Mehmet Ağar, Nuray Başaran'a bu sefer de Kıbrıs'la ilgili düşüncelerini aktardı. Ağar, fuhuş yaşının düştüğü ve terörün gün geçtikçe Türkiye'yi sardığını da belirtti.
Abone ol Kıbrıs'ı millete sorsunlarDYP Lideri, hükümete, Kıbrıs Cumhuriyeti'ni tanıma anlamına gelecek Gümrük Birliği Anlaşması'nı AB'nin 10 yeni üyesini de kapsayacak şekilde genişleten ek protokolü imzalamama tasviyesinde bulundu. Kıbrıs için referanduma gidilmesini öneren Mehmet Ağar, 'Hükümet, Kıbrıs'tan tamamıyla vazgeçmişse, o zaman millete de bir gidip sorsun, millet vazgeçmiş mi?' dedi. IMF'siz bir Türkiye modelini var edeceklerini iddia eden Ağar, dayanacağı gücü ise şöyle açıkladı: Bizi iktidara taşıyacak ezilmiş kitleler
Ek protokolün imzalanması Kıbrıs davasını nasıl etkiler?
Ek protokolü imzaladığınız vakit, Kıbrıs Cumhuriyeti'ni tanımış olursunuz ve bugüne kadar BM platformundaki bu mesele doğrudan doğruya AB'ye taşınmış olur. Ortaya çıkacak sonuç budur. Kimse başka türlüsünü izah edemez. Bu kadar önemli bir riski, bu hükümet kucaklayacaksa, buyursun kucaklasın. Bu haliyle imzalayamaz. Derhal özel zirve istenmeli ve Türkiye'nin geleceğe yönelik hakları teminat altına alınmalıdır. Hükümet Kıbrıs'tan tamamıyla vazgeçmişse o zaman millete de bir gidip sorsun millet vazgeçmiş mi? Türkiye bu haklarında vazgeçtiği vakit ileride hangi dayatmalarla karşı karşıya kalacağının ölçütü yoktur. Türkiye ciddi bir devlettir. Türkiye
AKP iktidarından büyüktür.
En son Londra'nın da 7 Temmuz'da bir 11 Eylül'ü oldu. Türkiye'de yıllardır terörle mücadele eden bir ülke. PKK terörü yeniden şekilleniyor, canlı bombalar dolaşıyor. PKK'ya karşı operasyon yapalım-yapmayalım pazarlığının ABD ile yapılıyor olmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Terörü basit bir polisiye olay olarak değerlendirmek yanılgıyı getirir. Bizim görev yaptığımız süreç Türkiye'nin en acil durumuydu. Acil yapılması gerekenleri yaptık, Türkiye bir nefes aldı. Bugün dünya asimetrik terör tehdidi ile karşı karşıya. Yani, terör yaratan gruplar küçük olmasına rağmen, kendi cesaretlerinden çok büyük sonuçları elde edecek bir alanı var etmişlerdir. İngiltere'de 4 yerde olan patlamaları, bilemediniz 10 kişilik bir grup yapmıştır, İngiltere'yi de, dünyayı da sarsmıştır. Asimetrik terör işte budur. Dünya bununla uzun süre karşı karşıya kalacaktır. Çünkü bunun ideolojik, kültürel, ekonomik, sosyal temelleri var. Bu gerçeği herkes görmek zorunda. Burada benzer bir yaklaşımı Türkiye için sergilemek mümkün. Türkiye 93-96 döneminde terörle mücadele edip başarıya ulaştıktan sonra, ortaya çıkan süreci iyi değerlendirememiştir. Maalesef bugün de değerlendirememekte ısrar etmektedir. Türkiye'nin geri kalmışlıkta önde giden bölgelerinde sosyo-ekonomik tedbirler anlamında ciddi hiçbir proje gerçekleştirilememiştir ve buradaki durgunluk, rehavet, vurdumduymazlık halen devam etmektedir. Benim en önemli misyonum olarak gördüğüm bir mesele de budur iktidara geldiğimizde biz bunu, başaracağız.
DAHA BÜYÜK TERÖR RİSKİ
Terörle mücadelenin şekli değişti diye algılayabilir miyiz?
