama PKK'dan yana olanlar, "Erdoğan
tarafsızlığını bozuyor" diyebilecek son kişi bile
olamazlar! Adam en azından kahpelerden, katillerden yana değil,
milletinden ve devletinden yana taraf!
Geçelim bunları da 1 Kasım'da neler olacağına bakalım...
7 Haziran'dan sonra karşılaşılan tatsız manzara sonucu neredeyse
tüm gazeteciler ve siyaset uzmanları seçim sonuçlarını enine boyuna
tartıştı, kendince uyarılarda bulundu.
Evet; parti penceresinden bakınca bizim yaptığımız eleştiriler ve
uyarılar itici görünmüş olabilir. Bizi ahkam kesiyormuşuz gibi
değerlendiren parti kurmayları da olabilir. Ancak şu iyi bilmeli ki
onlar parti teşkilatlarıyla veya partiye gönül vermiş seçmenlerle,
biz ise sokaktaki her insanla bir araya geliyoruz.
Yaptığımız şey ahkam kesmek değil, sokaktaki insanın görüş ve
taleplerini siyasilere aktarmak.
Sokaktaki o insanların ne söylediği zamanında dinlenmiş olsaydı
bugün Bursa ve Erzurum gibi illerde HDP'nin vekil çıkarma şansı
olmazdı. İstanbul ve İzmir'de HDP üçüncü parti olmazdı.
7 Haziran seçimlerinden önce de söyledim, tekrar ediyorum.
İzmir, Mersin, Adana, Antalya ve İstanbul 3. Bölge... Bu 5 kentin
HDP'nin 7 Haziran seçimlerinde aldığı yüzde 13.1'lik oylara katkısı
4.07 oldu. Bu bölgelerde milletin istediği adaylar gösterilse, HDP
büyük ihtimalle 2 puan az alacak ve baraj sınırına gelecekti.
Yanlış adaylar sayesinde bu illerde yüzde 10 barajı rahatlıkla
aşıldı.
Şimdi bu hataları tekrarlamamak gerekiyor.
Doğu ve Güneydoğuda seçim sandıklarının güvenliği sağlandığında ve
Kürtleri laf olsun diye değil, samimiyetle kucaklayan adaylar
gösterildiğinde HDP’den AK Parti'ye oy geçişleri olacağı muhakkak.
En azından Diyarbakırda durum 10'a 1 değil de, 7'ye 4 olur.
İddia ediyorum!
HDP'nin 80 olan milletvekili sayısı doğru hamleler ve sağlam
adaylarla 50'nin altına çekilebilir. Bunun formülü sanıldığı kadar
zor değil. Sadece milletin dediğini ve istediğini yapmak yeterli.
Binali Yıldırım'ın İzmir'den aday gösterilmesi çok yerinde bir
karar. Savcı Sayan'ın eğer ilk sıralarda yer almayacaksa, İzmir
yerine İstanbul 3. Bölgeden aday gösterilmesi yerinde olur.
Mersin'den vekil seçilen Muhsin Kızılkaya ile Mardin'den seçilen
Orhan Miroğlu'nun İstanbul'a kaydırılacağı konuşuluyor. Aldığım
tepkilere bakılırsa her iki ismin de İstanbul'da ciddi bir
karşılığı yok. Her ikisi de kazandıkları bölgede gayet başarılı
sonuçlar aldı. Onların yokluğu bu illerde yeni bir hüsran
yaşatır.
Güneydoğu'da adaylığına karşı çıkmasınlar diye PKK'ya haraç veren
milletvekilleri bir kez daha aday gösterilirse durum daha da
korkunç bir hal alır!
Diyarbakır'da Abdurrahman Kurt,
İstanbul veya Bursa'da Sırrı Sakık'ın kardeşi Namık Sakık, yine
İstanbul 3. bölgeden Azeri kökenli Atakan Özkan ve Kocaeli'den
Cemil Yaman, sokağın aday olarak görmeyi arzu ettiği isimler...
İstanbul, İzmir, Mersin, Bursa, Erzurum, Iğdır ve Kars, Ağrı, Van,
Muş, Şanlıurfa, Adana gibi kentlerde bu kez doğru adaylar
gösterilirse, hedeflenen yüzde 45'e ulaşılması hiç ama hiç zor
değil.
Son söz...
Özellikle Kürt adaylar konusundaki hassasiyetimi soranlar oluyor.
Oysa bu sorunun cevabını bir önceki yazımda vermiştim. AK parti
yüzde 70 oy bile alsa, Kürtlerin oylarını yeniden kazanamazsa bölge
insanını teröre teslim etmiş olacak. Bu nedenle özellikle Kürt
adaylar üzerinde duruyorum.
Dipnot: Memur ve emekliye
istenilen seviyede olmasa da dişe dokunur zam yapıldı. İyi de canı
pahasına teröristlerle savaşan, bu uğurda gözünü kırpmadan can
veren, kan veren polise ne zaman sahip çıkılacak? Günlerce evine
gitmeyen ve sokaklarda sabahlayan polislerin tek istediği
"ek gösterge" ve "özlük
hakları"nın teslim edilmesi... Bu hak gaspı nedeniyle
sayıları neredeyse 1 milyonu bulan polis ailelerinin küstürdüğünün
na zaman farkına varılacak acaba?