'ADNAN Hoca' olarak bilinen Adnan Oktar, 168 kişiyle birlikte tutuklanarak cezaevine konuldu. Bu, Oktar'ın son 22 yıl içerisindeki üçüncü tutuklanması. Daha önce kaç kez gözaltına alındı? Neden akıl hastanesinde yattı? Hastalığı ne? Kaç yıl cezaevinde kaldı?..
Abone olKamuoyunda 'Adnan Hoca' olarak bilinen Adnan Oktar, geçen hafta içerisinde düzenlenen operasyonla kamuoyunun bildiği kadarıyla altıncı kez gözaltına alındı ve sabaha karşı çıkarıldığı mahkeme tarafından tutuklandı.Bu, Oktar'ın son 22 yıl içerisindeki üçüncü tutuklanması.
Oktar ve kendilerini 'müritleri' olarak isimlendiren gruba karşı 1980'li yılların ortasından aralarında laikliğe aykırı beyanat vermek, suç işlemek için örgüt kurmak, zorla alıkoymak ve uyuşturucu bulundurmak gibi çok sayıda suçtan soruşturma ve dava açıldı.
Oktar hakkındaki bu dava ve soruşturmaların bazıları sonuçsuz kalırken ya da zaman aşımına uğrarken, hapis cezasına çarptırıldıkları ise daha sonra temyiz edildi.
Bu süreçlerde ayrıca Oktar hakkında farklı tarihlerde ruhsal rahatsızlığı bulunduğuna dair en az üç rapor hazırlandı. BBC Türkçe Oktar ve grubuna yönelik bugüne kadar açılmış olan yargı süreçlerini ve nasıl sonuçlandığını inceledi:
ADNAN OKTAR'IN KAÇ TANE PSİKİYATRİ RAPORU VAR?... Oktar hakkında bugüne kadar bilinen en az üç psikiyatri raporu bulunuyor.
Bunlardan ilki 1983 yılında Şişli Hastanesi'nden alınmış bir heyet raporu. Burada Oktar'ı inceleyen heyet, "şizoid kişilik bozukluğu" teşhisi koyarak eğitimine devam etmeye elverişli olmadığı yönünde görüş bildirdi.
İkinci raporun tarihi ise 1985. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi'ndeki bir Sağlık Kurulu'nun hazırladığı bu raporda da Oktar'a "paranoid" teşhisi kondu.
1988 yılında da Devlet Güvenlik Mahkemesi'nde yargılandığı davada mahkeme heyeti Adli Tıp Kurumu'ndan Oktar'ın akıl sağlığı ile ilgili rapor hazırlamasını istedi.
Gelen raporda, "paranoyak" teşhisi konulan Oktar'ın akli dengesinin yerinde olmadığı ve cezai ehliyetinin bulunmadığı tespiti yer aldı.
İLK GÖZALTI 1986 YILINDA... Adnan Oktar, özellikle 1980'li yılların ortalarında özel okullarda yaptığı örgütlenme ve çeşitli basın kuruluşlarına verdiği mülakatlardaki sözleriyle kamuoyunun gündemine gelmeye başladı.
Mart 1986'da verdiği bir mülakatta sarf ettiği sözlerden dolayı "Atatürkçülüğe ve laikliğe aykırı beyanat vermek" suçlamasıyla gözaltına alındı.
DGM savcılığında verdiği ifadede çok okumaktan ruhsal dengesinin bozulduğunu ve tedavi gördüğünü söyledi.
İfade çıkışı gazetecilere yaptığı açıklamada ise şeriatın gelmesini savunmadığını belirterek yanlış anlaşıldığını ifade etti.
Bu soruşturma, takipsizlik kararıyla kapatılırken, Oktar da bir günlük gözaltının ardından serbest bırakıldı.
İKİNCİ SORUŞTURMA 6 AY SONRA... Ancak bu gözaltı, Oktar'a yönelik basının ilgisini daha da artırdı. O dönemde gazetelerde üst üste Oktar ve kendilerine "mürit" diyen grup üyeleriyle yapılmış mülakatlar yer almaya başladı.
