Ahmet Davutoğlu parti kurma iddialarının ardından ilk kez bir canlı yayında soruları yanıtladı. Cumhurbaşkanı Erdoğan ile olan yol ayrılığını da sansürsüz bir şekilde açıklayan Davutoğlu, eşiyle ilgili bir muameleye çok kırıldığını anlattı.
Abone olEski Başbakan Ahmet Davutoğlu, Youtube üzerinden yayınlanan Bidebunu izle programında Yavuz Oğhan, İsmail Saymaz ve Akif Beki'nin sorularını yanıtladı. Başbakanlık görevini bırakma kararı aldığı geceyi ilk kez anlatan Davutoğlu, "MKYK ile bana; 'Sen başbakan gibi görün ama başkana olma, başbakanmış gibi yap ama yetki kullanma' dendi. Bunu benden Cumhurbaşkanı ve MKYK'ya imza atanlar istiyordu" dedi.
O gece çalışma odasına kapandığını ve muhasebe yaptığını belirten Davutoğlu, "O gece üç yol vardı önümde. Gece yarısı kalkıp tek başıma bir yere çekilerek aldım. Çalışma odama çekildim. Ne yaptım ben? Ter dökmekten, ailemi ihmal etmekten başka ne yaptım! Üç gün üst üste aynı yatakta yatmadım ben. Bu muameleyi ne kalbim, ne aklım be vicdanım aldı" diye konuştu.
Berat Albayrak eleştirileri göğüslemeli
Programda milletvekilleri ve liderlerin çocuklarının milletvekili olmaması için partide düzenleme yaptırdığını söyleyen Davutoğlu, Erdoğan'ın damadı Berat Albayrak'ın bakan olması konusunda da şunları söyledi:
-Aile hayatına özen gösterilmeli. Kimsenin özel hayatı üzerinden eleştirmemesi gerekir. Berat Albayrak'a yapılan aile eleştirisi değildir, bakandır bunları göğüslemesi lazım.
Davutoğlu'nun açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:
"Pelikan çetesi" açıklaması
-"Pelikan çetesi denilen çete, herkes tarafından malum oldu. Bu bildirinin arkasındakileri biliyorum, kimlerden talimat aldıklarını biliyorum. Ben ne yaptım bu insanlara dedim. Acaba kendimde bir şey var mı dedim. Beni istifaya zorlamak istenen bildiri beni Alman ajanı ilan ediyordu. Ben ne yaptım ki bu kadar ağır bir ithamla karşı karşıya kaldım.
Muhtıra vari bir durum yaşadım
MKYK'dan bahsediyorum bir muhtıra vari bir tavır yaşadım. Ondan iki gün sonra böyle bir bildiri yayımlandı. Ola ki yanlış bir takım politikalar geliştirmiş olabilirim. Hepsine açığım ama niye bu şekilde hedef alındım? Bakınız bugün hâlâ, bu bağlamda 3 yıl sonra ilk defa konuşuyorum. 3 yıl boyunca ben susmadım aslında, Cumhurbaşkanına hep düşüncelerimi aktardım. Hep düzelir umuduyla böyle açıklama yapmamıştım.
Eşimin konferansının iptalini anlayamam
AK Parti'nin ittifak ilişkilerine girmesinden rahatsız olduğunu hep söyledim. Mart ayında bunu Erdoğan'a da aktardım. Bu ittifak ilişkisi AKP'nin doğasını bozmakta ve MHP'ye oy kaçırmaya neden olacağını anlatmaya çalıştım. Bundan dolayı Bahçeli'nin bana öfkelenmesini anlarım. Ama benim anlayamadığım şey, kendileri için makamımdan ayrılmayı göze aldığım kişilerin hedefinde olmam. Benim yakınlarımın, eşimin konferansının iptal edilmesini anlayamam.
15 Temmuz gecesi sokağa inip İstanbul, Ankara il başkanımız sadece 'Davutoğlu döneminde atandı' deyip, görev teslimlerde konuşmasına bile izin vermeyip atmak nedir? Beni gönülden yaralayan bir şeydir bu.
"Benim Devre dışı bırakılmam gerekiyordu"
Sadece bir muhtelif grubun bunu yazıp deklere etmesi değildi mesele. 2 Kasım günü bu ülke yeni bir umuda uyanmıştı. 4 yıl seçimsiz yıllar. 3 ay içinde bütün sözlerimizi yerine getirmişiz. Bütçe açığı yüzde 1.8'lere inmiş, ÜFE yüzde 3.2 idi. Böyle bir ortamdaki Türkiye'nin yaşamasını istemeyen kimlerse, bunu sadece Erdoğan'la aramda gibi görmeyin lütfen, şimdi düşündüğümde bunun daha kapsamlı bir planın, arka arkaya gelen seçimler ve son derece özünden koparılan bir başkanlık sistemiyle Türkiye'nin yüzde 50+1'e mecbur edildiği bir koalisyon için benim devre dışına bırakılmam gerekiyordu.
Hizip başı olmamaya dikkat ettim
Ben AK Parti'nin genel başkanıydım, bir an bile bir hizip düşüncesi zihnime gelse onu zihnimden atmak için her şeyi yaparım. Ben şunlar bana yakın, bunlar bana karşı diye bir tutum takınmak benim siyasi anlayışıma karşı. Ben o zaman Yüksekova'da ve Iğdır'da olan şehidimin cenazesiyle meşgulken liste tartışması gündemdeydi. Bakın manifestoyu yayımladığımda bütün AK Parti kitlesine hitap ettim. Ben onlarla yağmurda, sıcakta 2 seçim geçirdim. Ben o kitlenin yaptıkları fedakarlıkların farkındayım. Hiçbir zaman bir hizip başı olmamaya özen gösterdim. Hiçbir grup bir tarafla parti içinde bir çalışma yaptığıma şahit olmamıştır. Yazılı metinler verdim, düzeltilmesi için her şeyi yaptım.
