BIST 10.075
DOLAR 35,35
EURO 36,47
ALTIN 2.998,97
HABER /  POLİTİKA

Ağarın başörtüsü çözümü

DYP lideri Ağar, DYP'nin iktidarını Bugün'e anlattı. Ağar başörtüsü konusunda ise iddialı.

Abone ol

DYP Genel Başkanı Mehmet Ağar: “Devlet mekanizmasının yapılanması içeriye göre değil, dışarıdan gelen tehditlere göre olmalı”

Doğru Yol Partisi (DYP) Genel Başkanı Mehmet Ağar, Türkiye’nin gündemini BUGÜN’e değerlendirdi

Laiklik ve irtica tartışmalarına kendi bakış açılarını ortaya koyan Ağar, ‘Kürt sorunu’ ve başörtüsü konularında öngördüğü çözümleri anlattı.

Demokrat Parti’nin ‘Yeter Söz Milletin’ sloganını tekrar eden Ağar’a göre, bütün bu sorunlara çözümler ‘gerçek demokratik adımların atılması’ ile peşpeşe gelecek...


- DYP’nin başına geçtiğinizde herkes partinin “derin devlete” teslim olacağını ve “devlet eksenli siyaset” yapacağınızı varsayıyordu. Niçin Ağar denilince akla böyle şeyler geliyor?

Maalesef Türkiye’de bakış açıları önyargılar üzerine kurulu. Öncelikle bizi tanımaları lazım. Ben ortalama bir vatandaş çocuğu gibi büyüdüm. Babam da devlet memuruydu. Türkiye’nin çeşitli vilayetlerinde okudum. Siyasal Bilgiler’den mezun olduktan sonra kaymakamlık, İstanbul ve Ankara’da emniyet müdürlüğü, Erzurum’da valilik, Emniyet Genel Müdürlüğü, İçişleri ve Adalet bakanlıkları yaptım..

BABAM EMNİYET MÜDÜRÜYDÜ

- Rahmetli babanız emniyet müdürüydü değil mi?

Evet... Babam Cumhurbaşkanı Bayar’ın koruma amiriydi. Ben orada mütevazı bir lojmanda doğdum. Merhum Cumhurbaşkanının eşi de hemen ertesi gün gelip ziyaret etmiş, bir altın hediye etmiş. Rahmetli annem o altını ölünceye kadar çeyiz sandığında taşıdı. 60 ihtilalinde babam Adana Emniyet Müdürü’ydü. 4-5 ay askeri cezaevine yemek taşıdım. Siyasi şekillenmemiz o zamanlarda başladı. Siyasete girdikten sonra biliyorsunuz o zamanki parti yönetiminin anlamsız dışlamaları yüzünden yola bağımsız devam etmek zorunda kaldım. Siyasetteki en önemli gücün millet olduğunu yaşayarak öğrendik.

- Niçin devlet eksenli değil de millet eksenli siyaset?

Doğru olan, DYP’yi var eden, DP’nin fikri ve siyasi felsefesine uygun davranmaktır. Bunu yapmaya çalışıyoruz. Bunun temeli, millet egemenliğine dayalı, yani milletin söz sahibi olduğu bir devlet ve siyaset hayatının oluşturulması anlayışına dayanmaktadır. Milletin hassasiyetlerine uygun bir devlet ve siyaset hayatı oluşturmak, DYP’nin “millet eksenli siyaset” anlayışını oluşturmaktadır. Tepeden inmeci, millete tepeden bakan, “halk bilmez biz biliriz!” tarzı seçkinci anlayışı kabul edebilmemiz mümkün değildir...

- Yani “yeter artık söz milletin!” diyorsunuz...

Evet, öyle diyorum. Türk tarihinin en demokratik isyanıdır bu. En demokratik sloganıdır bu. Ve hâlâ bunu aşan slogan da yok. Bu anlayış karşılığını bulabilmiş midir? İşte orası tartışmalı..

DIŞ TEHDİDE ÖNCELİK VERİLMELİ

- Bu durumda devlet-millet ilişkisini nasıl yorumluyorsunuz?