Bu röportajların yer aldığı gazetelerden biri Bulvar oldu. Gazete, 21 Haziran ile 3 Temmuz tarihleri arasında, Oktar ve bazı grup üyeleriyle mülakatların da yer aldığı "Adnan Hoca'ya niye inandık" başlıklı bir yazı dizisi yayınlamaya başladı.
Bu dizinin 30 Haziran tarihli yayınında Oktar'ın sarf ettiği "Türk milleti değil, İslam milleti vardır" sözleri nedeniyle bir kez daha soruşturma başlatıldı.
DGM savcılığı, 30 Haziran tarihli Bulvar gazetesi hakkında toplatma kararı çıkardı. Oktar'ın bu sözleri "Atatürk milliyetçiliğini zayıflatıcı nitelikte propaganda" olduğu gerekçesiyle soruşturma başlatıldı.
Oktar ve gazetenin sahibi Nazlı Ilıcak hakkında 7,5 ile 15 yıl arası ağır hapis istemiyle dava açıldı.
Oktar, ifadesi alınmak üzere gözaltına alındı ve daha sonra tutuklanarak cezaevine konuldu.
Aynı dönemde Oktar hakkında laikliğe aykırı faaliyetlerde bulunmaktan ikinci bir dava daha açıldı ve daha sonra iki dava birleştirildi.
AKIL HASTANESİNDE NEDEN YATTI?.. Mahkeme, Adli Tıp Kurumu'ndan şüpheli hakkında rapor hazırlamasını istedi. Gelen raporda, Oktar'a "paranoyak" teşhisi kondu ve hastanede tedavi görmesi gerektiği belirtildi.
Bu rapor üzerine Şubat 1987'de Oktar tahliye edildi ve Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi'ne yatırıldı.
Oktar, burada 10 ay kaldıktan sonra taburcu edildi. Taburcu edilmesi sırasında, Atatürk portresi önünde hastanenin başhekimi Yıldırım Aktuna'nın elini öptü. Aktuna da "Bundan sonra dikkatli davran" dedi.
Davada karar Şubat 1988'de çıktı.
Oktar, "şahsi nüfuz ve menfaat temin etmek maksadıyla dince mukaddes sayılan şeyleri alet ederek propaganda" yaptığı gerekçesiyle 2 yıl ağır hapis cezasına çarptırıldı. Daha sonra akli dengesi yerinde olmadığı için cezası bir yıla indirildi. Ilıcak ise beraat etti.
1990'DA BİR KEZ DAHA GÖZALTINDA... Oktar, yaklaşık iki yıl sonra, Ocak 1990'da bir kez daha gözaltına alındı. İstanbul Emniyet Müdürlüğü, gelen bir ihbar üzerine Bebek semtindeki bir eve baskın düzenledi.
Bu baskında Oktar, 138 müridi ile birlikte gözaltına alındı. Gözaltına alınanlar arasında 11'i erkek olmak üzere 21 lise öğrencisi, 106 üniversite öğrencisinin bulunduğu açıklandı.
Emniyet Müdürlüğü'nden yapılan açıklamada, Oktar'ın "mut'a nikahı" ile çok sayıda genci evlendirerek cinsel ilişkiye teşvik ettiği ve gözaltına alınanlardan üçünün hamile olduğu belirtildi.
Oktar, DGM sorgusunun ardından gözaltına alınan diğer isimlerle birlikte serbest bırakıldı.
Bu tarihten sonra verdiği mülakatlarda Oktar, Atatürk konusundaki görüşlerinin değişmeye başladığını söyledi.
Oktar, geçmişte Atatürk'ün kendisine yanlış tanıtıldığını ve yaptığı araştırmalar sonucunda Atatürk'ü daha iyi anlamaya başladığını belirtti.