Cumhurbaşkanının altını oymaya çalıştığımı söylediler
Ben bunları fark ettiğimde, Temmuz 5-6 2015, baktım ki 7 Haziran'da zor bir süreç geçirmişiz. İnsanlar gidip benim Cumhurbaşkanına gidip onun altını oymaya çalıştığımı söyleyip fitne koyanlar var. Gidip Cumhurbaşkanı ile konuştum.
Gelin Kılıçdaroğlu ve Bahçeli ile konuşayım, onları hür parlamenter sistemine ikna edelim, bütün yetkileri başbakanda toplayalım' dedim. Siz başbakan olun ve bütün yetki sizde olsun. 'İsterseniz ben danışmanınız olayım istemiyorsanız ben akademisyenliğe dönerim' dedim. Perşembe gününe kadar siz tefekkür edin, istediğiniz arkadaşlarla konuşun dedim. 'Benim size meydan okuma gibi bir kaygım yok' dedim. Erdoğan, 'böyle devam edelim' dedi. Eğer onu yapmış olsaydık sonraki birçok tıkanma yaşanmayabilirdi. Aramızdaki hukuk zedelenmezdi.
Erdoğan'a kırgın mısınız? sorusu üzerine verdiği yanıt
Kırgınlığı keşfetmiş olmak güzel bir şey ama önce hepimiz karşı tarafı ne kadar kırdığımıza bakalım. Ben kırgın değilim. Ben bayram tebriği için aradım Cumhurbaşkanını. Ben hukukları gözetirim. Benim kırgınlığım şahsıma yapılan şeylerden kaynaklanmıyor. Bana o iftiraları atanlara şahsi kul hakkım helal olsun.
İstikşafı görüşmeler bağlamında ben MKYK'da oturdum saatlerce konuştuk; 'Bir, biz neden oy kaybettik, samimi görüşlerinizi söyleyin; iki, bundan sonra ne yapmalıyız?' diye sordum. Birinci soruya verilen cevaplar hep siyasi etikle alakalıydı. O zaman dedim bununla ilgili partili siyasi etik kurulu kuracağız dedim. İkinci soruya o heyetin büyük çoğunluğu CHP ile koalisyon kuralım dedi. Bir kısım da MHP ile koalisyon dedi. Ama seçimlerin yenilenmesi üzerinde de durduk.
İzin vermezseniz bu parti biter dedim
12 Eylül kongresine giderken, Ankara'da ilk olarak alternatif MKYK listeleri hazırlanırken, Cumhurbaşkanına 'ben burada liste tartışması yapmam dedim. Kimi istiyorsanız onu getirin' dedim. 'Birileri size gelip senaryolar söylüyor ya benim tek hedefim bu partiyi kurumsallaştırmak' dedim. Bu parti kurumsallaşırsa Türk siyasetinin en geniş örgütlenmesi olacak dedim. Ben sizin kurduğunuzu yaşatmaya çalışıyorum dedim. İzin vermezseniz ya sizin ya benim ömrümde bu parti biter dedim. Ben hiçbir zaman Cumhurbaşkanı'nın liderliğini elinden almak, onu etkisiz kılmak niyetinde olmadım. Böyle küçük hesaplar peşinde olsaydım Başbakanlığı bırakmazdım.
Devlet işleyişi bağlamında hata yaptığımı düşünmüyorum, başbakanlığı bırakmam konusunda. Bırakmamış olsaydım çok çirkinleşen bir siyasetin parçası haline gelirdim ve parti bölünürdü.
Ayrılık kararını verdiği o geceyi anlattı
O gece üç yol vardı önümde. (2 Mayıs gecesi) Gece yarısı kalkıp tek başıma bir yere çekilerek aldım. Çalışma odama çekildim. Ne yaptım ben? Ter dökmekten, ailemi ihmal etmekten başka ne yaptım! Üç gün üst üste aynı yatakta yatmadım ben.
Bu muameleyi ne kalbim, ne aklım be vicdanım aldı!
Sen başbakan gibi görün ama olma...
Üç yol var önümde, bir MKYK ile bana; 'Sen başbakan gibi görün ama başkana olma, başbakanmış gibi yap ama yetki kullanma' dendi. Bunu benden Cumhurbaşkanı ve MKYK'ya imza atanlar istiyordu. Ben kendimi bilirim benden her şey olur da düşük profilli olmaz. İkinci yol, mücadele etmekti. Kongreyi kazansam bir türlü kazanmasam başka türlü bölünürdü parti. Buradan izzetle girdiğim yoldan izzetle çıkmanın yolu çekilmek olduğunu söyledim o gün çalışma odamda.
Keşke 1 ay daha sabredip ayrılmasaydım
Keşke diyorum, bir ay daha sabredip Haziran ayında vize muafiyetini alıp ayrılsaydım. Aynı gün AB Komisyonu AB Konseyi'ne Türkiye ile vize muafiyeti başlatılması kararını gönderdi. Ve Haziran ayı içinde kalkacaktı. Siyasi etik kanunu vardı, o zaman 72 maddeden 7'si kalmıştı. Siyasi etik çıksın sonrası daha sonra tamamlanır gibi bir durum vardı.