Devlet, milletin rakibi değildir. Devlet, milletin hayatının demokratik anlamda, özgürlükler anlamında, gelişme, kalkınma büyüme anlamında, milletin talep ve istekleri doğrultusunda bütün bunları yapan bir kurumdur. Birtakım kesimlerde hep bir endişe vardır. Cumhuriyeti milletin nüfuzuna ve hakimiyetine bırakma endişesi içinde olanları, fevkalade yanlış bir endişenin sahipleri olarak görüyorum. Millet, Cumhuriyetin sahibidir. Demokrasinin sahibidir. Millet özgürlüklerin sahibidir. Türkiye her zamankinden daha sivil bir Türkiye olacaktır. Türkiye bu büyük coğrafyada çeşitli tehditlerle yüzyüze bulunmaktadır. Devlet aynı zamanda bu tehditleri karşılayacak olan mekanizmadır. Dolayısıyla devlet mekanizmasının yapılanması, içeriye göre değil, dışarıdan gelen tehditlere göre olmalıdır. Türkiye “iç düşman” türeterek yola devam etmemelidir diye düşünüyorum...

LAİKLİK BASKI UNSURU DEĞİL

- “İç düşman” söylemine yaslanan siyaseti doğru bulmuyorsunuz diyebilir miyiz?

Bir takım tehditler olabilir. Ama bilinmelidir ki milletin büyük çoğunluğunun rejimle problemi yoktur. Marjinal bir takım grupların varlığı büyütülmek suretiyle sürekli bu sendrom içinde ülkeyi yaşatmak yerine, varsa bu tür meseleler, Türkiye’nin bunu çözebilecek kabiliyete ve güce sahip olduğunu unutmamamız gerekiyor. Bugün gelinen noktada artık Türkiye bu meseleleri daha kolaylıkla aşabilecek bir konumdadır... Yönetenlerin milletini iyi tanıması lazım. Milletin inancının, yaşamının, değerlerinin rejimi tehdit eder yanı yoktur. Bilakis güçlendirir bir yanı vardır. Milletimizin inanç geleneği budur. Milletin beklediği adalet, şefkattir.

- “İrtica tehdidi”nin var olduğuna inanıyor musunuz?

Osmanlı’dan gelen tarihsel süreç içerisinde zaman zaman böyle bir tehdit olmuş olabilir. Ama abartmamak lazım. Marjinal bir kesimin davranışlarını sanki yaygın ve olağanüstü bir güçmüş gibi takdim ettiğiniz vakit milleti derinden rahatsız etmiş olursunuz. Yanlış olan bu. Ama gerçek olan da şu: Milletin inancına ve dinine bağlılığı, rejime bağlılığı ile paralel yürümektedir. Millet, devletinin ve bayrağının var olmasını birinci sırada önemsemektedir. Bu gücü de destekleyen en önemli unsur milletin inancıdır.

- Bazı kesimlerde “irtica” ile “başörtüsü sorunu”nu yan yana koyan Cumhuriyetçi-laikçi yaklaşım var. Ama siz Cumhuriyet ve demokrasi değerleriyle milletin değerlerinin bağdaştığını ileri süren bir terkip içinde görünüyorsunuz. Bu bağlamda laikliği nasıl yorumluyorsunuz?

Doğru bir gözlem.. Bizce Türkiye’de laiklik milletin tümüyle benimsediği iyi bir yapılanmadır. Ama laiklik bir baskı unsuru değildir. Tersine devletin bütün inanç gruplarına karşı eşit mesafede olmasını öngören bir anlayışın adıdır. Laik devlet, hem inanana hem inanmayana karşı, yani herkese karşı eşit mesafede olan devlet demektir.

TMK, tek başına teröre çare olamaz

- “Bizim iktidarımızda dağdakiler diye bir sorun olmayacak. Dağdakileri indirecek asıl güç biziz” demiştiniz. Kürt sorununu nasıl çözeceksiniz?

Bütün meselelere bakış açımız demokrasi temelindedir. Tabii ki işin bir güvenlik ve istihbarat yönü vardır. Elbette silahla bir yere varacağını zannedenlere karşı tedbir alınacaktır. Ancak meseleyi sadece güvenlik temeline değil, sosyoekonomik, psiko-sosyal ve diplomatik temellere dayamak suretiyle bölgeyi topyekün bir program içerisinde görme mecburiyeti vardır. Bizim meselemiz öncelikle kimseyi dağa çıkarmamaktır. Bunun yolu işi-aşı, hürriyetlerle birlikte var etmektir. Halk buna hazır, bölünmeme iradesini apaçık ortaya koymuştur.

