BIST 9.627
DOLAR 35,21
EURO 36,76
ALTIN 2.956,91
HABER /  GÜNCEL

Ağar, derin devletin tanımını yaptı

Derin devlet denince ilk akla o geliyor. Bahsettiğimiz kişi DYP lideri Mehmet Ağar. Vatan'dan Devrim Sevimay'ın sorularına Ağar, açık yüreklilikle cevap verdi.

Abone ol

Derin devlet dedikleri şudur: Geçmişte terör vardı; taarruz. Türkiye kendisini muhafaza etmek durumuyla karşı karşıya kaldı. Şimdi de şefkat ve yatırım taarruzu olacak. Kerim devlet olacağız. Kerim devlet vatandaşın başı ağrıdığında aspirin veren, sırtı ağrıdığında okşayan, derdi olduğunda kucağını açan, öpen, seven devlettir. AB sürecine bağımlı olarak Lozan'dan zinaya kadar her alanda ciddi tartışmalar yaşanan Türkiye'de bir yandan da Alaattin Çakıcı, Sedat Peker, Metin Kaplan, Haluk Kırcı'nın yakalanmaları gibi önemli operasyonlara imza atıyor. Anlaşılan o ki Türkiye sadece siyasetçilere atfedilerek açıklanamayacak ölçüde devlet yapısını da içine alan büyük bir değişimden geçiyor. Bu değişimin ne kadar "derinler" den geldiğini anlayabilmek için Türk devlet yapısını 1970'lerden bu yana içeriden en iyi gözleyen, hatta bizzat kendisi olan DYP Genel Başkanı Mehmet Ağar'la konuştuk. Belki de kendisinin "siyasi miladı" sayılabilecek ilginç açıklamalarda bulundu: * "AB istiyor diye bir şeyler yapılıyor" görüntüsü sizi rahatsız etmiyor mu? Artık dış dinamiklerin zorlaması yerine Türkiye kendi reform sürecini kendi iç dinamiklerinin uzlaşmasıyla yapmanın yolunu bulmalı. Bugünün demokrasilerinde mutlak iktidar diye bir şey yok. İktidarı paylaşmak var. Meclis dışındaki kesimlerle de paylaşmak var. Buna uzlaşma diyoruz. * Bu ülkede iç dinamikler dinleniyor mu sizce? Kürtler, Aleviler dinlendi mi? Hayır, hayır. Türkiye çok ağır bir terörle mücadele süreci geçirdi. Ancak o süreçten sonra Türkiye bunları yapabilirdi. Hatta bence daha eksikler var. Ekonomik yönden hiçbir şey yapılmıyor Güneydoğu'ya... Burası öncelikli olacak. Aş-iş vermediğiniz insanları kuru özgürlükle nereye kadar taşırsınız? * Ya bireysel haklar?.. Size de göstermelik iyileştirmeler gibi gelmiyor mu? Ama aşırı bir sabırsızlığa gerek yok. Zaman içinde hepsi daha iyi oturacak. Önemli olan bu adımların atılmasını birtakım kesimlerin Türkiye'de bölücülük faaliyetlerinin daha rahat yürütüleceği şeklinde algılamaması. Bu yanlış. * Bölücüleri tamamen bir kenara atalım. Ama bugün kabul edilen uyum yasalarını o gün söyleyenler terörist muamelesi gördüler. Öyleyse artık "Evet, kurunun yanında yaş da yandı" demeyi kabul etmek gerekmiyor mu? Terörün olduğu her yerde öncelik terörle mücadeledir. Bu dünyanın her yerinde böyledir. Bizzati bölge halkı bunu ister. Can ve mal güvenliğinin olmadığı bir Türkiye'de bir şeyi tartışabilmenin sağlıklı ortamı yoktu. * Biri de çıkıp şunu diyebilir: "Terörle mücadele ederken Yaptığınız insan hakları ihlalleri sayesinde AB'yi siz geciktirdiniz." Birisi de ona der ki "Siz de terörle Türkiye'de bir şey elde edilemeyeceğini