Adam olacak çocuklar
Ünlülerin başarı sırları ve ilginç hatıraları hem güldürüyor hem hüzünlendiriyor
Abone olSanat ve magazin aleminin ünlüleri, Ethem Kocabaş ile İstanbul Oyuncak Müzesi’nin ortak projesi olan Hep Çocuk Kaldık adlı kitapta çocukluk hatıralarını anlattı. Ünlülerin başarılarının sırrını bulacağınız bu ilginç hatıralar hem güldürüyor hem de hüzünlendiriyor
, kendini ve sevdiklerini keşfetmek isteyenlere, hayat denen muammada sıkça tekrarladığımız ‘Ben kimim’ sorusuna yönelik ipuçlarını sunuyor. Kitapta, profesyonel hayatlarında zirveye ulaşmış ancak aynı zamanda içindeki çocuğu da muhafaza edebilmiş 49 başarılı ve ünlü isimle yapılmış söyleşiler var.
EBRU CÜNDÜBEYOĞLU Küçük üfürükçü
DAHA yazı yazmayı öğrenmemişken küçük kağıtlara bir takım karalamalar yapardım. Bir ajan olduğumu düşünür ve bu karalamaları çeşitli yerlere bırakmanın görevlerimden biri olduğunu kabul ederdim... Hatta bir keresinde yine bir karalamamı apartmanın girişine bırakmıştım. Girişte de bir kuaför salonu vardı. Bir gün annem kuaföre gittiğinde salonun sahibi anneme ‘Bana büyü yaptılar’ diye yakınmış. Hocaya gittilerse de hoca benim şifreleri çözememiş. Bunun üzerine ‘Bir de kiliseyi deneyelim’ deyip papaza gitmişler ama nafile... Bunu duyunca bir hayli korkmuş o karalamaları benim yaptığımı asla söyleyememiştim.
İçsel keşif yolculuğu
ve adlı kitapların yazarı Ethem Kocabaş, Nöro Eğitim ve Psikolojik Danışmanlık Merkezinin kurucularından... Halen iş dünyamızın önde gelen şirketlerine zihin süreçleri konusunda danışmanlık desteği ve eğitimler veren Kocabaş, Hep Çocuk Kaldık adlı kitabın varoluş serüvenini şöyle anlatıyor...
Hep Çocuk Kaldık, oyuncakların, ailenin ve çevresel etkilerin insanın zihin gelişimindeki önemli etkilerine dikkat çekiyor. İnsanın benzersiz zihin şifresinin, çözülmesinde, gelişiminde ve desteklenmesinde yedi yaşına kadarki çocukluk dönemi öncelikli öneme sahiptir. İçsel keşif yolculuğunda ‘Ben Kimim?’ sorusuna cevap arayan her insan, hayat deneyimlerinin, kişilik özelliği ve yetenekler açılımında kendi üzerinde ne tür etkileri olduğu konusunda derin düşünce faaliyetinde olmalı.
BETÜL MARDİN Savaşa Hitler’le katıldım
İKİNCİ Dünya Savaşı başladı ve biz tank diye bir şeyle tanıştık. Beyoğlu’ndaki Japon Mağazası’nda küçük küçük tanklar vardı. Bonmarşe’de, Selanik Pazarı’nda da 50 kuruştan satılırlardı. Oyuncak tankları meyilli bir zemine koyduğunuzda dönerek aşağıya iniyorlardı. Büyük sükse yaratmıştı. Yani biz çocukların hayatına savaş malzemeleri; tanklar, tüfekler ve askerler oyuncak olarak girmişti. Bir de kurşundan yapılmış küçük gemiler ve uçaklar vardı. Hepsini isimleriyle bilip ‘Sende kaç tane var’ şeklinde münakaşa ederdik. Demek ki 1935 yılında Hitler’le beraber savaşa oyuncaklarla katıldım.
KADİR ÇÖPDEMİR Çikolata bedava!