ESKİ KEDİCİKLERİ KONUŞUNCA YENİ SORUŞTURMA... Haftalık Tempo dergisi, Şubat 1991'de yayınlanan bir sayısında Oktar grubundan ayrıldığını öne süren bazı kadınların iddialarını kapağına taşıdı.
Haberde, Oktar'ın kadınları evlilik adı altında cinsel ilişkiye zorladığı ve ailelerinden zorla para çaldırdığı yönünde iddialar yer aldı.
Söyleşilerde Oktar'ın kurduğu grubu kendi çıkarlarına göre kullandığı öne sürülürken, 70 kadınla da imam nikahlı olduğu iddiası ortaya atıldı.
Dile getirilen iddialardan birisi de Oktar ve müritlerinin silahlı olduklarını ve arabalarının bagajlarında av tüfeği tuttukları yönündeydi.
Oktar ise söylenenleri "çirkin iddialar" olarak tanımlarken, tamamının yalan olduğu belirtti. Konuşan kişilerin de gruptan dışlandıkları için bu iddiaları ortaya attığını savundu.
Ancak DGM, bu haberi ihbar kabul ederek, soruşturma başlattı. Bundan kısa bir süre önce Türk Ceza Kanunu'nda yapılan değişiklikler nedeniyle yargılanmasına gerek kalmadığına hükmedildi ve dava açılmadı.
Oktar, Milliyet gazetesine yaptığı açıklamada, araçlarının bagajlarında silah bulunduğunu doğruladı ancak kendisinin saldırı altında olduğunu ve bu silahların da savunma amaçlı olduğunu söyledi.
EVLİLİK GÖZALTISI... Oktar, 1991 yılının Temmuz ayında bu kez Çeşme'de İzmir Emniyet Müdürlüğü'ne bağlı Ahlak Masası ekipleri tarafından gözaltına alındı.
Gözaltının gerekçesi, bir babanın kızının zorla alıkonularak müritlerden biriyle evlenmeye zorlandığı gerekçesiyle yaptığı şikayet üzerine başlatılan soruşturmaydı.
Soruşturmanın konusu olan çift, kendi rızalarıyla evlendiklerini açıkladı. Konu takipsizlikle sonuçlandı.
Ancak gözaltına alınan Oktar'ın İstanbul'daki evinde yapılan aramada birkaç gram uyuşturucu madde ele geçirildi ve bununla ilgili olarak dava açıldı. Oktar hakkında 5 yıl hapis cezası istendi.
Bu davada rapor hazırlaması istenen Cerrahpaşa Psikiyatri Bölümü öğretim üyesi ve Adli Tıp Kurumu görevlisi Prof. Dr. Adnan Ziyalar, Oktar'ın kokain kullandığını tespit eden bir rapor hazırladı.
Bu raporun ardından Oktar'ın müritleri, kendilerinden rüşvet istediği gerekçesiyle Ziyalar hakkında suç duyurusunda bulundu. Ziyalar, gözaltına alındı ve yargılandı. Daha sonra ise hakkındaki suçlamalardan beraat etti. Ziyalar, Oktar grubu tarafından kendisine komplo kurulduğunu öne sürdü.
Oktar hakkında aynı dönemde bir başka soruşturma daha açıldı. Bilim Araştırma Vakfı'ndaki konuşmalarından dolayı Atatürk'ü Koruma Kanunu'na aykırı hareket etmekten sekiz hapsi istendi.
Mart 1992'de beraat etti.
1999'DA SAĞLIK BAKANLIĞI'NDAN 'İLİK SORUŞTURMASI...
Grup, bu soruşturmaların ardından 1990'lı yıllar boyunca ağırlıklı olarak Atatürkçülük, din ve yaradılış teorisi gibi konuları ele alan vakıf çalışmaları, düzenledikleri etkinlikler ve yayımladıkları kitaplarla kamuoyu önüne çıktı.