anlayamadığınız için bize AB'yi geciktirdiniz. Elinizi eteğinizi çekseydiniz zaten Türkiye'nin bir sıkıntısı olmayacaktı." Bakın, bu iş tavuk-yumurta gibidir. Bugün insan hakları alanındaki sıkıntının azalması terörle mücadelenin kazanılması sayesindedir. Ortam rahatlayıp, güzelleşince bu problemler kendiliğinden sona erdi. Dördüncü darbeyi polis önledi * Polis olduğunuz günleri bize unutturmanız gerekiyor mu acaba? Yani bir siyasetçi olarak... Hayır. Türkiye'de emniyet mesleğinde çalışmış çok önemli siyasetçiler var. isimlerini sayayım ben size hemen: İhsan Sabri Çağlayangil, Necdet Uğur, Nevzat Ayaz... * Hiçbiri kurumla sizinki kadar özdeşleşmiş isimler değil. Onu da bizim başarımız olarak görmek lazım. Kurumun benimsediği bir isim olmanın avantajı var. * Ama avantaj gördüğünüz o kurumdan da epey yara almış insan var. Şimdi önemli olan suç işleyen insanlar... * Pardon ama ben onu kast etmiyorum. Bu kadar önemli bir kurumun Susurluk gibi olumsuz gerekçelerle de anılmasından söz ediyorum. Olaya tek bir çerçeveden baktığınızda hep olumsuzluklar görürsünüz. Türkiye en büyük terör dalgasıyla karşı karşıyaydı. Sizin tahmin edemeyeceğiniz çok büyük terör eylemleri önlendi bu ülkede. Demokrasi üç kez darbe aldı. Üçünde de gerekçe aynıydı: Gelişen terör ve kardeş kavgası. Yani polis görevini yapamadığı için asker yönetime el koydu. 90larda polis görevini tam yaptığı için bir daha darbe olmadı. * Sadece polis mi? 20 yıl "Olağanüstü Hal" de yaşandı bu ülkede. Olağanüstü halle veya değil. Önemli olan Türkiye demokrasisinin işleyebilir olmasıdır. * Tabii yıllarca Emniyet'in içinde yaşamış, baba mesleği polislik olan biri olarak sizden zaten başka bir söz duymayı beklemiyorum. Ama bu kurum işkenceyle, Susurluk'la, mafyayla anılır hale de getirilmedi mi? Hayatta birtakım insanlar devlet görevinde başarılı olabilir ama kendi özel hayatını tanzim edemez. Bu suçun şahsiliğiyle ilgilidir. Kendine verilmiş görevi ifa ederken bunu suiistimal etmemek önemli bir şey. İnsan görevde hata yapabilir, değerlendirme hatası da yapabilir. Suç işlemek ayrı şeydir, hata yapmak ayrı. * Siz yapmadınız mı? Hayır. O bir süreçti, görevdi, yaptık geçti. Sonunda zaten bizi millet sevdiği için bu göreve getirdi. Ben paraşütle gelmedim buraya. Kimse elimden tutup getirmedi. * Elazığ'da seçilmemenize imkan yoktu. Başka yerde de olsa seçilirdim. Hem zaten her Başbakanlık iddiası olan siyasetçinin bir ili vardır. Bu siyasetin yazılı olmayan kuralıdır. Mayamızda bekaa endişesi var * Sizin hakkınızda herkesin ortak bir kanısı var: Çok zekisiniz. Meclis'te bir konuşma yaptınız. Lale Devri'ni bile anlattınız ama onların istediklerini söylemediniz. Susurluk Komisyonu'na gittiniz, Anayasa'nın 138'inci maddesini anlattınız ama yine bir şey söylemeden çıktınız. Söylenmesi gerekenleri söylemişizdir her zaman, söylenmemesi gerekenleri de söylememişizdir. * Sonuçta siz Türk siyasi ve demokrasi hayatına damgasını vuran