Sohbet odasında Derya Sazak'ın sorularını yanıtlayan DYP lideri Mehmet Ağar'a göre Erkan Mumcu'nun istifa edişi AK Parti'de çözülüşün başlangıcını oluşturacak.
Abone olAğar, "AKP, merkez sağ değil. Merkez sağda ideolojik olmayan Müslümanlık vardır. Bizim milliyetçilik anlayışımız Türkiye'de 'iç düşman' yaratmaya dönük olamaz. Güvenlik meselesinin temelini de ekonomik olarak görüyorum" diyor DERYA SAZAK: Erkan Mumcu'nun bakanlık görevinden ve AKP'den istifa ederken, 'muhalefet seçeneği oluşturma' niyetini açıklaması, 'merkez sağda boşluk' söylemini gündeme taşıdı. CHP kurultayı ardından solda da benzer arayışlar gözleniyor. Türkiye'de 'muhalefetsizlik' iddiası nereden kaynaklanıyor? MEHMET AĞAR: 3 Kasım seçimlerinden bu yana geçen 2.5 yılda bize büyük haksızlık yapıldı. Merkez sağın AKP tarafından doldurulacağı gibi yanlış bir inanca saplanıldı. Muhalefetin sesi topluma tam olarak yansıtılamadığı için Türkiye'de siyaset sadece AKP iktidarına endekslendi ve her şeyin pembe gözüktüğü sanal bir dünya yaratıldı. AKP'de kırılmalar başlayınca merkez sağın öyle kolay doldurulacak bir alan olmadığı görülüyor. AKP aslında bir koalisyon. Ama çatırdıyor. Kendisini misafir gibi hissedenler ayrılmaya başladılar. AKP evinden yeni kopmalar olacağını beklemek lazım. Mumcu, liberal sağ kanadı temsil ediyordu, AKP'nin kurucuları daha muhafazakâr. DYP nerede duruyor? DYP, merkez sağ geleneğin temsilcisi. Türk siyasetinin DP ile başlayan ana akımlarından birisi. Merkez sağın özelliği Cumhuriyet'i özümseyerek, milleti devlet hayatına yöneltmiş olması. Modernleşmeyi din ve vicdan hürriyeti ile birlikte götürmeyi başarmış. Demokrasi dışı müdahalelerle önü kesilmiş olsa da altmış seneden beri bu çizgi devam ediyor. DYP son seçimde niçin barajın altında kaldı? 28 şubat sürecinden sonra ortaya çıkan dönemi iyi okuyamadı merkez sağ. Geniş muhafazakâr kitle AKP'ye kaydı. Bugünkü AKP ise Milli Görüş çizgisinde. 1970'lerde Milli Görüş, merkez sağı zafiyet içerisine sokmak üzere ortaya çıkmıştı. AKP iktidarına baktığımızda Milli Görüş'ün kodlarını taşıyan yapının bütün ihtişamıyla durduğunu görüyoruz. AKP merkez sağ değil. Merkez sağın temel vasıfları arasında etnik temele dayanmayan ve bölgede gücünü artıran bir Türkiye'yi arzulayan milliyetçilik var. İdeolojik olmayan Müslümanlık var. Onurlu bir AB üyeliğine de sıcak bakan ve sürekli modernleşmeyi arzu eden bir milliyetçilik. Son seçimde bu değerlerden uzak bir yönetim anlayışı nedeniyle ilk defa millet eliyle parlamento dışında kaldık. Başarısız Anayol denemeleri de bu aşınmada rol oynamadı mı? İlk defa bir eski başbakan Yüce Divan'da yargılanıyor. 2001 Şubat krizinin etkilerini unutmuyorsunuz... Zaten o ekonomik kriz, toplumsal travma, 28 Şubat süreci, bölünmeler, parçalanmalar AKP'yi iktidara taşıdı. Siyasetin yolsuzluklardan mutlaka temizlenmesi gerekiyordu. AKP döneminde de benzer olayların devam ettiğini ibretle izliyoruz. Türkiye gerçek anlamda bir hukuk devleti olamamıştır. Geçen 2.5 yıllık zaman zarfında bir takım reformların, sadece dış reçetelerle hayata geçirilmesi yetersiz bir gelişmedir. AB sürecindeki yasal değişiklikler, dışardan dayatmayla mı yapıldı diyorsunuz? Görüntü öyle oldu... Şimdi yapılacak başka işler de var. Demokratikleşmenin devamı, siyasi partiler ve seçim yasalarının değişmesi. Dokunulmazlıkların sınırlandırılması... Bunların AB'nin ikazına gerek olmaksızın parlamento tarafından sağlanması gerekiyor. AKP, iktidar olmanın bütün meseleleri çözeceğine inandı. AB rüzgârını da arkasına alarak reformist hareketlere girişti ama toplumun beklentilerine cevap veremiyor. Hâlâ kimlik arayışında. Muhafazakâr demokrat lafı yerine oturmadı. Mumcu olayına dönersek, yeni bir siyasi hareket ve liderlik doğacak mı? DYP