BIST 9.636
DOLAR 34,65
EURO 36,33
ALTIN 2.919,35
HABER /  GÜNCEL

Ahmet Hakan yalnız ve huzursuz

Hem Kanal 7'den Hürriyet ve CNN Türk'e geçişi, hem de yaşadığı dönüşüm ile çok konuşulan bir isim Ahmet Hakan. Ama gelin görün ki iç dünyası iyi değil.

Abone ol

Hürriyet yazarı Ahmet Hakan Yeni Şafak'tan Fadime Özkan'ın sorularını yanıtladı.

Kanal 7'nin yayına başladığı 1994 yılından bu yana Türkiye'nin bildiği tanıdığı bir isim Ahmet Hakan. O kadar uzun süre (10 yıl) sundu ki ana haber bültenini, kanalın yüzü gibi algılandı. Tek sesli medya düzeninde farklı seslere de söz hakkı tanıması, ezber bozması ve tarafsız haberciliği ile dikkat çekti. Kısa süren Yeni Şafak yazarlığını bir yana koyarsak, geçen yıl Sabah gazetesinde başladığı köşe yazarlığı ile herkesi şaşırttı. Kanal 7 ile yolları ayrıldı sonra. Hürriyet'te yazarlığa, CNN Türk'te Tarafsız Bölge adında bir program sunmaya başlaması da artık bu süreğin devamıydı.

Herkesin üzerinde kolaylıkla mutabık kaldığı bir isim değil Ahmet Hakan. Yaşadığı 'dönüşüm', bunu dile getirişi, itirafları, itirazları, polemikleri, tartışmalı konular üzerine yazdığı alaycı- kışkırtıcı yazıları ile 'ne oraya ne buraya' yaranamayan biri. Bunun farkında elbette, ve göze almış hepsini...

Ahmet Hakan ile pek çok şeyin kaotik bir düzen içinde yan yana gelebildiği, Türklerin pek bilmediği ecnebilerin çok sevdiği, Tepebaşı'ndaki 1892 tarihli Büyük Londra Oteli'nin lobisinde konuştuk. Cevaplamayı reddettiği, sıkıldığı sorular da oldu elbette ama yine de uyumlu ve neşeliydi.

90'larda TGRT'de başlayan, uzun yıllar Kanal 7'de devam eden televizyon haberciliğinin ardından şimdi medyanın 'amiral gemisi'nde köşe yazarlığı ve CNN Türk'te program yapıyorsunuz. Bu bir kariyer planlamasının sonucu mu?

Tamamıyla rastlantısal. Planladığım bir şey değil, kendiliğinden gelişti.

Mesleğe başladığınızda ne demiştiniz kendinize? 'Başaracağım, bu işin kralı olacağım' gibi bir şey demiş miydiniz?

O yıllarda ideolojik nedenler benim açımdan daha ağır basıyordu. Medya belli bir yaklaşıma sahipti ve bu beni çok rahatsız ediyordu. Kişisel anlamda bir yerlere gelme hırsından ziyade, teksesli medya düzeni içinde değişik bir şey yapabilir miyiz, sorusuyla denemeler yaptım.

Başardığınızı düşünüyor musunuz?

Kanal 7'de 10 yıl çalıştım ve bu denemenin büyük ölçüde başarıya ulaştığını düşünüyorum. Orada yapmak istediğimiz; medyada farklı bir ses olmak ve böyle olunabileceğini göstermekti.

Kanal 7'ye dönmeniz olasılık dışı mı?

Bir daha çalışmam demek istemiyorum ama gündemimde yok şimdilik. Koptum oradan.

Kanal 7'iyle ilgili içinizde, yarım kalmışlık ya da suçluluk duygusu gibi bir şey kaldı mı?

Ben tamamlanmışlık hissiyle dopdoluyum. Orada Türkiye'nin son 10 yıllık siyasi geçmişine bizzat tanıklık ettik. Çeşitli evrelerden geçtik.

Kırgınlık var mı arada?

Hayır, yok.

TARAFSIZ OLAYIM GİBİ BİR KOMPLEKSİM YOK

Kanal 7 sonrasında hayatınızda bir değişiklik oldu mu? Ekonomik açıdan mesela..