1999 yılının başlarında ise Türkiye'nin gündemine lösemi hastası olan ve 11 Temmuz'da başlatılan operasyon kapsamında tutuklanan Dr. Oktar Babuna'nın tedavisi için başlatılan ilik kampanyası oturdu.
Babuna, ana akım medyanın da desteğiyle birkaç haftalık ömrü kaldığını ve rahatsızlığının tedavisi için uygun iliğin bulunması gerektiğini belirterek Türkiye genelinde geniş çaplı bir kampanya başlattı.
Binlerce kişi bu kampanya kapsamında kan bağışı yaptı.
Daha sonra Sağlık Bakanlığı konuyla ilgili soruşturma başlattı ve kampanyanın durdurulmasına karar verdi.
İlk kez bu soruşturmada, ilik kampanyasının arkasında Adnan Hoca grubunun olduğu sonucuna varıldı.
Bakanlık, Babuna'da görülen kanser türünün ilikle değil, ilaçla tedavi edilebilir olduğunu ve aynı zamanda uygun iliğin aslında daha önce bulunmuş olduğunu söyledi.
Bakanlık yetkilileri toplanan örneklerin ABD'ye gönderildiğini ve burada üzerinde "doku tiplemesi" yapılarak bir veri tabanına aktarılmış olabileceğini öne sürdü.
Babuna ise Temmuz 1999'da Aktüel dergisine verdiği mülakatta iddiaları reddetti. Kampanyanın arkasında Adnan Oktar grubunun bulunmadığını belirten Babuna, Oktar ile ABD'de tanıştığını ve Türkiye'ye dönmeye karar verdiğini söyledi.
Babuna, Oktar ile manevi bir bağı olup olmadığı yönündeki soruya, "Görüşmemiz oldu, ben çok faydalı olduğuna inanıyorum. Hakikaten çok huzurluyum şimdi" yanıtını verdi.
4 AY SONRA YENİ OPERASYON... Bu mülakatın yayınlanmasından dört ay sonra ise Oktar grubuna yönelik çok geniş çaplı bir operasyon düzenlendi.
Soruşturmanın dönemin Doğru Yol Partisi'nden İstanbul Milletvekili Celal Adan'ın Oktar'ın kendisine şantaj yaptığı iddiasıyla DGM'ye başvurması üzerine başlatıldığı açıklandı.
Kasım 1999'da sabaha karşı İstanbul Emniyet Müdürlüğü Organize Suçlar ve Silah Kaçakçılık Şube Müdürlüğü tarafından çok sayıda adrese baskınlar yapıldı.
Operasyonda 37'si kadın 85 kişi gözaltına alındı. Gözaltına alınanlar arasında Oktar da vardı. Yapılan aramalarda çeşitli silahlar ele geçirildi.
Ancak bu dönemde, bugünkünden farklı olarak, gözaltına alınanlar kelepçe takılmadan Emniyet'e götürüldü. Savcılık ifadesinde tüm iddiaları reddeden Oktar'ın da bulunduğu dokuz kişi çıkarıldıkları mahkeme tarafından tutuklandı.
Tutuklandıktan sonra Kartal Cezaevi'ne sevki sırasında Oktar'a kelepçe takıldı.
Dönemin Organize Suçlar ve Silah Kaçakçılık Şube Müdürü Adil Serdar Saçan, gazetecilere yaptığı açıklamada grubu "örgüt" olarak tanımladı ve ilik kampanyasıyla ilgili de soruşturma yürütüldüğünü söyledi.
Saçan, kampanya sırasında toplanan bugünün parasıyla 2,5 milyon liranın grubun kasasına gittiğine dair iddiaların da incelendiğini söyledi.
Birkaç ay sonra hazırlanan iddianamede, "çıkar amaçlı örgüt kurmak, tehditle menfaat sağlamak, çıkar amaçlı örgüte yardım ve yataklık" suçlamaları yöneltildi. Oktar'ın 18 yıl hapsi istendi.
İddianemade Oktar'ın "fuhuş çetesi" kurduğu ve bazı siyasi partilere de maddi yardımda bulunduğu iddia edildi.