- Meseleyi teröre endeksleyen yaklaşımı çözümleyici bulmuyor musunuz?

Terörist faaliyetle mücadele edilecektir. Meseleyi sadece bu alana sıkıştıramayız diyorum.

- Kürt kimliği ve kültürel hakları konusunda yaklaşımınız nedir?

Bireysel özgürlükler bağlamında gerekli açılımlar yapılmıştır. Bu meseleyi kollektif haklar bağlamına taşımanın söz konusu olmadığını söylemek isterim. Bu bütünlüğü zedeler.

- “Kürt Sorunu” sizce doğru bir tanımlama mıdır?

Kimseyi kökeninden dolayı hakir gören bir anlayışın sahibi olmamız söz konusu değil. Ama meseleyi etnik temele dayanan bir tarif içine sıkıştırdığınız vakit buradan bir sonuç da çıkmıyor. Türkiye 70 milyonun kardeşliği ile bir güçtür. Bunu engellememek lazım.

- Terörle Mücadele Yasası (TMK) ile sorun çözülür mü?

Hükümetin bu konuda herhangi bir hazırlığı bulunmamaktadır. İradeniz, hazırlığınız, kadrolarınız yoksa 30 tane kanun çıkarsanız, bir netice çıkmaz. Hükümetin de netice çıkarabilmesi mümkün değil. Hükümet 4 sene boyunca Güneydoğu’ya ne verdi?

- TMK, sorunun çözümüne tek başına katkı sağlamaz diyorsunuz...

Bu haliyle tek başına çözümleyici değil elbet. Başka tedbirlerle bezenmesi lazımdır. Hükümetin de böyle bir iradesi yok. Kanun da dolanıp duruyor, çıkacağına dair de bir şey görmüyorum.

- Siz insanları dağa çıkarmamayı önemsediğinizi söylediniz. Ama bir de dağdakiler gerçeği var. Onları nasıl indirmeyi düşünüyorsunuz?Mesela genel af düşünüyor musunuz?

Bu iktidara gelince yapılacak bir iştir. Birtakım şeyleri ezbere söyleyemezsiniz. Güç elimize geçtiği vakit onun tedbirlerini ortaya koyarız.

Başörtüsü sorununu biz çözeriz

- Başörtüsü ile irtica kelimelerini yan yana koyan yaklaşımları doğru bulmuyorsunuz, öyle mi?

Her başörtü takanı mürteci gibi nitelendirmeye kalkmanın hiçbir doğru tarafı olamaz. Bu meseleyi demokrasi temelinde, özgürlükler bağlamında gördüğümüz vakit, meselenin çözülebilirliği konusunda sıkıntı yoktur. Bu meseleyi biz çözeriz derken, DP geleneğinin önemini vurgulamak istedim. DP döneminde ezanın tekrar asli diliyle okunması serbest bırakıldı. AP döneminde 45 bin köy imamı bir günde devlet memuru yapıldığında nasıl ki en ufak rejim ve laiklik zedeleniyor endişesi olmadıysa, benim iktidarımda da böyle bir tartışma olmaz.. Yani bir takım tehditler varsa, önlemini alacak mekanizmalar demokrasinin içinde vardır.

- Sizce başörtü yasağı laikliğe uygun mu, aykırı bir karar mıdır?

Meseleye o kategorik temelde bakmıyoruz. Meseleye demokrasi temelinde, hak ve özgürlükler bağlamında bakıyoruz. Eğitim özgürlüğü meselesinde üniversitelerdeki bu sorunu çözmek gereği vardır. Bugün dünyada hiçbir yerde üniversitelerde böyle yasak söz konusu değildir. Meseleyi ideolojik bağnazlık içerisinde görmediğiniz veya siyasetin istismar alanı dışına çıkardığınız vakit, çözüme de ulaşırsınız. Türkiye’nin artık başörtü meselesini çözmesi gerekmektedir.

- Siz gönül rahatlığıyla, “Bizim iktidarımızda başörtülü yurttaşlarımız üniversitelerde okuyabilecek” diyebiliyor musunuz?

Evet... Biz bu meseleyi demokrasi ve özgürlükler bağlamında çözmeyi taahhüt ediyoruz. Türkiye bir laikmuhafazakar çatışması alanı olamaz.

Söyleşi: Mehmet Metiner
Kaynak: www.bugun.com.tr