‘ÇOCUKLUĞUMDA Osman Bey adını verdiğim yetişkin bir hayal kahramanım vardı. Müthiş bir bakkal dükkanım olduğunu hayal ederdim. Bunu gerçeğe dönüştürmeye çalışırdım. Bakkaldaki malzemeleri çamurdan imal ederdim. Taşlardan da yararlanırdım. Ortalarına oturunca, çamurlar birden renkli paketler haline gelir, ben de bakkalı işletirdim.’
KENAN IŞIK Filmden tiyatroya
Oyuncakla yaşamı öğrenir, kimliğinizi ele verirsiniz... Küçükken annemin perdelerini, çarşaflarını keser, delikler açar, sonra da çadır kurardım. Çocuklara bu şekilde film seyrettirirdim... Tasarlanmış oyuncaktan yana değilim... Tek tip oyuncak üretme anlayışıyla belki de çocuklar ileride farklılıkları, yerel kültürel zenginlikleri keşfedemeyecekler.
HALUK BİLGİNER Beni hep merak yönetti
ÇOCUKLUĞUM İzmir’de geçti. Mutlu ve meraklı bir çocukluk geçirdiğimi söyleyebilirim... Bana yakıştırılan isim Meraklı’ydı... Ben hep doktor olmak istedim. Ayrıca bir şeylerin birbiriyle karıştırılması merakımın bir sonucu kimya mühendisi olmayı da arzu ediyordum. Bu karışımlarla dünyada çığır açacaktım. Doktor olmayı istememin sebebi ise kansere çözüm bulmaktı. Sonra oyuncu oldum. Yıllar sonra kendime ‘Neden bu üç meslek benim hayatımda yer aldı?’ sordum. Cevap; meraktı.
BEYAZIT ÖZTÜRK Paylaşımcı Beyaz
EVCİLİK oyunu benim için çocukluğumda çok keyifli oynadığım bir oyundu. Çünkü herkes evinden bir şeyler getirirdi. Kimisi kilim, kimisi de yemek. Mesela bugün için de bir organizasyon adamı olduğumu söyleyebilirim. Herkesi ben ayarlarım, o da gelsin, bu da gelsin, masada şöyle oturulsun şeklinde her türlü ayrıntıyı düşünürüm. Ayrıntılar benim için çok önemlidir. Hayatın ayrıntılar üzerine kurulu olduğunu düşünüyorum. Küçüklüğümde de onun için çok paylaşımcıydım. Çocukluğumda mahalleden geçen ve kuru ekmek toplayan amcalar vardı. Çoğunlukla annem beni onların yanından sökerek alırdı. Eve gelip yemek yemezdim, onların yanında oturup torbalarından ekmek yerdim.
FİLİZ AKIN Çocuğun dünyası oyuncak
İLKOKUL ikinci sınıftayken annem Kıbrıs’tan yürüyen bir bebek getirmişti. Yatırıldığı zaman ses çıkaran, gözleri kapanan, kolundan tutup ayak tabanına bastırınca diğer adımını atan esmer, örgülü saçlı, mavi gözlü, kırmızı elbiseli bir bebek. Ne kadar mutlu olmuştum anlatamam. Çocukların gıpta edeceği bir bebekle diğerlerine fark attığımı düşünerek müthiş gururlanmış, gece koynumda yatırıp gündüz elimde dolaştırır olmuştum. Bir oyuncak bazen bütün dünyasını kaplıyor çocuğun. Hatırlıyorum da annem bebeğim için elbise diktirmiş, yeni kıyafetler için paramız yetmiyor diye günlerce ağlamıştım.
DEMET AKBAĞ Türkan Sultan oyunu
MAHALLEDEKİ yakın arkadaşlarımdan birisi de Banu’ydu... Oyun oynamak için bizim eve gelirdi... Banu’yla oynarken öğle yemeği vakti geldiğinde, annem koluna beyaz bir peçete sarılı olduğu halde garson rolünde yanımıza gelirdi. Banu sarışın olduğu için Filiz Akın olurdu, ben de Hülya Koçyiğit ya da Türkan Şoray. Annem hangimizin kimi canlandırdığını bilir ‘Ne arzu edersiniz efendim’ derdi... Bütün oyunlarımıza dahil olurdu, tıpkı yıllar sonra benim çocuğumla yaptığım gibi... (Soner Can)