Afganistan'a defalarca gitmiş, bu ülkeden üç çocuğu evlatlık edinmiş fotoğrafçı Nick Danziger, Afgan kadınların gelecekleri konusunda haklı endişeleri olduğunu söylüyor.
Abone olNick Danziger, sık sık yardım kuruluşu Oxfam'ın projelerine eşlik ederek, Afganistan'ı defalarca ziyaret etmiş bir fotoğrafçı. Hatta bu ülkeden evlat edindiği üç çocuğu var. Nick Danziger, Afganistan'ın geleceği, Afgan kadınların geleceği ile yakından bağlantılı diyor.
Sık sık en çok hangi ülkeyi sevdiğim sorulur. Cevaplaması zor. Ama sonunda hep aynı ülkenin adını telaffuz ederim: Afganistan.
Vahan vadisinde yükselen dağların ihtişamı aklıma gelir. Çin, Tacikistan ve Pakistan sınırlarının buluştuğu noktaya bakan ve maalesef çok az kişinin bildiği Küçük Pamir'in güzelliği, çölün vadilerle bölündüğü Ghor bölgesi, Herat'ın mimari hazineleri gözlerimin önünden geçer.
Fakat manzaralarından ziyade, beni asıl Afganistan'a bağlayan bu ülkenin halkı. Belki klişe kaçacak ama, benim için canlarını riske atan Afganlarla tanıştım. Aynı zamanda, ellerine geçen ilk fırsatta arkamdan bıçaklamaya hazır Afganlar da karşıma çıkmadı değil. Gene de gördüğüm bütün halklar arasında en cömert, misafirperver ve dürüst insanları Afganistan'da gördüm diyebilirim. Bunun yanısıra, çok yanlış anlaşılmış, dış dünyaya çok kötü yansıtılmış bir halk olduklarını ekleyelim.
Afganistan'da sıradan insanların hayatları, kişisel trajedilerle doludur. Örneğin Şehnaz gibi.
Yoksulluk
Bir gün Sovyet işgali sırasında oturduğu yoksul mahalledeki evinin kapısını çalan adamlar, elektrik ustası kocasını yanlarına alıp götürmüşler. Ve 30 yılı aşkın süredir, Şehnaz bir daha kocasından tek bir haber almamış. Bir akıl hastanesinde çalışarak, dört çocuğunu kendi başına büyütmüş. Halen aynı işte, kıt kanaat geçiniyor. Yazgısı birçok Afgan kadınla aynı. Yoksulluk içinde, çok az şeyin değiştiği bir hayat.
Afganistan'a ilk defa 1984 yılında gitmiştim. Taşrada oradan oraya dolaşarak haftalar geçirdim. Ama bu süre zarfında tek bir kadınla tanışmamıştım. Fakat 1989'da Afganistan'ın Sovyet destekli bir idarenin kontrolü altındaki şehirlerini ziyaret ettiğimde, karşıma birçoğu çok iyi eğitim görmüş, değil burka başörtüsü bile takmayan kadınlar çıktı. Çiçekli elbiseleri, gümüş kemerleri, parlak ayakkabıları ve makyajlarıyla hatırladığım bu kadınlar, komünist bir rejim altında yaşamak istemiyor, fakat mücahitlerin iktidarına tercih ediyorlardı. Afganistan'ı bilen, ülkelerinin başına gelebilecekleri hisseden, bu kadınlardı. Sovyetler ya da Batılı uzmanlar değil.
Bugün de aynı hata yapılıyor. İster Afgan erkekler ister dış gözlemciler olsun, bu ülkenin kadınlarını dinlemiyorlar.
Kız okulu
Şehnaz'la çalıştığı Marastun hastanesinde konuşurken, Afganların nasıl bir gelecek talep ettiğini görmeye başladım. 30 yıldır bu akıl hastanesinde kendine bakacak durumda olmayan kadınlara o bakıyor. Fakat nasıl bir hastane? Hastaların bir psikoloğu, psikiyatrı neredeyse hiç görmediği, saldırgan hastaların terapi yerine zincirlenip kafese konduğu bir yer burası. Şehnaz, yabancıların yardımda bulunabileceğini söylüyor. Ama istediği para değil; profesyonel akıl sağlığı uzmanlarının gelip eğitim vermesi.
Pervan bölgesinde okul yerine açık havada kurulu büyük konteynerlerde ders gören 36 kız öğrenciyi gördüğüm zaman, bana Afganistan'ın geleceğine ilişkin ipuçları vermişlerdi. Yaşları 14 ila 19 arasında değişen kızlar, burada okuma-yazma öğreniyordu. Aralarından sadece üçünün annesi, okuyup yazabiliyor. Ama bu kızlar doktor, mühendis, gazeteci, milletvekili, cumhurbaşkanı olmak istediklerini söylediler bana. 36 kız arasında ev hanımı olmak isteyen yoktu. ''Ev işi, zor.'' demişti aralarından biri; ''Hem zaten şu an yeterince yapıyoruz.''
Konuştuğum onlarca kadın arasında, Batılı güçlerin ülkeden gitmesini talep eden kimse çıkmadı karşıma.
İşte bu kadınların, desteklenmeye ihtiyacı var.
Batılı ülkelerin en kısa sürede ''Afganistan batağından'' sıyrılmanın hesabını yaptığı şu günlerde, Afgan kadınların geleceğini düşünmek daha da önemli.