ve ANAP'ı da içine alacak merkez sağ seçenekten söz ediliyor. Türkiye'de geçen 10 - 15 yıla baktığımız zaman hep tepeden inme liderler imal edildi. Medya ve kongreler yoluyla tayin edilen genel başkanlar siyasette başarılı olamadılar. Toplum mühendisliğiyle bu işler olmuyor. Lider imal etme devri bitti, öyle mi? Bitti artık, 2002 seçimlerinden sonra asla böyle bir şey olmayacak. Alternatif yine milletin hassasiyetine, temel değerlerine dayalı gelenekten çıkacak. Merkez sağda boşluk olmadığını herkes görecek. Siyasette yeni partileri ve lideri olağanüstü dönemler çıkarıyor. 28 Şubat postmodern darbesine tepki Erdoğan'ı çıkardı. Bundan sonraki süreçte taban etkili olacak. AKP iktidara gelişinde dış faktörleri, ABD desteğini çok iyi kullandı. Bunun ekonomik anlamda IMF yoluyla devam ettiği de görülüyor. Türkiye Ortadoğu'da ABD'nin 'ılımlı İslam' siyasetiyle örtüşen iktidar yapısına sahip görünürken özellikle Irak'taki gelişmelere bağlı olarak Washington'la AKP hükümeti arasında bir gerilim başladığı gözleniyor. Ne değişti? AKP, meşruiyet kaygısı içinde iktidarın ilk aylarında aşırı derecede dış desteğe yöneldi. AB projesini sahiplendi. Ancak 17 Aralık sonrasında AB sürecinde de zafiyet, zayıflama görülmekte. İktidar çok ciddi şekilde hız kesti. Irak'ta da alan sıkıştı. ABD ilişkilerinde sıkıntı var. Türkiye inisiyatif kullanamaz halde. Türk vatandaşlarına karşı, askerimize, polisimize karşı yapılan öldürme eylemleri milletin vicdanını yaraladı. Bunlar AKP hükümetinin dış politikadaki tavırsızlığının sonucudur. 1 Mart öncesinde MGK de sessiz kaldı. Elbette askerle siyaset yapılmaz ama askerle devlet idare edilir. Türkiye'nin de en önemli gücü Silahlı Kuvvetler. Hükümet görevini henüz üzerine almamışken Tayyip Bey ABD'ye gitti. Amerika'da neler görüşüldüğü konusunda devlet kayıtlarında bir şey olup olmadığı hâlâ bilinmez halde. Türkiye'nin Irak'a ABD müdahalesi kesinleşmeden inisiyatif kullanacağı askeri anlamda bir alan vardı, değerlendirilmedi. Ne yapılmalıydı? Kuzey Irak'a mı girecektik? Zaten oradaydık. Bizim bölgede ciddi ağırlığımız vardı. Bunları kullanmadık. Gelişmelerin dışında kaldık. Hükümet 1 Mart tezkeresini madem getirdi, arkasında duracaktı. Dışişleri Bakanı Rice'ın Ankara ziyareti öncesinde Savunma Bakanı Rumsfeld'in Irak direnişi nedeniyle Türkiye'yi suçlayan görüşleri sineye çekildi. Türkiye, ABD'ye karşı açık olamadı ABD ile kriz niye tırmanıyor? Irak işgali öncesinde olduğu gibi ABD'nin Suriye ve İran'a ilişkin yeni planları ve Türkiye'den talepleri mı var? Washington'un yakındığı 'ABD karşıtlığına' ne diyorsunuz? Sadece Türkiye'de değil, Amerikan karşıtlığı bütün dünyada yayılıyor. ABD, bir egemen güç dünyada. Önemli olan bu gücün adaletle kullanılması. Bundan dolayı bir tepki olduğu ortadadır. Türkiye'nin bölgesel çıkarları ABD'nin planlarıyla çatışmaya mı başladı? Örneğin İran'daki nükleer silahlanma sorunu, Suriye'nin teröre verdiği destek Ankara'yı Washington'dan daha az ilgilendiriyor. Türkiye bu coğrafyada bin yıldır var. Sel gider kum kalır. Türkiye bu coğrafyanın kalıcı unsurudur. Bölgede Kürt, Türkmen, Arap, Asuriler var. Yabancı güçlerin egemenliği kalıcı olmayacak. Türkiye'ye rağmen bölgedeki siyasi yapılanmaların uzun ömürlü olmasında zorluklar var. ABD ilişkilerinde Türkiye ne istediğini açık ve net ortaya koyabilmeliydi. Bunu yapamadı. İç politikada esen rüzgârlara göre tavır değişiklikleri içindeymiş gibi gözükmektedir. Türkiye tabii ki mazlumun yanında olacaktır. Irak'ta ve bölgede kalıcı bir istikrarın teminini isteyecektir. Ancak, ABD Dışişleri Bakanı Rice'ın beyanında olduğu gibi, 'AB ve IMF destekli programlarda sizi destekliyoruz' sözleri aynı zamanda bir 'havuç, sopa politikası'nın Türkiye üzerinde devam ettiği