Kanal 7 ile ipleri koparan Ahmet Hakan, bugünkü köşesini kendisine ayırdı. İhanetlere uğradığını belirten Hakan, hem Kanal 7'ye hem de Uluç'a göndermelerde bulundu.
Abone olBu sıralar zor günler yaşayan Ahmet Hakan, dün Kanal 7 ile yollarını tamamen ayırdı. Haksızlık, vefasızlık ve ihanete uğradığını düşünen Hakan, isim vermeden kendisine ihanet edenlere göndermelerde bulundu.
Ahmet Hakan, bu göndermeleri yaparken bir taş ile iki kuş vurmayı da ihmat etmedi. Daha önce yazdığı bir dan dolayı Hıncal Uluç tarafından Hakan, yazasının girişinde Kanal 7'ye devamında ise Hıncal Uluç'a yüklendi.
Hedef göstermek mi?
Herkes gibi ben de hayatım boyunca ihanetleri yaşadım, vefasızlıklarla karşılaştım, kabalıklara muhatap oldum, anlayışsızlıklara maruz kaldım, üslupsuzluklara hedef oldum. Bunlara karşı kendimi donanımlı kılabildiğimi filan iddia edecek kadar yüksekten uçacak değilim.
Öyle "çok güçlü", "müthiş dirençli" biri sayılmam.
Ama yine de "onur" gibi, "erdem" gibi tutunacak dallarım var. Bu yüzden ihanet, vefasızlık, kabalık, anlayışsızlık, üslupsuzluk sadece ve sadece mide ağrılarımı azdırır, kalp atışlarımı hızlandırır!
Bu kadar. Bir süre sonra kendimi tabii ki iyi hissederim.
Çünkü insanoğlunun hızlı kalp atışlarına ve mide ağrılarına dayanma gücü vardır.
Sonra? Sonra düzelir her şey ve unutuş başlar.
Bir de bizlere "her şeyden vazgeçebilmek" ve "kanaat etmek" gibi harika silahlar bahşedilmiştir.
O silahları elimize aldığımızda gelecek endişesi gibi bir derdimiz kalmaz.
Hırsını dizginle, göreceksin zafer senin olacak! Parolamız budur.
Ama "hedef gösteriyorsun" suçlaması bambaşka bir şeydir!
Ne zaman, "Sen var ya sen, yazdığın o yazıyla beni teröristlere hedef gösteriyorsun" ya da "Şimdi teröristler o eleştirdiğin yeri bombalarsa ne yapacaksın?" şeklinde bir suçlamayla karşılaşsam, kendimi acayip korunaksız hissederim.
Elim ayağım kesilir, dilim damağım kurur ve feleğimi şaşırırım!
Çünkü "hedef gösteriyorsun" suçlaması, bir tartışmanın en faullü çıkışıdır.
Karşı tarafın eleştiri hakkını gasp etmeye yönelik olarak icat edilmiş eski ve epey kullanışlı bir suçlama tarzıdır bu.
Kendini ne kadar haklı hissettiğinin hiçbir önemi yok, iliklerine kadar itirazla dolu olman da önemsiz. Ortaya koyduğun görüşün "haklılığı" ya da "haksızlığı" da bir anlam taşımaz! Değil mi ki teröristlerin oraya bomba koyma olasılığı mevcut, çaresiz susacaksın ve sineye çekeceksin.
Karşındaki her şeyi ve herkesi sonuna kadar eleştirebilme hakkına sahip olacak ama sen bir duyarlılık adına, kalkıp en küçük bir itirazda bile bulunamayacaksın.
İstenen budur.
Ama hayır! Dedim ya, her şeye katlanabilirim ama buna dayanamam!
Çünkü Cezayir direnişi yabana atılacak bir olay değildir. Şu kadarını söyleyeyim: O direnişte kendi ülkelerinin politikalarına karşı çıkmayı başarmış onurlu ve vicdanlı Fransız aydınlarının da payı vardır.
Bu yüzden yaşadığım kentteki "Cezayir Sokağı"nın adı "Fransız Sokağı"na çevrilirse ve kamuya açık olması gereken o sokak, özel güvenlikçilerin denetimine alınırsa, buna itiraz ederim. Ve bunu yaptığım için hiç kimse beni hedef göstermekle suçlayamaz.
Hele "hedef gösterme" potansiyeline sahip olduğum imasında bulunulmasını açık hakaret sayarım.
Bu zamana kadar yaptıklarım ortada. Merak edenler, Hizbullah benzeri örgütler aleyhine yaptığım programlar nedeniyle aldığım ölüm tehditlerinin kanıtlarını İstanbul polisinin resmi kayıtlarında bulabilirler!
Kaynak: