5 Haziran 1981’den bu yana dünyada 30 milyon kişinin ölümüne neden olan hastalığı tanıyor musunuz?
Abone olModern çağın vebası olarak görülen ve ilk olarak 5 Haziran 1981'de görülen bu hastalık hakkında neler biliyoruz? 30 yılda 30 milyon kişiyi ölümüne neden olan ve günümüzde eskiye nazaran hakkında daha çok bilgi sahibi olunan bu hastalığın nasıl bulaştığını biliyor muydunuz?
Kan yolu ve cinsel temasla ve anneden bebeğe emzirme yoluyla bulaşabilen hastalığın hala kesin bir tedavisi bulunabilmiş değil. Zannedildiği gibi AIDS hastalıklı kişiye dokunmakla, el sıkışmak, sarılmak, aynı evde aynı masada oturmak, aynı havayı teneffüs etmek, aynı tabaktan yemek, aynı çatal, bıçak, kaşık, bardağı kullanmak, aynı havuzu, saunayı, banyoyu, tuvaleti paylaşmak, giysileri ortak kullanmak, telefon kulaklığı, gözyaşı, ter ile sivrisinek, böcek, arı sokması ile bulaşmıyor.
Bu şimdilerde çok daha geniş kitlelerde bilinmesine rağmen dünyada AIDS hastaları hastalıkları öğrenildiğinde yalnızlaştırılıyor, dışlanıyor. Hastalık hakkında bilinen bir diğer yanlış bilgi ise hastalığın öldürücü bir virüsten kaynaklandığı, oysa AIDS öldürmüyor bağışıklık sistemini etkilediği için hastalarının gripten, nezleden ölmesine neden oluyor. Yani AIDS hastaları AIDS'ten değil zayıflayan bağışıklık sistemlerini etkileyen bizim için mevsimsel, önemsiz sayılan hastalıklardan, enfeksiyonlardan hayatını kaybediyor.
Hastalığa özgü semptomların olmaması; kilo kaybı, halsizlik, ateş gibi birçok hastalıkta görülebilen belirtiler göstermesi AIDS'in teşhisini zorlaştırıyor. Ancak yapılan bir testle birkaç ay içinde kişinin AIDS olup olmadığı belirlenebiliyor.
Türkiye’de AIDS
Henüz temel cinsel eğitimin tam olarak verilemediği Türkiye’de Birleşmiş Milletler HIV/AIDS Tema Grubu’nun 2002 yılında yayınladığı Türkiye’de HIV/AIDS Durum Analizi raporunda yer alan tahminlere göre, hastalığın ortaya çıkışından itibaren Türkiye'de en az 7,000 ile 14,000 arasında insan AIDS hastalığına yakalandı. Ancak T.C. Sağlık Bakanlığı tarafından yayınlanan resmi rakamlara göre 1985-2003 yılları arasında HIV/AIDS toplam vaka sayısı 1712’dir. AIDS’li çocuk sayısı kesin olarak bilinmemekle birlikte,1985-2003 yılları arasında 18 yaş altı resmen bildirilmiş 78 vaka bulunuyor.
Hasta rakamlarının bu kadar değişken olmasının nedenleri arasında hastaların kendini gizlemesi, önyargılardan çekinmesinin yanında, işlevsel bir kayıt mekanizmasının henüz geliştirilmemesi de bulunuyor.
AIDS her yıl dünyada onca cana mal olurken, utanma duygusuyla hastalığını gizleyen veya hastalığının duyulması korkusuyla tedaviyi reddeden binlerce kişi de istatistiklere AIDS kaybı olarak işleniyor.
AIDS tam 30 yıldır yalnızca bir hastalık olarak değil yaratılan bu hastalık algısıyla da ölümcülleşiyor.
30 yılda neler öğrenildi?
Önceleri yalnızca eşcinsellerde ve eşcinsel ilişki yoluyla bulaştığı zannedilen hastalığın, kaynağı olan virüsün insan vücuduna etkisi nedeniyle Human Immuno Deficiency Virus (HIV - İnsan Bağışıklığı Yetmezliği Virüsü) adını aldığı biliniyor. Hastalığın geniş bir coğrafyada görülmeye başlamasının ardından bir yandan kimyasal silah olarak kullanıldığı paranoyaları baş gösterirken öte yandan hastalık konusunda insanları bilinçlendirmek için kampanyalar düzenleniyor ve her yıl 1 Aralık Dünya AIDS Günü’nde hastalık sokakta ve medyada daha da görünür hale geliyor.
Hastalığın önlenmesine karşı aşı geliştirme çalışmaları hala devam ederken, hastalığın medikal boyutu bir yana sosyolojik ve psikolojik alanda da çalışmalar devam ediyor. Örneğin son yıllarda yayımlanan Susan Sontag’ın “Bir metafor olarak hastalık” adlı kitabı kanser, tüberküloz ve AIDS üzerinden hastalıların yalnızca fizyolojik rahatsızlıklar olmadığını anlatırken, “Hastalık mı öldürür metafor mu” sorusu üzerinden inceleyen ve tartışmaya yeni bir boyut getiren eserlerken. Dünyada neredeyse her toplumda AIDS gibi önyargılarla yaklaşılan, adı bile anıldığında çağırıldığına inanılan hastalıklardan arınma ve sağlıklı olma inancıyla hareket eden hasta ve hasta yakınlarının tedavi süreçlerini “savaş” ve “mücadele” olarak adlandırmasının, hastalığın zaten bir ölme hali olan yaşam içinde lanetli olarak algılanmasının eleştirildiği kitapta, hastalıktan çok “rahatsızlıktan başka bir şey” halini alan yeni hastalık olgusunun öldürücülüğü ve ölümcüllüğü tartışılıyor.
Türkiye dahil birçok ülkede oluşturulan bilinçlendirme kampanyaları, psikolojik destek etkinlikleri, konuyla ilgili film ve tanıtım çalışmaları da konunun akademik boyutunun yanında konuyu irdeliyor. Her ne kadar AIDS bazı çalışmalarda romantikleştirilerek, gizemli (net bir tedavi bulunamaması nedeniyle) görülerek bir dönem aşk filmlerinin amansız hastalığı vereme rakip olabilecek kadar yapımların içine “aşıklar ama seks yapamıyorlar” dramıyla iliştirilse de çalışmaların olumlu sonuçlar verdiği ve önyargıları kırmakta etkili olduğu görülüyor.
Hastalığın ağır bilançosu bilinçlendirme kampanyalarıyla hafifletilmeye çalışılırken hazırlanan sloganlarda da AIDS’e karşı net mesajlar veriliyor. 2002, 2004 ve 2005 yıllarında hazırlanan, “Yaşayalım, yaşatalım.”, “Kadınlar ve HIV: Bizi duyuyor musunuz.”, "Sözünde dur, AIDS'si durdur”, "AIDS'se sırtını dönme” gibi sloganlar hastalığa karşı farkındalık yaratma mücadelesi veriyor.