Ahmet Altan Turkcell reklamından ilham aldı. Jandarma'nın Jitem cevabını işte böyle dalgaya aldı..
Abone ol"Bizde JİTEM yok" diyen Jandarma'ya Taraf Genel Yayın Yönetmeni Ahmet Altan'dan cevap gecikmedi.
Şahan Gökbakar'ın oynadığı reklam filminde “hiç bu kadarını” dedikten sonra durup “bekliyordum" şeklindeki cevabını Altan, JİTEM olayına uyarladı.. İşte yazarın bugünkü yazısı:
(...)Bu laf yaşadıklarımıza çok uyuyor.
Birçok olayda, “hiç bu kadarını” deyip bir düşündükten sonra lafı “bekliyorduk” diye bitiriyoruz.
Dün, Seferberlik Tetkik Kurulu’nun “kozmik odalarında” araştırma yapan yargıcın, “birileri beni izliyor” diye polise haber verip, izleyenlerin plakasını bildirmesinden sonra o plakalı araçlardan askerlerin çıkması da aynı cümleyle karşılandı yazıişlerinde.
“Hiç bu kadarını... bekliyorduk.”
Hatta bu lafı manşet yapmayı önerenler de oldu.
Reklam çok yeni, bu lafın henüz günlük dile yerleşmediğini, okuyucunun ne dediğimizi tam anlayamayacağını düşünüp vazgeçtik.
Koskoca bir ordudan bahsediyoruz.
Ama işler gerçekten artık “ciddiyet” noktasının çok ötesine geçti.
Sanki küçük bir Latin Amerika ülkesinde geçen bir darbe parodisini izliyoruz.
Başbakan Yardımcısı’nın evini gözetlerken yakalanan albay, cebinden çıkan adresi yutmaya çalışırken durduruluyor.
“Hiç bu kadarını... bekliyorduk.”
“Boru” diyorlar LAW silahı çıkıyor, “bizim değil” diyorlar onların çıkıyor, “kâğıt parçası” diyorlar belge çıkıyor.
Yargıcın “beni takip ediyorlar” diye bildirdiği araçlardan askerler çıkıyor.
Askerlerin yargıcı izlemesine mi şaşacağız, izlerken bir yargıç tarafından yakalanacak kadar acemi olmalarına mı şaşacağız, bir türlü karar veremiyoruz.
“Hiç bu kadarını bekliyorduk yani.”
Genelkurmay, “bizde JİTEM yoktur” dedi, dün de Jandarma Komutanlığı bir açıklama yapıp aynı lafı tekrarladı.
“Bizde JİTEM yok.”
JİTEM’in olduğunu gösteren belgeleri herkes gibi biz de daha önce yayımlamıştık.
Bugün JİTEM’in varlığını doğrulayan yeni belgeleri de yayımlıyoruz.
Kendi kurdukları, resmî belgelerde adından açıkça bahsettikleri bir kuruluşun varlığını reddediyorlar.
“Hiç bu kadarını bekliyorduk.”
Böyle ısrarla reddettiklerine göre yaptıklarının “iyi bir şey” olmadığını kendileri de biliyorlar.
“Öyleyse niye yapıyorsun çocuğum? Varlığını bile kabul edemeyeceğin bir örgütü niye kuruyorsun?”
Bir yanından kanlı darbe planları, bir yanından gülünç acemilikler, bir yanından yalan olduğu daha söylendiği anda anlaşılan yalanlar fışkırıyor.
Ben çocukken çok tekrarlanan bir söz vardı.
“Başka ülkelerde işler ciddidir ama vahim değildir, bizde işler vahimdir ama ciddi değildir.”
Çocukluğumda söylenen laf ihtiyarlığımda da geçerli.
Böylesine gayrı ciddi bir vahamete doğrusu ya az rastlanır.
Her sabah toplantıda aynı şeyi söylüyorum, “asker haberi istemiyorum.”
Ama sağanağa tutulmuş gibiyiz.
Başbakan Yardımcısı’nı izlerken yakalanan askerleri soruşturan yargıcı izlerken yakalanan askerler.
Böyle bir haberi görmemek için hakikaten “büyük” bir gazete olmak gerekir ki Allah öyle bir büyüklükten korusun insanı.
Dünyanın her yanında ciddi sarsıntılara neden olabilecek haberleri artık biz güle güle yazıyoruz.
Gülmemek elde değil.
Her seferinde yakalanıyorlar.
Eskiden medya böyle şeyler yazmadığı için askerlerin yaptıkları belli olmuyordu ama şimdi Türkiye de, medya da değişti, o yüzden her acemilik ortaya çıkıyor.
Bu ordu o dört darbeyi nasıl yaptı?
Doğru dürüst tek bir gazete olsaymış bu ülkede tek bir darbe bile gerçekleşmezmiş.
Hepsi, ellerinde lokum kutusu gibi taşıdıkları darbe planlarıyla yakalanırlarmış.
Bunlar becerikli olduklarından değil, onları yakalayacak kimse olmadığından yakalanmamışlar.
Şimdi de yargıcı izlerken yakalandılar.
Yeni bir yılın ilk gününde artık bu kadar sınır tanımazlığı ciddi ciddi eleştirmek de mümkün ama gözümün önüne hep Genelkurmay Başkanlığı’na giren “şaşkın pehlivan” geliyor bugün.
Yaptıklarına gülüveriyorum.
Darbe planlarına, yalanlara, sürekli yakalanan ajanlara bakıyor ve diyor ki:
“Hiç bu kadarını... bekliyordum.”