Dünyada anormal derecede ekonomik dengesizlikler vardır ve bunu ideolojik anlamda besleyen fikir hareketleri, terörizmin dışında bir çareyi görmemektedir. Söylenen şudur: 'Yüzyıllardan beri bizim kaynaklarımız emperyalistler tarafından alınmıştır. Bugünün şartlarında konvansiyonel silahlarla savaş şansımız yoktur. Biz ancak terörist metotlarla baş edebiliriz. Bizim çektiğimiz acıyı onlar da çekmelidir'. Bunun sağlıklı bir yaklaşım olduğunu söylemek mümkün değildir. Ama böyle bir realite var, bunu da görmek zorundayız. İleride daha önemli riskler vardır. Kitle imha silahları ile birlikte toplu saldırıların yapılabileceği ihtimalini de kimse gözden ırak tutmamalıdır.
ABD'nin BOP projesi nasıl şekillenir?
Demokrasiyi yukardan inme bir şekilde oturtabilmek zor bir iş. Bu bir talebe bağlıdır. Sonuç olarak eğitim gibi bir temel kurumu yıllarca ihmal etmiş bir yapının demokrasiye kısa zaman içerisinde adapte olacağını beklemek mümkün değil. Ama son Irak olayının ortaya çıkarmış olduğu bir tecrübe de var. Bence burada yapılacak olan iş, bu projede askeri tedbirlerin ötesinde sosyo-ekonomik ve kültürel tedbirlerin ciddi finansman gücü ile de desteklenmek suretiyle buralara yardımcı olmak mecburiyeti vardır.
FUHUŞ YAŞI 15'E İNDİ
Türkiye'nin gücü nasıl ortaya çıkar?
Türkiye yeni bir ekonomik programı, bir siyasi partiyi, bir iktidarı var edecektir. Biz buna hazırlık yapıyoruz. Yoksullukla mücadele ekonomisi olacaktır bizim programımızın adı. Türkiye'de istihdamın bu ölçüde sıkıntılı olduğu bir dönem yaşanmamıştır. Korkunç bir işsiz kitlesi vardır. Bu, ülkede sosyal dokuyu bozmaktadır. İnsanlar çaresizlik içerisinde kendilerini satarak hayatlarını kazanmaya çalışmaktadırlar. Hayat kadınlarının yaşlarının 15-16'ya düştüğünü görüyoruz. Bu vahim bir şeydir. Türkiye bu noktaya bu hükümet döneminde gelmiştir. Haftada bir gün yayınlanan Televole programlarıyla iktidara geldiğini ifade ediyorlar. Şimdi her gün Televole programları vardır. Eğer bunları bir toplumsal yaranın yansımaları olarak görüyorlarsa bu yaralar, depreşmiştir, büyümüştür, artmıştır. O bakımdan kimse kendi çıkarları zedelenmesin diye 'bu hükümetin alternatifi yoktur' derse kendini aldatır. Kendilerinin alternatifleri bu hükümet olabilir ama milletin alternatifi bu hükümet değildir. Bunlar ezilenleri daha fazla ezmiştir biz ezilenlerin sözcüsüyüz.
HALKA SADAKA DEĞİL İŞ VERİN
Sistemden kaynaklanan sorunlar var, yapısal değişimler nasıl sağlanacak?
Önemli demokratikleşme hareketlerini Türkiye AB baskılarıyla değil artık kendisi yapmalıdır. Bu yolu da Siyasi Partiler Kanunu Seçim Kanunu ile açarak bir yeni sivil anayasayı Türkiye kendi toplumunun tüm katmanlarının katılacağı bir geniş katılım içerisinde var etmeyi başaracaktır. Bunu bu Meclis'in başaracak koordisyonunun olmadığı görülmektedir. O bakımdan da erken seçim gelecektir. Bu hükümet 'sistemle kavga edeceğim' diye gelmiş. Ekonomik sistemin avantajlarından istifade ederek, kendi iktidarını devam ettirmek istiyor. Halbuki bu sistem milleti fukaralaştıran bir sistemdir. Biz rejimi muhafaza ederek, sistemi yıkacağız. Yapacağımız iş odur. Çünkü bu sistem halkı yalnızlaştırmakta, çaresizleştirmektedir. Bu hükümetin bulduğu yegane çare, birtakım yerleri zorlayarak buldukları kaynaklardan odun, kömür ve yiyecek paketleri dağıtarak halkı sadakaya alıştırmaktır. Bu fevkalade yanlıştır. Halka istihdam alanları yaratacaksınız, yatırımları çoğaltacaksınız, insanların geleceğini güvence altına alacak çözümleri ortaya koyacaksınız.
