Ankara'da sabahın 5'inde otal odasından polis baskınıyla gözaltına alınan Ahmet Hakan gelen tepkilere karşı bakın ne dedi?
Abone olHürriyet yazarı Ahmet Hakan'ın Ankara'da kaldığı otel odasının sabah saat 5'de polis tarafından basılıp gözaltına alınmasının ardından süren tartışmalar devam ediyor.
Dün seveni sevmeyeni herkes konuyla ilgili yorumlar yaptı gözaltı hakkında. Ahmat Hakan ise bu kısa süreli gözaltından doalyı memnun görülüyor. Kendisine sahıp çıkılıp çıkılmadığını test eden Ahmet Hakan olayı başka bir boyuta taşıdı.
Yaşadığı olayın her çile gibi köpürtülmeyi hak ettiğini kaydeden Ahmet Hakan şöyle dedi:
-Otel odamı sabahın beşinde yasal mermileriyle polisler basmış, Esat Karakolu'ndan Adli Tabip'e, oradan da Ankara Emniyeti ne götürülmüşüm ve en sonunda "Pardon, bir yanlışlık oldu" denilerek serbest bırakılmışım.
KÖPÜRTÜLMEYİ HAK ETMEKTEDİR
Tabii ki bu maceradan "Esat Karakolu: Zulümhâne" başlıklı bir kitap çıkaracak değilim.
Ama çektiğim çile, ne denli minicik de olsa, son tahlilde bir çiledir ve her çile gibi o da köpürtülmeyi hak etmektedir.
İşbu nedenle...
"Yahu adama bakın, hepi topu birkaç saat gözaltına alınmış, nasıl da tadını çıkarıyor" diyeceklere hiç ama hiç aldırmayacağım.
İşte buyurun...
Arsızca köpürtüyorum:
BU BİR GÖZDAĞI
Okuyucularından Ahmak Hakan'a gelen mesajler birer uyarı niteliğindeydi;
-Gözaltına alındığımı öğrenenlerin gönderdikleri mesajların kahir ekseriyeti şunu söylüyordu: "Bu olay basit bir hukuki yanlışlık olarak değerlendirilemez Ahmet Hakan... Bu sana verilen bir gözdağıdır." Öyle midir, değil midir?
Vallahi bilmiyorum, bilemiyorum.
Ama ne demişler: "Memleketi nasıl yönettiğin önemli değildir... Önemli olan nasıl yönettiğine dair oluşan algıdır."
SOĞUK TERLER TERLEDİM
Peki Hakan gözaltına alınınca ne hissetti?
Herkes soruyor: "Sabahın köründe otel odasının kapısında polisleri görünce ilk ne hissettin?" Ne hissedeceğim?
Tabii ki korktum.
Tamam, dürüst olacağım.
Ne korkması yahu! Ödüm patladı. Soğuk terler döktüm, titreme geçirdim, bir süre soluksuz kaldım.
Önce "Ergenekon mu acaba?" dedim.
Sonra yandaş medyada çıkması muhtemel, "Ama o da Nokta Dergisi basıldığında kınama mıştı" türü yazılar geçti gözümün önünden.
"Ya biri zulaya bir şey bıraktıysa..." diye ağırdan tedirgin oldum.
"İleri demokrasi" diye ironi bile yaptım.
Sabahın beşinde telefonu aldım elime...
Birini aramalıydım. Ama kimi?
Uzun süre kimi arayacağımı bilemedim.
"Anne - baba" tedirgin edilmez.
"Arkadaş, dost" uyandırılmaz.
"Meslektaş" rahatsız edilmez.
Bir ara Ertuğrul Özkök'ü arayıp, "Beni götürüyorlar abi, söylediklerine göre galiba sıra sendeymiş" diye telaşlandırmak istedim ama içimden bir ses "Bu kadar gaddar olma Ahmet Hakan" diye beni durdurdu.
En sonunda kabak, avukatım Dilek'in başına patladı.
Altıncı aramada kendisini uyandırmayı başardım.
(....)
Hakan, İşişleri Bakanı ve Adalet Bakanı'na da gönderme yaptı;
Son olarak şunu söylemek istiyorum: Başıma gelen bu olay...
Eğer gerçekten basit bir "hukuki hata" ise...
Durum memleketimizin hukuk sistemi açısından hiç de iç açıcı değildir.
Beşir Bey ile Sadullah Bey baş başa verip, "Otel odasından sabaha karşı adam kaldırmaca..." uygulamasını gözden geçirmelidir.
Bu tür uygulamalar bırakın bizim gibi "ileri demokrasileri", Avrupa tipi normal demokrasilerde bile olmuyor artık
Ama eğer bu gözaltı, bana gelen mesajlann kahir ekseriyetinin işaret ettiği gibi bir tür "gözdağı" mesajı içeriyor ise...
Şimdiden söylüyorum: Bu mesaj, ayağımın altındadır.
Bu mesajı almıyorum, almayı reddediyorum.
Ve hiç durmadan yoluma devam edeceğimi hassaten belirtmek istiyorum.