BIST 9.550
DOLAR 34,54
EURO 36,01
ALTIN 3.005,46
HABER /  MEDYA

Ahmet Altan'a 11 ay 20 gün hapis

Uludere olayla ilgili Başbakan Erdoğan'ı suçladığı yazı nedeniyle Ahmet Altan'a açılan davada karar açıklandı.

Abone ol

Gazeteci Ahmet Altan, Uludere olayıyla ilgili yazdığı yazıda Başbakan Erdoğan'a hakaret ettiği gerekçesiyle 11 ay 20 gün hapis cezasına çarptırıldı. Mahkeme, hapis cezasını 7 bin lira para cezasına çevirdi.

Anadolu Adliyesi 10. Asliye Ceza Mahkemesi'nde görülen duruşmaya Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile eski Taraf gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ahmet Altan’ın avukatları katıldı.

Son savunmasını yapan gazeteci Ahmet Altan'ın avukatı Veysel Ok, müvekkilinin Uludere olayında kimin emir verdiğinin araştırılmasını savunan bir yazı kaleme aldığını söyledi.

Ok, olayda siyasi iktidarın sorumluluğunun bulunup bulunmadığının tespiti için de dosyanın bilirkişiye teslim edilmesini istedi.

PARA CEZASINA ÇEVRİLDİ

Kararını açıklayan hakim, Ahmet Altan'ı Erdoğan'a basın yoluyla hakaret ettiği gerekçesiyle 11 ay 20 gün hapis cezasına çarptırdı. Hapis cezası daha sonra 7 bin lira adli para cezasına çevrildi.

HELALLİK SONRASI ALTAN'A AÇILAN İLK DAVAYDI

Ahmet Altan’ın 4 Ocak 2012 tarihli Kum Saati köşesinde kaleme aldığı “Devlet Yardakçılığı ve Ahlak” yazısında, ağır sözlerle Başbakan Erdoğan'ı eleştirmişti. 2011 seçimleri sonrası helalleşmek için açtığı davalardan vazgeçen Başbakan Erdoğan ile bazı köşe yazarları arasındaki bahar havası ilerleyen dönemde sona ermişti. 34 kişinin ölümüyle sonuçlanan Uludere olayında Altan'ın olay yazısı sonrası Başbakan Erdoğan, 30 bin liralık manevi tazmat davası açmıştı.

İşte o yazı:

"Devletin içindeki zehri temizlemeden o devleti on yıl boyunca yönetmeye kalkarsan, o devletin en tepesine tırmanabilmek için kendi halkına arkanı döner, devletin yardakçılığına soyunursan, o zehir kaçınılmaz olarak senin damarlarına da akar.

Sen de zehirlenirsin.

Zehirlenmiş bir devletin zehirlenmiş bir parçası haline gelirsin.

O zaman başlarsın tehditlere, yalanlara, saptırmalara, iftiralara.

O yönettiğini sandığın devlet senin emrinde halkını bombalar, sen devlete sahip çıkarsın.

Bir özür bile dilemezsin.

BİLE BİLE ÖLDÜRTTÜN

Senin başbakanlığını yaptığın devlet bu ülkenin 35 çocuğunu bombalarla parçaladı.

Ya seni kendi yönetimindeki devlet tuzağa düşürdü...

Ya sen bile bile öldürttün.

Hangisi?

Biz senin “tuzağa düşürüldüğünü” düşünüyorduk ama sen bombacılara sahip çıkarak, gerçekleri halkından saklayarak, olayları saptırarak, “tuzağa düşmediğini” anlattın bize.

O zaman öldürülen çocukların hesabını ver.

“Devlet halkını bombalamadı” diye tepineceğine, devlet halkı nasıl bombaladı onu anlat.

O insanların ölüm emrini kim verdi?

Niye verdi?

“Tugay komutanımla konuştum” diyorsun, tugay komutanın sana “bir dakika başbakanım, sınır karakoluna bir sorayım, orada gerçek kaçakçılar var mı” demedi mi?

Demediyse niye demedi?

Niye bombardıman başlamadan önce durumu kontrol etmedi?

Sordun mu bunu o senin “tugay komutanına”?