IMF'SİZ BİR TÜRKİYE
'Rejimi koruyarak sistemi yıkacağız' dediniz bundan ne anlamalıyız?
Sistem adaletsiz bir sistem. Türkiye'nin temel meselelerinden biri adalet reformudur
vergi reformudur. Bunları yapacağız. Gerçek anlamda serbest rekabet olacak. Mülkiyete, hukuka, kazanılmış haklara saygımız esas. Bu çerçevede, maliye politikalarını düzenleyerek, adatetli gelir dağılımı sağlayacağız. Türkiye'yi yeniden yatırım, üretim yapılan bir ülke haline getireceğiz. En temel bakış açımızda, IMF'siz bir Türkiye modeli var. Bunun adını yoksullukla mücadele ekonomisi biçiminde koyacağız. Bütün bu büyük değişimi gerçekleştirdiğiniz vakit, bu sistemi değiştirmiş olacağız, çünkü bu sistem fukaralık, adaletsizlik ve çaresizlik üretiyor. Bütün bu duvarları yıkmamız lazım.
Ama AK Parti de gelirken IMF'siz bir Türkiye vaat etti. Acaba bu bir hayal mi?
Hayal değil. AK Parti'nin hazırlıksız olduğu, ayağı yere basmayan sözleri karşısında kendi iktidarının devamını, iç ve dış güç odaklarına yaslanmak olduğunu gördü. Bizim yaslanacağımız yer milletin iradesi olacak. Doğrudan doğruya bizi iktidara taşıyan ezilmiş kitlelerden güç olarak bütün bunları yapacağız. AK Parti kendisini iktidara getiren kesimlere ihanet etmiştir. Bu açıkça görülmektedir. En çarpıcı örneği de tarım kesiminde, köylüde açıkça görülmektedir. Milletin iradesi hafife alınmıştır.
ASKERSİZ DEVLET YÖNETİLMEZ
İç ve dış güvenlik Türkiye'nin temel sorunu. Dünyadaki gelişmeler de onu gösteriyor. Fakat Milli Güvenlik Siyaset Belgesi geçtiğimiz günlerde iki ay ertelendi ve asker ile sivil bürokrasinin görüş ayrılıkları olduğuna dair bilgiler sızdı. Bu görüş ayrılıkları ve ertelenmesi sizce ne anlama gelmektedir?
Beni siyasette var eden sebep şudur; azımsanmayacak bir devlet deneyimim var. Önemli devlet görevlerini ifa ettik. Bütün bunlardan sonra söylüyorum bu Milli Siyaset Belgesi için, 'Askerle siyaset yapamazsınız Türkiye'de. Askersiz devlet idare edemezsiniz.' Ana fikri budur. Güvenlik konusunda hükümetlerin en yakınındaki kurumdur Ordu. Siyaseti milletle yaparsınız, devleti kurumlarla idare edersiniz. Ama burada nihai kararı alacak olan milletin verdiği yetkiyle hükümettir.
KERAMETİ KENDİNDEN MENKUL DANIŞMANLAR
ABD ile 'stratejik ilişkiler' nasıl şekillenir?
Başbakan ABD'den dönüşünde, ABD'de karşılık bulmayan 'stratejik ortaklık' ifadesini kullandı. Stratejik ortak olabilmenin şartları vardır. Bu şartlar açısından bakıldığında, hükümet bunları taşıyabilecek midir? Böyle bir şey görülmemektedir. ABD daha ayağı yere basan bir ilişkiyi tarif etmiştir: Stratejik ilişki. Bu Türkiye açısından daha realist gibi gözükmektedir. Sonuç olarak bunların hepsini, ayağı yere basan stratejilerle, kerameti kendinden menkul danışmanlar yerine güçlü bürokrasinin ortaya koyacağı yeni politikalarla var edebilirsiniz. Kaldı ki, Türkiye'nin uzun yıllardan beri sağlam temellere dayalı politikaları vardır. '80 yıldır bir şey yapılmadı' deyip, komik olmanın da bir anlamı yoktur. Çok nitelikli diplomatlarımızı, kimse yok farzetmemelidir. Önemli bir güçtür. Onlardan yeteri derecede istifade ettiğimizi zannetmiyorum.
