Önce Kanal 7, ardından da Sabah Gazetesi ile ilişiğini keserek Hürriyet'e geçen Ahmet Hakan yazılarına başladı. Hakan, neden yeniden yazdığını bakın nasıl anlatıyor.
Abone olAhmet HAKAN Aksi tesadüf Önce olası yanlış anlamaların ve istismarların önüne geçmek için açık seçik belirteyim: Benim yeniden yazı yazmaya başlamam ile Rahşan Ecevit’in, ‘Din elden gidiyor’ demeci arasında hiçbir bağlantı yoktur. Zamanlama hatası denilebilir, aksi tesadüften söz edilebilir ama asla bilinçli bir tercihten söz edilemez! Yani bendeniz, ‘Madem din elden gidiyor, o halde bir mücahit bulalım ve dinin bahtı kara maderini kurtaralım’ şeklinde özetlenebilecek bir arayışın ürünü değilim. Olamam da. Çünkü Müslümanlık tezahürlerinin sonuna kadar serbest olmasını savunan bendeniz, ‘İncil yasaklansın, misyonerler tutuklansın’ diyecek, bu sakil teze sırtını dayayacak kadar idrak ve izan yoksunu değilim. Ayrıca ben hiçbir veriye dayanmayan o abartılı, ‘Türkler Hıristiyan olmaya başladı, misyonerler aldı başını gidiyor’ haykırışının bizatihi kendisinin Hıristiyanlık propagandası olduğunu düşünüyorum. *** Ve yine belirtmeliyim ki: Benim yeniden yazı yazmaya başlamam ile anlı şanlı ateistlerin, ‘Galiba Tanrı var!’ demeye başlamaları arasında da herhangi bir bağ yoktur. Bazıları benim, ‘Ateistlerin bile Tanrı’yı bulmaya başladıkları’ günlerin ve gündemin ortaya çıkardığı ‘vaatkár zemine’ iyi denk düşeceğim ya da yakışacağım umuduyla yeniden yazı yazmaya başladığımı düşünebilir. Bunun çok yanıltıcı olduğunu söylemeliyim. Çünkü ben hayatım boyunca herhangi bir ateiste, ‘Bak kardeşim, güneş doğuyor, güneş batıyor, bunun bir hareket ettiricisi var, hiç düşünmüyor musun?’ tarzı bir çıkış yapmadım. Ne doğa olaylarıyla Tanrı’nın varlığını açıklamaya çalıştım, ne de, ‘Gelin size Tanrı’nın varlığını matematiksel olarak kanıtlayayım’ diye iddialı bir çıkış yaptım. 19 mucizesi, Kur’an’daki matematik diziliş gibi tezlere de kafam hiç basmadı. Yani benim yeniden yazı yazmaya başlamam ile ateizmin görece iflası arasında herhangi bir bağ kurulmamalı ve benden bir Cevat Babuna ya da bir Ömer Çelakıl gayreti beklenmemeli. *** Son olarak yine bir ‘erken uyarı’ olarak belirtmeliyim ki: Benim yazı yazmaya başlamam ile AB rüzgárı, YTL’ye başarılı geçiş, enflasyonda elde edilen başarı, iş dünyasından gelen olumlu açıklamalarla rüzgárları dolan hükümetin daha birkaç dönem iş başında kalma ihtimali arasında da bir bağlantı yoktur. Bu da bir aksi tesadüftür. Yani Tayyip Erdoğan masayı terketseydi, Avrupa Birliği serüveni fiyaskoyla sonuçlansaydı, borsa çökseydi, yazarınız yine şu soğuk ve ıslak günde oturmuş yazı yazıyor olacaktı. *** Talihsizliğimi kabul ediyorum. Eğer denk düşseydi ve mevzu bayatlamasaydı, şöyle ağır ve oturaklı bir ‘Kaynana Semra Hanım’ çeşitlemesi ya da o efsunkár sinema yangınıyla işe başlamayı tabii ki ben de isterdim. Ama işte kaderimize ‘din elden gidiyor’ feryadı, Ahu Tuğba’nın gece namazları ve ateistlerin Tanrı’yı keşfi düştü. Ne yapalım? Başa gelen çekilir. Talihsiz bir başlangıç ve kötü bir zamanlamayla işe başladım, dilerim hep böyle gitmez.