isimlerden birisiniz. Yok canım, daha vuracağımız damga var. * İşte o yüzden ben sizinle Çatlı, Çakıcı, Kırcı falan yerine aslında devletin kendisini konuşmak istiyorum. İçeriden birisi olarak nedir sizin devlet kavramınız? Çok özet: Devlet vatandaş için vardır. Milletini mutlu edemeyen devlet zayıftır. * Ama edemedi... Ne laikleri, ne dincileri, ne Kürtleri, ne Alevileri, ne azınlıkları, ne ulusalcıları, ne memurları, ne emeklileri?.. Yok yok o kadar da değil. Gelmemiz gereken yerlere gelemedik. Ama burada hata devlette değil onu idare eden siyasetçilerdedir. * Türk devlet yapısının mayası ne üzerine kurulu? Büyük bir imparatorluk parçalandıktan sonra bir Cumhuriyet kuruldu. Dolayısıyla mayamızda da hep beka endişesi var. Ama terör bittikten sonra artık farklı bir yapıya gidiyoruz. "Kerim devlet", koruyan devlet, şefkatli devlet... Bizim misyonumuz da kerim devleti var edebilmektir. * Sizin "Derin devlet" tanımınız "Misak-ı Milli sınırlarım koruma iradesidir." Ya peki kerim devlet? Kerim devlet de vatandaşını koruma iradesidir. Vatandaşıyla ilişkilerinde problemi olmayan, vatanaşın hak ve özgürlüklerini teminat altına alan, kendisi dahil vatandaşı ezdirmeyen. * Kerim devlete geçiliyor olduğunu sizden duymak ne kadar önemli. Öyle olacak, kaçınılmazdır bu. * Yani derinden kerime geçtik? Derin diye bir şey yok aslında. O milletin iradesidir. Millet bu topraklar içinde varolmak istiyor. Burada bir kayıpla karşılaşmak istemiyor. Şimdi devlet kerim oldukça bu endişeyi karşılayacak. * Türk devletinin derinliği 1911 tarihli Memurin Muhakemat Kanunu'na kadar dayanmıyor mu peki? O hala var... Var. Ama korkuların karşılıksız olmadığı görüldü. Ülkede birtakım sıkıntılar oldu, endişeler oldu, çatışmalar oldu. Türkiye kendisini muhafaza etmek durumuyla karşı karşıya kaldı. Her devletin kendisini savunmak hakkı vardır. * Ama devletin hiç sorgulanmadığı yerde vatandaş zarar görmüyor mu? Devleti koruyacağız diye vatandaşa haksızlık edilmedi mi? Hangi vatandaşa diye bakmak lazım. Kerim devlet, vatandaşın başı ağrıdığında aspirin veren, sırtı ağrıdığında okşayan, derdi olduğunda kucağını açan, öpen, seven devlettir. Yani geçmişte terör vardı; taaruz. Şimdi de şefkat ve yatırım taaruzu olacak. * Benim bildiğim "kerim" in üç anlamı var. Soylu, cömert ve Tanrısal. Hangi anlamda kullandınız? Soylu ve cömert tabii. * Öyleyse derin devlet miyadını doldurdu, görevini tamamladı mı? O tür bir tehdit varolduğunda otomatik refleksleri vardır bu ülkenin. Yönetenlerin her zaman aklının köşesinde beka endişesi vardır. Ama bekaya olan tehdit dıştır. Onu algılamak lazım. Artık iç tehditin ağırlığı yok. İç tehdit unsurları artık demokrasiyle ortadan kaldırılabilir şimdi. * Tam 16 Kasım 1996'da bir laf ettiniz tarihe geçmişti. Yani o lafınıza göre artık "bir operasyon" yapılmasına gerek yok mu? Olay yoksa niye operasyon olsun ki... Bizim arzu ettiğimiz şey olmadan evvel önlemektir. Haber : Devrim SEVİMAY