görülüyor. Güvenlik sorununun temeli de ekonomiktir Türkiye muhalefetini arıyor. AKP iktidarda merkezi temsil etme iddiasında. DYP ve MHP'nin daha çok güvenlik ve 'milliyetçi şüphecilik' diye tanımlanan AB'ye mesafeli, Kıbrıs ve Kuzey Irak'taki gelişmelerden kaygı duyan politikalarıyla AKP'nin sağına kayması gelecekte nasıl bir iktidar seçeneği doğurur? Bizim milliyetçilik anlayışımız Türkiye'de 'iç düşman' yaratmaya dönük olamaz. Güvenlik meselesinin temelini de ekonomik olarak görüyorum. Ekonomiyi çözemezseniz, hukuk devleti kuralları içinde adalet ve güvenliği temin etmekte zorlanırsınız. Dış politikaya gelince. Bizim meselemiz Türkiye'nin onurunu zedeleyen dış tepkilere, dayatmalara karşı haysiyetli duruşun sahibi olmaktır. PKK mücadelesinde söylediğimiz şey şuydu: Kürtlerin vatanı, devleti vardır. Türkiye Cumhuriyeti'dir. Teröre karşı mücadeleyi öyle kazandık. Demokratik açılımları destekliyoruz. Oradaki ölçümüz de Türkiye'nin birliği bütünlüğüdür. Kırmızı çizginiz pembeleşemez Irak'taki gelişmeleri Kürtlerin bir federasyon ya da bağımsız devlet oluşturmasını gündeme getirirse Türkiye'nin nasıl bir politika izlemesini önerirsiniz. Müdahaleci mi, yoksa barışçı mı? Buradaki esas mesele, Türkiye'nin belirleyici olmasıdır. Seyirci değil. Türkiye bir imparatorluk varisidir. Bölgesindeki her meselede son noktayı koyacak güçte ve ağırlıkta olmalıdır. AKP hükümeti bunu kaçırmıştır. Kuzey Irak'la ilgili inisiyatif kaybedilmiştir. Eğer hükümetseniz ve bir kırmızı çizginiz varsa bu pembeleşmez. Coğrafi anlamda geri kalmış bölgelerimizdeki insanlarımızı modern dünyaya taşımak istiyoruz. Onları Ortadoğu'nun karanlık labirentlerine bırakacak halimiz yok. Tüm vatandaşlarımızı AB'ye taşıma arzusunun altında yatan neden de budur zaten. Üniversiteye türbanla girilsin Türban sorununa nasıl bakıyorsunuz? Uzlaşma ve hoşgörü içerisinde çözülmeli. Başörtüsü bir mazlumiyet konusu haline gelmiş ve birtakım siyasi kurumlar tarafından da istismar edilmiştir. Doğru Yol'un demokrat kökeni itibariyle meseleye bakışı eşitlik demokrasi ve özgürlükler bağlamındadır. Burada öğrenim özgürlüğüyle ilgili bir sıkıntı var ise ki, var olduğu görülmektedir. Eğitim çerçevesinde bir serbestiyet getirilebilir. Üniversiteye türbanla girilebilmeli... Evet ama mezuniyet sonrası kamu hizmetleri meselesi farklı. Hizmet alan, veren ölçütü vardır. Cumhurbaşkanı seçimi de Meclis'in son dönemine denk geliyor. 2006'da bir erken seçim olasılığı görüyor musunuz? Cumhurbaşkanlığı seçiminden evvel bir genel seçim yaşayacağını düşünüyorum. Anadolu kavruluyor DİE anketinden 'mutlu bir Türkiye' çıktı. Türkiye'nin yeni bir modası da masa başı anketler! Toplum mutlu mu? Hayır efendim, Anadolu'yu karış karış geziyoruz, eskiden her evde bir işsiz varsa bugün ikiye, üçe çıkmış. Çocuklarının istikbal endişesiyle dolu insanlar. Büyük bir ekonomik çöküş görülüyor. KOBİ'lerde sıkıntı var. Esnaf malını satamıyor, piyasalar durgun. Böyle bir Türkiye'de insanlar mutlu demek mümkün mü? Her şey olduğundan daha iyi gözüküyor. Lale Devri'nde yaşar gibiyiz. Algılatma öyle. Vatandaş, 'İyi miyiz acaba' diye soruyor ama değil. Bunu görüyoruz. Türkiye bu şekilde üç dört sefer duvara çarptı. Ekonomik krizden her defasında daha da fakirleşmiş çıktı insanlar. Bu gidiş de yine oraya doğru. 15 milyar dolar cari açık, 167 milyar dolar iç borç. Yatırım diye bir şey yok. Hayali temeller atılmakta. Tüten bir baca var mı, fabrika açılıyor mu, hastane temeli, büyük mağazalar falan, bu şekilde istihdam yaratılmaz. İnsanlar işsizlik sonucu suç şebekelerinin ağına düşmüş durumdalar. Hükümet bunlarla meşgul gözükmüyor. Anadolu kasabaları emin olun kavruluyor. Bir çalışma yaptırıyoruz, kredi kartları meselesi büyük sosyal patlama DERYA SAZAK/Milliyet