Hürriyet ve CNN öncesinde, Kanal 7'de ve Sabah'ta çalışıyordum. Medya sektöründe çok büyük paralar dönmesine rağmen benim maaşım öyle değildi ama iyiydi yine de. Bir değişim olmuş değil o yüzden. Aynı yerde oturuyorum, aynı arabaya biniyorum, aynı arkadaşlarımla görüşüyorum.

CNN'deki programınızın adı neden Tarafsız Bölge? Tarafsız bölge konuşmak için kuşkusuz iyi bir zemin ama kamplara ayrılmış bir toplumda adı bir şekilde 'İslamcı'ya çıkmış birisiniz. Programa bu adın verilmesi bir değilleme çabası olabilir mi?

Program adının bunlarla hiç bağlantısı yok. Düşündük ve hoşumuza en çok giden üç isim arasından bunu seçtik. Senin İslamcı kimliğin var, programa 'Tarafsız Bölge' diyelim de önyargıları bertaraf edelim gibi bir yaklaşım içerisinde olunmadı.

Konu edilmemiş olabilir ama kanal yöneticilerinin aklından bu geçmiş olamaz mı?

Tam tersi. Onlar hep 'Sen kendi kimliğinle burada ol, kişiliğini ortaya koy. Programını, gazetede yazdığın gibi yap' dediler.

CNN'in yolunu Hürriyet yazarlığı mı açtı?

Oradaki yazıların belli bir elektrik yarattığı ve teklifte etkisi olduğu kanaatindeyim. Hürriyet okuru homojen değil. Tepki gösteren okurların yüzde 10'u dini, diğer bir yüzde 10'u ise laiklik konusunda duyarlılıkları çok gelişmiş insanlar..

Hürriyet yöneticileri de zaten buradan elektrikli bir enerji üretmek istemiş olabilirler.

Elektrikten kastım benim içine doğduğum kültürel çevrenin dışındaki bir kesimle yüzleşmenin veya onlarla muhatap olmanın getirdiği elektrik değil. İki taraflı bu. Aynı kültürel çevrenin içinde olduğumuz kesimlerin de 'bu herif ne yazacak' diye merak etmesinden kaynaklanan bir elektrik.

BANA HAKSIZLIK YAPILDIĞI DUYGUSUYLA DOPDOLUYUM

Dahil olmak, kabul görmek, beğenisine mazhar olmak istediğiniz bir çevre var mı gerçekten?

(Avrupa Yakası'ndaki Selin'i taklit ederek) Laik kesim beni kabul etsin diye çırpınıyorum. Dermişim... İnanın yok böyle bir şey.

Sıkılıyor musunuz sürekli olarak kendinizi açıklamak durumunda kalmaktan?

İnanılmaz sıkılıyorum.

Niye boş vermiyorsunuz o zaman. Başkalarının sizi anlaması, onaylaması çok mu önemli?

Yanlış anlaşılmak iyi bir şey değildir. Haksızlık yapıldığı duygusuyla dopdolu olmak şeklinde izah edebileceğim bir duygu bu.

Kendinizi yalnız mı hissediyorsunuz?

Çok yalnız hissediyorum.

Daimi öteki gibi mi?

Ötekilikten çok huzursuz olmakla ilgili. Huzursuz bir tipim ben. Bir yere giriyorsun orada çeşitli akımlar var, tatmin olmuyorsun çıkıyorsun. Sonra başka bir yerde, yine aynı şey. Herkesin hayatında buna benzer evreler olur. Bazıları o cemaatlere girerler ve öylece kalırlar. Bazıları da huzur bulamaz. Ben öyleyim ve hâlâ da devam eden bir durum bu.

Haşemalı fotoğraf çektirmem!

Gündemdeki isimlerle konuşuyorsunuz. Bu isimler sizi mi seçiyorlar yoksa CNN Türk'ü mü?

Bunu ölçmek mümkün değil ama Kanal 7'de de herkesi ekrana çıkartabiliyorduk.

Hülya Avşar ile yaptığınız röportaj kadar, belki ondan daha çok fotoğraflar konuşuldu.

Fotoğrafları Sebati Karakurt çekti. Çekim yarım saat sürdü ama Sebati bir türlü tatmin olmadı. Hülya Avşar da, Sebati'den, koreografi için izin isteyince, o pozlar çekildi.

Gösteri dünyasına özgü konsepti, çeşitli imaları olan fotoğraflardı onlar. Nasıl tepkiler aldınız?