Bir de kurumlararası bir çatışma görülüyor son zamanda...
Hükümet, kurumlararası çatışma ortamı var gibi göstermek suretiyle buradan bir siyasi prim elde etmeyi umut ediyorsa bu fevkalade yanlış bir tavırdır. Millet size muktedir olasınız diye iktidarı vermiştir. Varsa yapacağınız bir şey onu yaparsınız, yapamadığınız bir şeyi çatışma içerisinde göstererek, Türkiye'de hükümet edemezsiniz. Hükümet çatışma yaratan alan değildir. Çözemediğiniz problemleri siyasete alet edemezsiniz.
AİHM'in Öcalan ile ilgili kararı ve tekrar yargılanma ihtimaliyle başlayan gelişmeler çerçevesinde, ülkede milliyetçi bir akım ve etnik çatışmaya doğru gitme ihtimali görüyor musunuz?
Terörde yaşanan acı olaylardan herkes ders almalıdır. Ben şahsen üstüme düşeni aldım, herkesin de almış olduğunu zannediyorum. Türkiye'de yapılabilecek en büyük kötülük böyle bir çatışma ortamını var etmektir. Ben Türkiye'de hiç kimsenin buna gücünün yetmeyeceğini düşünüyorum ve buna karşı olabilecek bütün gelişmelere vücudumuzu siper ederek dururuz. Türkiye'nin bütün vatandaşları bizim gözümüzde hür ve eşittir. Bu konuda demokratik bireysel haklar anlamındaki demokratik açılımlara destek verdik. Bu süreç devam edecektir. Ama hiç kimse bunu kolektif haklara dönüştürme umudu içerisinde olamaz. Bunun da bir yanlışlık olduğunu ifade etmek isterim. Türkiye'nin gücü, beraberliğindedir, büyüklüğündedir, bütünlüğündedir. Bunları riske atacak her konunun karşısındayız.
DİN; SİVİL ÖZGÜRLÜK ALANI
Din üzerinden siyaset yapılmaması gerektiğini bütün politikacılar söylüyor ama...
Bunu en son Diyanet İşleri Başkanı söyledi. Bunu herhalde hükümete karşı söyledi diye düşünüyorum. Evet, yani Türkiye artık bu alanı siyasetin dışında bırakmalıdır. Evrensel özgürlükler içinde, din ve vicdan hürriyeti bireylerce en geniş anlamda kullanılmalıdır. Bu bir sivil özgürlük alanıdır.
GENEL BAŞKAN 81 İLDEKİ SEÇİMDE BELİRLENECEK
Son kongrede partiyi yeterince yenileyemediğiniz eleştirileri var.
Biraz da çok fazla yenilediğimiz eleştirileri var. Tarihte ilk defa 27 tane Genel İdare Kurulu üyesi bir arada değişti. Artık klasik siyaset benim işim değil. Benim işim yeni, üreten bir siyaset. Milletle paylaşan bir siyaset. Delege oyunları, kongre oyunları, çıkar mekanizmasına bağlı olmak, makam elde etmek yok. Siyasi Partiler Kanunu'nda değişiklik olsun. Parti temelinde, üyelik temelinde gelişen siyasi partiler olsun. Bizim idealimizdeki parti aynı gün 81 vilayette sandıklar kurulsun, halk orada genel başkanı seçsin. Çıkacak 4-5 bin delege, GİK'i çarşaf liste üzerinden seçsin. Bizim idealimizdeki parti yapılanması böyle. Bunu en kolay biz yapacağız. DP'nin çıkışı, AP'nin gücü budur. Bunlardan koptuğu için DYP'yi zayıflatan da budur. Benim siyasetteki gelişim de budur. Tabana dayalı, millete dayalı geliş. O yüzden benim buradan bir endişem, çekincem yok. Ben bu yolu açmak istiyorum. Gücüm yeterse bunu yapacağım.
Röportaj: Nuray Başaran
Kaynak:
BİTTİ