Sen milletin bir parçasıydın işbaşına geldiğinde, devletin bu millete yaptıklarına karşı çıkıyordun, gidip milletinle konuşuyor, milletine danışıyordun, devletin suçunu saklamaya çalışmıyor, devletin suçlarını aydınlatmaya, engellemeye uğraşıyordun, şimdi devlet yardakçılığına soyununca sadece istihbaratçınla, generalinle, “komutanınla” konuşuyorsun.

Sorsana o köydeki insanlara o gece neler olduğunu.

Bak BDP Eşbaşkanı Demirtaş sormuş: “Son bir aydır her gün gidiyorlar. Son bir aydır karakol izin vermiş durumda. 50 ve 100’er kişilik gruplar her gün katırlarla gidiyorlar. 28 aralıkta öğlen saatinde devletin karakolunun önünden gidiyorlar. Kaç kişinin gittiğini karakol biliyor. İki yol var, ikisi de karakolun önünden geçiyor. Bunların hepsi tanık anlatımıdır. Alışverişini yapıyorlar, geri geliyorlar. Öğlen geçtikleri iki yol da akşam saatlerine doğru köyün girişinde askerler tarafından kapatılıyor. İlk köylü grubu köye girmek üzereyken onlara kılavuzluk yapan bir kişi ‘Askerler köyü kapatmışlar, bekleyin’ diyor. Askerler mallarına el koyarlar diye bekliyorlar.”

Sana “komutanların” bunları anlatmıyor, değil mi?

Anlatıyorlarsa da sen bize anlatmıyorsun.

Biz senin dün yaptığın konuşmadan Uludere ile ilgili ne öğrendik?

Hiçbir şey.

Bir sürü boş laf.

Manasız bir bağırış çağırış.

Bu devletin zehrini yutan, milletiyle böyle konuşur zaten, korkutmaya çalışır, tehditler yağdırır, iftiralar atar.

Senin “komutanların” bunları daha önce çok yaptı, şimdi onların yerine sen yapıyorsun, yaşadığımız “büyük değişim” bu oldu, gerçek generaller yerine “sivil postuna bürünmüş generaller” çıkıyor artık karşımıza.

BU ÇOCUKLARI NİYE ÖLDÜRDÜNÜZ BİZE BUNU SÖYLE?

Bize, o sınır karakolunun varlığından haberdar olduğu 35 çocuğu nasıl, neden, kimin emriyle öldürttüğünüzü anlatmıyorsun, o akşam sınır karakoluna neden danışmadığınızı anlatmıyorsun, danıştıysanız karakolun size gerçeği niye söylemediğini anlatmıyorsun, yanlış istihbaratın nereden geldiğini anlatmıyorsun, o istihbaratı neden “çek edemediğinizi” anlatmıyorsun, sen bize hiçbir şey anlatmıyorsun bu katliamla ilgili.

Bu çocukları niye öldürdünüz, bize bunu söyle.

Niye bir özür bile dilemediniz?

DEVLET YARDIKÇISI HALLERİNİZLE

Bu umursamaz, aldırmaz, devlet yardakçısı hallerinizle bütün bir Kürt halkını da kurban haline getirdiniz, sadece o çocukları bombalayarak değil, o bombardımandan sonraki o korkunç umursamazlığınızla bu ülkeyi hiç kimsenin beceremeyeceği biçimde böldünüz.

Ölenler Türk askeri olsa o kürsüde öyle mi konuşacaktın?

Askeri sivilden, Türk’ü Kürt’ten üstün gördüğün için öyle konuştun, senin gibiler yıllardır öyle gördüğü için zaten bu ülkenin acıları hiç dinmiyor.

Yazık sana, şu düştüğün hale bak, milletin yiğidiydin, devletin oyuncağı oldun.

Bir de kalkmış hiç yüzün kızarmadan bizim gazeteye laf ediyorsun, “bizim gazetenin arkasındakileri, emelleri, amelleri biliyormuşsun”.

Bu gazetenin “arkasındakilerle”, gizli emelleriyle, amelleriyle ilgili ne biliyorsan dürüst bir adam gibi lafı dolaştırmadan açıkla.

Açıklayamazsın çünkü yalan söylüyorsun.

28 Şubat’ın andıççı generalleri gibi iftira atıyor, kendi ahlakından da hepimizi kuşkuya düşürüyorsun.

Değer miydi bir Köşk için bu zillete?

Değer miydi gidip devletin zehrini içmeye?

Bak sen de zehirlendin sonunda.