Soruşturma kapsamında ortaya çıkan bazı bilgiler ve tanık ifadeleri, grubun gelir kaynağının üyelerin yaptığı maddi değeri yüksek bağışlar olduğunu ortaya koydu.
Oktar, mahkemede o dönem yazdığı kitaplarla "komünist, bölücü komünist ve mason localarının" düşmanlığını çektiğini ve bu gruplar tarafından kendisine komplo kurulduğunu söyleyerek kendini savundu. Ayrıca kendisini "dindar Atatürkçü" olarak tanımladı.
Savcı, Nisan 2000'deki duruşmada, "suçun işlendiğine dair şüphenin azalmış olduğu" gerekçesiyle tahliyesini istedi ancak yargıç bu talebi kabul etmedi.
Bundan birkaç ay sonra da müşteki sıfatıyla duruşmaya katılanlar şikayetlerini geri çekti. Ağustos 2000'deki duruşmada Oktar, yaklaşık 10 aylık tutukluluğun ardından tahliye edildi.
Fazilet Partisi Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Bekaroğlu, "Adnan Hocacılar, PKK'lılardan daha tehlikeli" diyen dönemin İçişleri Bakanı Sadettin Tantan'ın Oktar'dan özür dilemesini istedi.
İlerleyen dönemlerde davaya müdahil olan bazı tanıklar tanıklık etmekten vazgeçti ve diğer isimler de şikayetlerini geri çekti.
Yapılan yasal düzenlemelerle DGM'lerin kaldırılması ve reddi hakim talebi gibi farklı hukuki süreçlerin işletilmesiyle ilerleyen yıllarda dava farklı mahkemelere sevk edildi.
Davayı son olarak eline alan İstanbul İkinci Ağır Ceza Mahkemesi, Kasım 2005'te, yani operasyonun düzenlenmesinden altı yıl sonra zaman aşımı süresi olduğu için davanın ortadan kalktığına hükmetti.
ZAMAN AŞIMI YARGITAY'DAN DÖNDÜ... 2007 yılında Yargıtay, zaman aşımı nedeniyle davanın ortadan kaldırılmasına ilişkin kararı oybirliğiyle bozdu. Kararda grup için örgüt nitelendirilmesi yapıldı. Yargıtay kararında delillerden Oktar'ın çıkar amaçlı suç örgütü kurduğunun ve bunun lideri olduğunun anlaşıldığı belirtildi.
Yargıtay kararının ardından dava yeniden görüldü ve Mayıs 2008'de İstanbul İkinci Ağır Ceza Mahkemesi kararını açıkladı.
Oktar, "çıkar amaçlı suç örgütü kurmak ve yönetmekten" suçlu bulundu ve üç yıl hapis cezasına çarptırıldı.
Ancak sanıklar, bu kararı ifadelerinin işkence altında alındığı gerekçesiyle temyize götürdü ve Yargıtay tarafından bozuldu.
Yargılama Haziran 2010'da yeniden başladı.
Ayrıca, 2008 yılında bir gizli tanığın ifadeleri üzerine Oktar hakkında aynı suçlardan ayrı bir dava için iddianame hazırlandı. İddianamede, gizli tanığın zorla ailesinden koparıldığını ve 42 kişinin tecavüzüne uğradığını söylediği belirtildi. Oktar hakkında altı yıl hapis cezası istendi. Ancak bu dava süreci de tamamlanmadı.
SON OPERASYON: 168 KİŞİ İLE BİRLİKTE TUTUKLANDI.. İstanbul Emniyet Müdürlüğü'ne bağlı Mali Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü tarafından 11 Temmuz'da Oktar ve grubuna yönelik İstanbul merkezli beş ilde operasyon düzenlendi. Hakkında operasyon başlatılan kişi sayısı 235 olarak açıklandı. Soruşturma kapsamında 187 kişi gözaltına alındı. Bu kişilerin 168'i tutuklandı.