BIST 8.946
DOLAR 34,27
EURO 37,09
ALTIN 3.065,50
HABER /  MEDYA

Ahmet Hakan Cemaati sordu AKP anlattı

AKP'nin cemaat ile girdiği savaşta topluma sunduğu argümanların masaya yatıran Ahmet Hakan olan biteni hayali diyalgolarla anlattı...

Abone ol

GAZETECİLER.COM

AKP cemaat savaşına dönük yazılarına tam gaz devam eden Hürriyetsi yazarı Ahmet Hakan hükümet cephesinin aklını okuduğu yazısında çarpıcı diyalgolara yer verdi. Hakan AKP'nin soruna nereden baktığını özetlediği yazısında "Güzel günlerde Cemaat’i yargıya sızdır, kötü günlerde “Cemaat yargıya sızdı” diye ağla... Bu nasıl iş?" diye sordu.

İşte Hakan'ın "Bir hükümetçi ile Cemaat’i konuştum" başlıklı yazısındaki çarpıcı bölümler:


DEDİM Kİ: Bırakın da savcı ve polis görevini yapsın... Yolsuzluklar araştırılsın. Rüşvet, karapara, avantacılık ortaya çıksın.

DEDİ Kİ: Bırakamayız... Çünkü bu savcılar ve polisler, Cemaat’in adamları... Cemaat’ten emir alıyorlar... Bunlara güvenemeyiz. Asla güvenemeyiz.

*

DEDİM Kİ: Nereden biliyorsunuz savcı ve polislerin Cemaat’in adamları olduklarını? Cemaat’in emriyle hareket ettiklerini?

DEDİ Kİ: Çocuk musun kardeşim? Bunu herkes biliyor. Dünya biliyor.

*

DEDİM Kİ: İyi de Cemaat yargıya sızdıysa... Sızmasını sağlayan sen değil misin? “İktidar-Cemaat el ele/Nurlu günlere” diyen  sen değil miydin?

DEDİ Kİ: Nereden bilecektim sırtıma aldığım Cemaat’in tam dereyi geçerken akrep gibi beni sokacağını? Nereden bilecektim bana da saldıracağını? Nereden bilecektim başkalarına yaptıklarının aynısını bana da yapacağını?

*

DEDİM Kİ: Güzel günlerde Cemaat’i yargıya sızdır, kötü günlerde “Cemaat yargıya sızdı” diye ağla... Başkalarına yapınca ayakta alkışla, sana yapınca ağlaş dur... Ne iş birader? Ne iş? Bu kadar da açıktan itiraf edilmez ki? Bu nasıl iş? Böyle şey olur mu?

DEDİ Kİ: Vallaha böyle şey olur mu olmaz mı bilmiyorum. Ama şimdi başım fena halde belada. Sen şimdi boş ver geçmişi... Olan olmuş. Şimdi önümüzdeki maçlara bakalım... Önümüzdeki tek maç da şu: Yargıyı Cemaat tasallutundan kurtarmamız lazım ve bu görev hepimizin görevi. Senin de görevin, benim de görevim.

*

DEDİM Kİ: Tamam görevimizi yapalım... Ama nasıl yapacağız bu görevi? Nasıl arındıracağız? Kimin Cemaatçi olduğunu, kimin Cemaatçi olmadığını nasıl saptayacağız? “Cemaatçileri yargıdan arındırıyoruz” diyerek yapacağımız zulmün, “İrticacıları kamudan kovuyoruz” diyen 28 Şubatçıların zulmünden ne farkı olacak? Bu arındırma işini, hangi usul ve esaslara göre yapacağız? Hakka hukuka riayet edecek miyiz? Yoksa hak hukuk tanımadan zorbalıkla mı davranacağız?

DEDİ Kİ: Ben yanmışım arkadaş...
Ne hakkı, ne hukuku! İnlerine girmek lazım inlerine... Balyozu tepelerine vurmak, darmadağın etmek, kaçtıkları yere kadar kovalamak lazım.

*

DEDİM Kİ: O zaman hoş geldin “neo-28 Şubatçı” muhterem! Hoş geldin yeni zalim...
Hoş geldin İslami Çevik Paşa...

DEDİ Kİ: Ne yapacağız peki? Zulüm yapmayalım, tamam... Hak hukuk gözetelim, tamam... Ama söyle bakalım: Türkiye nasıl kurtulacak yargıdaki Cemaatçi yapıdan? Devlet içinde devlet olur mu? Bu sorun benim olduğu kadar senin de sorunun değil mi?

*

DEDİM Kİ: Yargıda Cemaatçi yapı kabul edilemez... Devlet içinde devlet olmaz, olamaz... Bu sorun hepimizin sorunu... Bütün Türkiye’nin sorunu... Bütün vatandaşların sorunu... Bunda hiç kuşku yok.

DEDİ Kİ: Tamam, işte budur! Hadi söyle çıkış yolunu... Hadi... Hadi ama...

*

DEDİM Kİ: İşte söylüyorum: Önce yolsuzluk ve rüşvet soruşturmalarının önünü kesme gayretlerinden vazgeçeceksin. “Babam bile olsa gözünün yaşına bakmam” demeyi bileceksin. Titizleneceğin tek konu soruşturmalar sırasında hukukun çiğnenmemesi olacak... Kısacası yargıyı koruyacaksın... Vatandaşının yargıya olan güvenini yer ile yeksan etmemeye çalışacaksın... Bunu yaptıktan sonra da yargıdaki Cemaatçi yapıyla mücadeleye girişeceksin... Ama mücadeleni “Cemaat’i bitirme planı” üzerinden yürütmeyeceksin... Mücadeleni bireyler üzerinden yürüteceksin... Bir savcının, vicdanıyla değil de Cemaat’in emriyle hareket ettiğini mi söylüyorsun? Bir polisin mesleki mekanizmalarını bir tarafa bırakıp Cemaat mekanizmasına uyduğunu mu söylüyorsun? O zaman koyacaksın kanıtlarını “şak” diye ortaya... İddiana somut dayanaklar bulacaksın... Mesela “Yargıtay imamı” dediğin kişinin adını vereceksin... O kişinin “Yargıtay imamı” olduğuna dair elinde ne varsa dökeceksin ortaya... Sonra da kulağından tuttuğun gibi atacaksın o adamı oradan...

DEDİ Kİ: İyi ama kanıtlayamıyorum.
Bunun kanıtlanması pek mümkün gözükmüyor. Teknik olarak yani...

*

DEDİM Kİ: O zaman sana geçmiş olsun... Kendi düşen ağlamaz.

DEDİ Kİ: Nasıl yani? Bırakalım da yargıda Cemaatçiler mi egemen olsun?

*

DEDİM Kİ: Yargıda Cemaatçiler egemen olmasın diye bulduğun tek yöntem zalimlik yapmak mıdır? Bulduğun ikinci yöntem de yargıyı hükümete bağlamak mıdır? “Cemaatçi yargı” tehlike ise, zalimlik tehlike değil midir? “Cemaatçi yargı” tehlike ise, “Bekir Bey’e bağlı yargı” tehlike değil midir? Yargıyı Bekir Bey’e bağlayarak... “Cemaatçi yargı tehlikesi”nden daha büyük bir tehlikenin kapısını aralamış olmuyor musun? Bağımsız yargısı olmayan bir memlekette kim kime neden güvenecek?

DEDİ Kİ: Ama sen de çok dik konuşuyorsun muhterem...

*

DEDİM Kİ: Bu benim huyum...
Huyum kurusun.