Olumsuz tepki almadım. Gazetecilik artık böyle bir şey çünkü. Amaç dikkat çekmek.

Daha önce Nuriye Akman'a verdiğiniz bir röportajda "ne yazık ki ben de 'showman'e dönüştüm" demiştiniz. İşin şov boyutuyla ilgili ölçünüz, sınırınız nedir? Mesela bir kadın dergisi sizinle röportaj yapsa ve kapak için de...

... soyunmamı istese?!

Evet, ama erkek tesettürüne uygun ölçülerde, mesela haşemalı ya da peştemalli resim vermenizi istese.

(Kahkahayla gülerek) Heşamaya karşıyım, peştemale de! Girmem öyle şeylere. Bu tür bir şeyin teklif edilmesine bile izin vermem. Yaptığım işin mahiyetine uygun olmak kaydıyla yapabilirim ancak, yapabileceklerimi.

Polemikçi değilim, gerekli cevabı veriyorum

Köşe yazarlığında hızlı polemikçi çıktınız. Polemiğe girmediğiniz kimse kalmadı neredeyse!

Polemikçi değil de gerekli cevapları veren diyelim. Ben durup dururken kimseyle ilgili bir yazı yazmadım. Eleştirileri cevapsız bırakmamaya çalıştım sadece, fırsat olarak gördüm çünkü.

Nasıl bir fırsat olarak gördünüz?

Kendimi ifade etme fırsatı olarak. Malum Türkiye'de önyargılar çok fazla. O önyargıların üzerine gitmek bakımından işime geldi ama durup dururken racon kesmeye çalışmadım. Ben sataşmadım yani.

Hıncal Uluç yapay yazar

Eski bir birikimin sonucuyla hükümler verdiğiniz de oldu. Mesela Hıncal Uluç için 'avam zevkler gurusu' diye yazdınız.

Hıncal Uluç yazılarımla ilgili hükümler verdi, ben de bu hükümlerin yanlış olduğunu anlatan yazılar yazdım. Fakat sonu gelmedi bir türlü. Bir değerlendirme yapmak ve dur bakalım demek gerekiyordu. Hıncal Uluç yazdıklarını okutabilen bir yazar ama yekuna baktığımızda gördüğümüz şudur: Hıncal Uluç seçici olmayan, övgüde de yergide de yapay yazılar yazan biri. Ben de bunun ifade edilmesi gerektiğine inandığım için yazdım.

Polemikler yerinizi sarsıyor mu, sağlamlaştırıyor mu?

Polemik bıçak sırtında götürülmesi gereken bir şey. Okur polemik için bir şeyler yazdığınızı düşünürse, bu aleyhine işler. Ben hiçbir zaman yapay bir şekilde şuna sataşayım da gündeme geleyim diye polemik yapmadım. Nezaketi elden bırakmıyorum. Bu işin bir matematiği var.

Sembol kişi olduğumu sanmıyorum

Size yöneltilen eleştirilerin içinden çıktığınız çevreyle, dolayısıyla 'sembol kişi' olmanızla da ilgisi vardı sanki. 'Bu da nereden çıktı, aramızda ne işi var' tavrı, hatta hıncı, size vurduklarında belli bir kesime de vurma ihtiyacını karşıladı gibi.

İlk etapta belki ama, artık sembol kişi olarak algılandığımı sanmıyorum. Yazıp çizdiklerime de bakılınca bir misyoner tavrı sergilemediğim ortada. Tartışmalı şeyler de yazıyorum, bunun cezbe-dici bir tarafı da olabilir.

Yazar olarak kendinizi beğeniyor musunuz?

En beğendiğim, sürprize açık olmam. Bir gün siyaset, ertesi gün bambaşka bir şey yazabiliyor olmamı önemsiyorum ve bu renkliliğin, çeşitliliğin üzerine gitmeyi istiyorum.

Misyon sahibi değilim

Ekşi sözlükte sizin için "İslam'ı yobazların elinden kurtaracak, reforme edecek yeni dünya neslinin ilk fertlerinden biri" deniliyor...

Hiç katılmıyorum. Hayatımın hiçbir döneminde misyon sahibi olmadım. Ne böyle bir iddiam, ne birikimim, ne yaklaşımım, ne de amacım var. Yanlış bir değerlendirme.